YAŞAMAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAŞAMAK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

 



Varabilseydik dünyanın güzelliğine

Sevebilseydik herkesi Yaratandan ötürü kardeşçe

İzin verebilseydik bir fidanın büyümesine

Ve o fidan büyürken yeşertebilseydik her şeyi sevgimizle

Aradığın Cennet dünyan olurdu işte…


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

2022

 


Değişimle Dost Olun! (Bu yazıyı sonuna kadar okumanız tavsiye edilir)
Hepimizin değişimle ilgili az ya da çok bir derdi olmuştur hayatta. Beklenmedik zamanlarda gelen değişimler, hep beklenip de hiç gelmeyen değişimler... Özlenen ama korkulan değişimler...
Değişim olmadan büyümek olur mu? Hayatın dertleri, kaygıları bazılarınıza “keşke hep çocuk kalsaydık” dedirtebilir zaman zaman. Birçok insan ne kadar iş sahibi, aile sahibi olsalar da, büyük sorumluluklar altına girseler de içlerinde hala birer çocuk. Onlar belki o çocuğu kaybettiklerini sanıyorlar ve üzülüyorlar içten içe. Oysa iyice bir bakın kendinize. Bazı özellikleriniz hiç gelişmemiş, değişmeden kalmış olabilir. O özelliklerinizi tanıyor musunuz?
Bazıları değişmekten ölüm gibi korkar. Aslında doğru bir tanımlama olabilir ölüm. Bir şeyin zamanını doldurması ve sahneyi terk ederek yerini yeni şeylere bırakması. Ne kadar korkutucu olsa da buna izin vermek lazım. Değişime direnmeyin, tam tersine onu kollarınızı açarak bekleyin. Göreceksiniz eskisinden çok daha mutlu olacaksınız.
Bazıları ise değişmeye can atar, değişimin geleceği günü hayal eder. Ama o kadar uzakta görünür ki istedikleri, onlara hiçbir zaman kavuşamayacağını düşünür. Oysa değişim uzaklarda, dağların ve denizlerin arkasında değildir ki. Yanı başınızdadır, elinizi uzattığınız anda dokunabilirsiniz ona. Hatta içinizdedir. Hele de içine bakmaya cesaret edenler için gürleyerek akan bir ırmaktır değişim. Hergün eğilip birkaç yudum su içmek gerek o ırmaktan. Gelişmek için, büyümek için. Genişlemek ve gerçek potansiyellerimize erişmek için.
Değişimin olmadığı bir zaman var mı? Eğer değişmeden bir günümüz geçiyorsa çok şey kaybediyoruz demektir. Bu demek değil ki hayatımızda hiçbir şeye tutunmayalım, nasıl olsa elimizden gidecek diye birilerine bağlanmayalım. Bağlılıktan da çok şeyler öğreniriz ve bağlandığımız şey hergün gelişip daha da güzelleştikçe onu neden bırakalım?
Değişim kendi kendinize vereceğiniz bir kararla başlıyor. İnsanlar ne der, değişirsem elimdekini kaybederim, değişmek yakışık almaz... gibi kısıtlayıcı düşünceleri silin atın. Korkmayın, değişin! İnsanlar da sizden cesaret alıp değişmeyi bekliyorlar çünkü! Değişim ateşini yakın ve bırakın herkes onun ışığını görsün.
Birçok insan değişim için adımlar atıyor fakat istedikleri sonuç hemen gelmeyince cesaretleri kırılıyor ve bırakıyorlar. Ve başarısızlık... Ne büyük bir korkudur bu ama ne kadar da anlamsızdır! Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu dünyada başarısızlığı, hem de epey miktarda başarısızlığı tatmamış insan yaşamamıştır henüz. Dene! Dene! Tekrar dene!
Değişim büyük olmak zorunda değil. Küçük ama devamlı değişimler büyük değişimleri getirecektir. Uzun sürecek diye korkmayın. Yaşam kısa ama o kadar da kısa değil. Hem zamanlar değişiyor. Hele bu zamanda yaşına bakmadan herkes değişiyor. 7’den 70’e herkes daha güzel bir dünya için uğraşıyor. Eski kurallar yıkılıyor ve yerine daha güzel, daha umut dolu bir düzen geliyor. Bu uğraş içerisinde kimse dışarıda değil. Her bir insan çok değerli ve gerekli.
Değişimi istemeseniz de çevrenizde göreceksiniz. Hava durumu değişecek, ülkeler değişecek, moda değişecek... Hatta değişim bile değişecek. Bunu hayatınıza bakarak da hemen anlayabilirsiniz. Bugün olmasını istediğiniz şeyler beş sene ya da on sene öncesiyle aynı mı? Sizinle birlikte ihtiyacınız olan değişimler de değişmedi mi? Bu yüzden değişimle dost olun. Çünkü siz onunla dost olursanız o size bütün iyilikleri getiren çok iyi bir dost olacak.
Değiştikçe güzelleşecek ve güçleneceksiniz.




Alıntı,,,Yazanı Bilinmiyor...








Ne kadar da mutluymuşuz meğerse.. Küçükken, anne babamız bizimleyken, oyuncaklarımızla oynarken, bir odanın içine kurulmuş sobanın etrafında ısınırken. Sabahları kızarmış ekmek kokusunu içimize çekerken. Buğulanan pencerelere kalpler çizerken. Kar yağdığı için delice sevinip kardan adam yapma telaşı içine girerken. Konu komşu kapı önlerinde oturup çekirdek çitlerken, gelen geçen herkese selam verirken, yaz geldiğinde memlekete gideceğiz diye sevinirken. Sevindiğimiz bunca şey ve daha fazlası var iken… Ne kadar da mutluymuşuz meğerse…

Şimdi elimizde mutluluktan arta kalanlarla idare etmek düşmüşken payımıza, her geçen gün yaşadığımız günün özetini bile çıkartamıyoruz yorgunluktan. Eve gidiş geliş saatlerimiz, işte geçen yorucu zamanlar, insanlara anlatamadıklarınız ya da anlamak istemeyen insanlara söylenecek onca söz var iken,  aslında bizi yoran bu sıkıcı, mutsuz ve renksiz hayatı yaşamak zorundayken…Zaman bizden ne çok şey alıp da götürmüş meğerse. 

Eskiye dönmenin mümkün olmadığı, duyulan özlemin tarifinin ise imkansız olduğu, hatıralarla avunmak zorunda kaldığımız, siyah beyaz fotoğraflarla avunduğumuz, çocukluğumuz, gençliğimiz, geçmişimiz… Bizi bırakmayan bir ton anının etrafında biriktirdiğimiz hikayelerimiz.. Hepsi bizim, hepsi özel.. Şiir tadında öykü kıvamında anlatmaya değer biriktirdiklerimiz… Bir daha dönüşü olmayan yolculuğumuzun herhangi bir yerinde, bir evresinde yanımızda olanlar, çomak sokanlar, gıybet edenler, sevenler, sevmeyenler sevdiğini söyleyip de sırtımızdan vuranlar, iyi günde yanımızda olup da kötü günümüzde sormayanlar…. Hepsi geçmişte kaldı diyerek önümüze baktığımız, yolumuza çıkan engelleri tek tek yıktığımız, olmaz dediklerini olur yaptığımız, kısacası hayatın tüm zorluklarına meydan okuduğumuz bu hayat bizim… Acısı tatlısıyla, hüznü ve sevinciyle, tüm yaşanmışlıklarıyla sadece bizim. Biz bu hayatın içinde bir bireyiz, toplumun bir değeriyiz, insanız, canız… Her şeye ve herkese rağmen yaşamaktayız. Nefes almaya devam ettiğimiz müddetçe, heybemizde biriken ve biriktirmeye devam ettiğimiz hikayelerimizle, anılarımızla, sevdiklerimizle ve sevmeyenlere rağmen yaşamaya inat etmekteyiz ve edeceğiz de. Çünkü yaşamak, her şeye ve herkese rağmen güzel yine de. Sağlığımız yerinde ise, sevdiklerimiz bizimleyse, gidecek bir işimiz var ise, şükretmeyi biliyorsak bir de. Yaşamak lazım azizim, yaşamak… Zamanında ve yerinde….

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2019 Aralık



Düşüyor yapraklar gibi hayatımızdan sevdiklerimiz de...
Akrep ile yelkovan misali kovalıyorlar sanki birbirlerini.
geç kalmak derdi var sanırım öteki tarafa..
oysa ki yaşarken sorsanız diyecektir hepsi de; 
-“keşke biraz daha kalsaydım dünyada”
ama nefes kadar yakın olan Azrail'i taşırken sırtımızda
“gitmem” demek, ne kadar basit bir kelime olacaktır / şu üç günlük Dünyada ...!

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL





Sık sık ve çok gülmek..
Zeki insanların saygısını kazanmak,
Ve de çocukların sevgisini..
Dürüst eleştirmenlerin takdirini kazanmak..
Sahte dostların ihanetine dayanmak!!
Güzelliği takdir etmek..
Başkalarındaki en iyiyi bulmak,
Dünyayı bir parça daha iyi terk etmek..
İster sağlıklı bir çocukla ya da bir parça bahçeyle..
İsterse bir sosyal koşulu iyileştirerek..
Siz yaşadığınız için,
Tek bir canlının bile daha kolay nefes aldığını bilmek..
İşte budur yaşamak..


Ralph Waldo EMERSON


“Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir.
Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.
...
İnsan kendine olan güveni kadar genç,
Kuşkusu kadar yaşlı,
Cesareti kadar genç,
Korkuları kadar yaşlı,
Umudu kadar genç,
Bezginliği kadar yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.
İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.

Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni şeyler keşfettikçe, herkes gençtir.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar,
Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.

İnsan,
yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.”....

Alıntı  



Resim - Elena VİZERSKAYA
....
Biz de yaşarız azizim, Yaşamaya gelince, biz de yaşarız ama, Olmuyor cebimizden kattığımızla eğlenmek, Gönlümüzden katalım, Varlıklı kişileriz neşeden yana. Pazarımız hoş mu geçecek, şart değil Büyükada, Heybeli; Çok bile gelir kayığı Hristo'nun; Sekiz arşın iki karış, Kız gibi Cibali yapısı. Bir işaretimize bakar Çıkmazsa balığı alesta, Aylardan temmuz, günlerden pazar; Yenikapı açıklarındayız... Bırakın Hasan geçsin küreğe, Utandırmaz bu kollar sahibini. Kabarmaz bu avuçlar On ikisinden beri nasırlıdır. Fazla külfet istemez, Bol sigaramız olsun, Köfte, ekmek, domates yeter. Karımız, sevgilimiz yanımızda Başaltında şarap testisi... Dedik ya bugün pazar Belki genç arkadaşı "İlk defa güneşe çıkardılar", İsteriz bütün dostlar aramızda olsun; Kiminin Hanya'dan gelir selamı, Kiminin Konya'dan Sandalımız geniş değil, ne çare, Gönlümüz kadar. Ne yapalım bol şarabımız var ya, Onların sağlığına içecek; Gün ola harman ola!.. Anlarız biz de bu işlerden, Elimiz değdi de okşamadık mı, Şu "pür hayal" saçları ? Kim istemez "yâr"i uyutmasını "sine" de Batan güne karşı, "Bâde" içmesini "Yâr eli"nden? Gözü kör olsun feleğin, Gelecekten umudumuzu kesmedik, İçimiz öylesine ferah... Son kadehlere doğru sorsun, Sesi en güzelimiz bizden: "Gam, keder ne imiş?" Yontulmamış sesimizle cevabı hazır: "Geç azizim, geç''...


Rıfat ILGAZ







Bugünden tezi yok toplayıp hüzünlerimi koyacağım bir valizin içine…
Geçmişten kalan tüm izleri yok etmek adına bir de kilit vuracağım üstüne.
İznim olmadan kimse açmayacak / açamayacak…
-Ve de dokunamayacak yaralarımın üzerine…
Bir zamanlara aitti diyeceğim soranlara
Gözyaşım, ümidim / hasretim, beklediğim / hayallerim ve en çok da sevdiğim olacak içinde…
Unutacağım her şeyi ve herkesi.
Aldırmayacağım zamanın yüreğimde bıraktığı izlere...
Acıları bir kenara itip, gülümsemeleri mi toplayacağım yeniden.
Söylenmiş her şeyin üzerine bir çizik atacağım ardından…
Ve sonra, sonra mı…!
Yeniden başlayacağım yaşamaya.

Mehpare ÖĞÜT

2013




Sabahın erken saatleri…Gün henüz ağarıyor…Hoş bir loşluk kaplamış her yeri…Sessizce yatağımdan kalktım…Ev içi adımlarıma dikkat ederek balkona çıktım…Balkonumuz camla kaplı…Pencereyi açtım ve derin derin soludum havayı…Dışarıda in cin top oynuyor, kimseler yok…Oradan oraya uçuşan kuşların cıvıltısından başka herhangi bir ses de duyulmuyor…Binalar taş yığını gibi…İnsanlar uykuda…Bahçe dingin…Çiçekler arasında olmak istedim birden…Onları okşamak, koklamak geldi içimden…Yumuşak adımlarla çıkış kapısına doğru ilerledim…Eşim ve kızım da uykuda…Onları uyandırmadan sessizce süzüldüm dışarı…Apartman kapısı her zaman sesli kapanır…Bunu bildiğim için usulca kapattım kapıyı…Bahçe beni bekliyordu…Adımlarımı attıkça sabahın serinliği yüzümü okşuyordu adeta…Bahçenin tam ortasında durdum…Ne kadar güzel görünüyordu çiçekler…Çimlere basa basa dolaştım bahçeyi…Doğa ile baş başaydım…Huzur doldurdu oluk oluk yüreğimi…Yaşıyordum, sağlıklıydım ve mutluydum…

Yaşama sevinci yaşam kalitesine de bağlı kuşkusuz…Geçim sıkıntısı içinde olan ya da herhangi bir sağlık sorunu yaşayan bir insanın bahçenin ortasında benim duyduğum huzuru duyması ya da aynı keyfi alması beklenemez…Ama sağlıklı ve ekonomik sıkıntısı olmadığı halde mutsuz olan o kadar çok kişi var ki…Özellikle sözüm onlara…Ne istiyorsunuz?..Niçin bu hayatı kendinize zindan ediyorsunuz?..Yazık değil mi size, ailenize ve yakın dostlarınıza?..Yakınınızdaki bir moral bozukluğunun domino taşı gibi sizi de etkileyeceğini niçin hesaba katmıyorsunuz?..Unutmayın!..Siz sevgi dolu iseniz enerjinizle ihya olur sevdikleriniz…Hep taktir etmişimdir bu tür insanları…Onların hiç mi sorunları yok?..Elbette var; ama yaşama sevinci ile dolu yürekleri, sorunlarını çözmede en büyük katkıyı sağlıyor onlara…

Öğretmenliğe yeni başladığım yıllarda, okuldaki öğretmen arkadaşlarım, daha önce aynı okuldan emekli olmuş öğretmen çiftin evlerine konuk olacaklarını söylediler…Emekli öğretmenlerden biri Türkçe öğretmeniydi…Deneyimlerinden yararlanırım düşüncesiyle ben de katılmak istedim…Olumlu yanıt aldım ve hep beraber Cebeci’de bir teras katında oturan çifti ziyarete gittik…Çiçeklerle donatılmış teras balkonuna aldılar bizi…Öyle güzeldi ki atmosfer…Hayran kaldım…Öteden beri teras katlarını sevmişimdir…Çünkü bahçe ihtiyacınızı da giderebiliyorsunuz geniş balkonunda…Manzara da genelde güzel olur bu katlarda…Sohbet ilerledi ve Hulusi öğretmen benim Türkçe öğretmeni olduğumu öğrenince çalışma odasına götürdü beni…Odanın dört bir yanı kitaplarla çevriliydi…Bir kenarda duran küçük bir masa ve onun üzerinde daktilo makinesi vardı…Kitaplarına göz gezdirdim…Bütün klasik romanlar, İngiliz edebiyatı, Rus edebiyatı, Fransız edebiyatı vb…şeklinde tasnif edilmişti…Yazarlardan konuştuk…Romanlardan konuştuk…Beni çok mutlu eden sohbetin bir yerinde yaşama sevincinden söz etti Hulusi öğretmen!..Yaşama sevincini yok ettiği annesinden söz etti uzun uzun…Gözleri buğulandı…

Hulusi öğretmen, evlenmeden önce, henüz üniversitede okurken annesiyle tartışmış ve evi terk etmiş…Zaten kalp hastası olan annesi, ayrılık acısına fazla dayanamamış ve vefat etmiş…Hulusi öğretmen cenazeye de gitmemiş, mezarının nerede olduğunu bile öğrenmemiş…Yalnız kalan babası, kısa bir süre sonra yeniden evlenmiş…Durum böyle olunca, artık baba evine hiç uğramamış Hulusi öğretmen!..Günün birinde bir mektup gelmiş Hulusi öğretmene…Annesi tarafından yazılmış bir mektup…Babası ona göndermiş bu mektubu…Mektupta yazılanları okudukça ağlamış Hulusi öğretmen!..Yüreği dağlanmış…”Ne vardı mektupta?” diye sordum, Hulusi öğretmene…Mektubu sakladığı kutudan çıkardı ve bana uzattı… “Yüksek sesle oku!..”dedi…Şunlar yazılıydı mektupta:“Sevgili yavrum!..Artık dayanamıyorum senin yokluğuna…Kahroluyorum…Sen benim yaşam kaynağımdın…Yaşama sevincimdin…Gittin ve ben de yitirdim içimdeki bu sevinci…Öleceğimi hissediyorum…Bu mektubu da sana ölmeden önce son defa yazıyorum…Mutlu ol yavrum!..” Mektupta kurumuş göz yaşlarının izleri de vardı…Üzüldüm ve usulca masaya bıraktım mektubu…Hulusi öğretmen, annesinin yaşama sevincini söndürmüş ve bir anlamda ölümüne neden olmuştu…Vicdan azabı kıvrandırıyordu onu…Pişmandı; ama o anda yapabileceği hiçbir şey de yoktu…

Yaşama sevincinizi yüreğinizden eksiltmeyiniz…Kim bilir belki de siz, sizi çok seven bir kişinin yaşama sevincisinizdir…



Asım ERDOĞAN






Anı yaşamak gerektiğine inananlardanım.
Elbette ki unutmadan geçmişi;
Umutla bakarak yarınlarımıza
Kurmalıyız düzenimizi…
Mevlana’nın da  dediği gibi ;
“Dün, dünle gitti cancağızım”
Bugün yeni şeyler söylemek lazım…”
Hayat kısa bir andır
Kimi için kuş kanadında
Kimi için bir göz kırpımında
Kiminin ki yaz ateşi kadar sıcak
Kiminin ki  kardan daha beyaz
Alıp verdiklerimizle ve bazen de unuttuklarımızla
Devam ediyor işte hayat
Geçip giden ömür
Serpiştirirken saçlarımızın arasına akları
Ve bir zaman geldiğinde susturarak tüm şarkıları
Bitecek yaşam denilen kavgamızda.
Ama devam edecek başkaları için biz olmasak da
Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa
Kalacak en güzel haliyle anılarımız sevdiklerimizin hatıratında…

Mehpare ÖĞÜT
 2013