YÜREĞİNİZ SEVDİĞİNİZE EMANET OLSUN...




Hayallerinizi yıkan, gönül kapınızı çalıp da kaçan kaç kişi oldu hayatınızda hiç düşündünüz mü !!!

Birileri haber vermeden ansızın gelip girer içeri ve istedikleri gibi dağıtıp ortalığı ardından da çekip giderler, geldikleri gibi…
Sizin içinse ortalığı toparlamak kalır geriye…
Biri gelmiştir geldiği gibi de gitmiştir işte…
Yine de hiçbir yürek vazgeçmemiştir sevmekten…

Vedalar ise hep acıttığından olsa gerek en çok da  unutmayı güçleştirir seven yürekte. Yürek ise unutulmamak dileğiyle yaşar durur kendi benliğinde.
Bu nedenle sevmek bir bakıma da risk almaktır. Eğer ki göze alınabiliyorsa bu risk işte o zaman sevmeye hazırsınız demektir. Yarı yolda bırakmak, sözünden dönmek, seviyorum deyip de kaçmak yoktur sevenin kitabında, olmamalıdır da…
Oysa ki son zamanların modası değil mi gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirmeceler, her önüne gelene seni seviyorum demeler. Yürek herkesi alacak kadar geniş midir böylesine. Tıpkı arının her çiçekten bal almasına mı benzetilmek istenir sevgide. Seviyorum demek aslında en büyük yemindir sevilen yüreğe. Söylerken bile derin anlamlar yüklüdür her söylendiğinde…

Ve ne diyordu peygamberimiz Hz.Muhammet (S.A.V) ; “Seven, sevdiğine sevdiğini söylesin”
O yüzden vakit varken önünüzde söyleyin sevdiğinize sevdiğinizi… Bugün, yarın diyerek geçirirseniz günlerinizi kaçırırsınız sevda trenini ve bir daha da binmek mümkün olmayabilir olsa da bulamayabilirsiniz sevdiğinizi bıraktığınız yerde.!...

Hedefiniz sevmek, parolanız söylemek
Yüreğinizse sevdiğinize emanet olsun….

Sevgiyle

Mehpare ÖĞÜT
ŞUBAT 2013



1 Comments:

Celali BOYLU dedi ki...

Karlı bir kış günüymüş...
Yağan kardan üşümüş küçük kırlangıç,
yalnız bir adamın penceresinin dışına gelip
gagasıyla camı tıkırdatmış, adeta adamın onun
içeri girmesine müsade etmesini istemiş.

Yalnız adam bu isteği görmüş, "olmaz alamam,
git başımdan" der gibi kuşu kovalamış, sonra da
kendi kendine söylenmiş;"Hıh, camı tıkırdatmakla
kendisini içeri alacağımı mı sanıyor acaba..?"


Gecenin ilerleyen saatlerinde canı sıkılmış,
rüzgar ve soğuk arttıkça yalnız adamı
daha başka düşünceler sarmış,
kırlangıcın arkadaşlığını
geri tepmekten biraz pişmanlık duymuş...

"Keşke kuşu içeri alsaydım.
Ona biraz yiyecek verirdim. Minik kuş
oradan oraya uçar, neşeli sesler çıkartır,
cıvıldar, yalnızlığımı paylaşırdı. " demiş.

Ertesi sabah ilk iş pencereyi açıp,
etrafına bakınmış adam, belki kırlangıç
oralarda bir yerlerde olabilir diye düşünmüş.
Ama görememiş zavallı kırlangıcı...

Uzun kış geçmiş, yine yaz gelmiş...
Etrafta kırlangıçlar, cıvıldıyarak uçmaya başlayınca;
yalnız adam, heyecanla camını sonuna kadar
açıp kuşu beklemiş... Ama hiç gelen olmamış.

Onun hevesle havada uçan kuşlara
baktığını gören komşusu hikayeyi öğrenince
hafif buruk bir sesle: "Sevgili komşum, anlaşılan
sen kırlangıçların sadece 6 aylık bir ömürleri oduğunu
bilmiyordun?" demiş. Bunu işiten yalnız adam çok üzülmüş
ama üzülmek için de artık geç kaldığını anlamış...

***

Hayatta bazı fırsatlar vardır ki,
sadece birkez karşımıza çıkar,
değerini bilemezsek kaçıp giderler.
Ve asla geri gelmezler....