YILDIZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YILDIZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster




Sen varlıksın.
Ve varlığını keşfetmek hayatın başlangıcıdır. O zaman, her an yeni bir keşiftir, her an yeni bir keyiftir.
Yeni bir gizem kapılarını açar, içinde yeni bir sevgi, daha önce hiç hissetmediğin yepyeni bir merhamet,
güzelliğe ilişkin, iyiliğe ilişkin yeni bir duyarlılık gelişir. O kadar duyarlı hale gelirsin ki en ufacık bir ot bile
senin için muazzam derecede önem arz etmeye başlar. Duyarlılığın, bu küçücük otun varoluş için en
büyük yıldız kadar önemli olduğunu net bir şekilde sana anlatır; bu küçük ot olmadan, varoluş olduğundan
daha az bir şey olurdu. Bu küçücük ot eşsizdir, yeri doldurulamaz, onun kendine özgü bireyselliği var.
Ve bu duyarlılık sana yeni arkadaşlıklar yaratacaktır; ağaçlarla, kuşlarla, hayvanlarla, dağlarla, ırmaklarla,
okyanuslarla, yıldızlarla arkadaşlıklar. Sevgi geliştikçe, dostluk geliştikçe hayat zenginleşir.
ღღೋ
OSHO – YAŞAMA SANATI


Ayrılık ne biliyor musun? 
...Ne araya yolların girmesi, 
ne kapanan kapılar, 
ne yıldız kayması gecede, 
ne ceplerde tren tarifesi, 
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, 
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. 
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, 
duvarlara dalıp dalıp gitmesi. 
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. 
Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin. 
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. 
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. 
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, 
hüznün arması ayrılık.

O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. 
Ben bulutları gösterirken, 
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış, 
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı” 
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, 
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, 
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ” 
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını, 
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. 
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. 
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....

Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. 
Şiir yazmayacağım bir süre, 
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. 
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. 
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. 
Falcı kadınlara inanmayacağım artık. 
Trafik polislerine adres sormayacağım, 
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken, 
ömrüm azala azala önümden akarken, 
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. 
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, 
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

Şükrü ERBAŞ