BENİM YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BENİM YAZILARIM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster





Kendimden biliyorum. İstediğim bir şey için evrene yolladığım enerjinin yüksekliğinin bana geri yansımasını. Bir şeyi çok istediğimde ama yürekten, ama sessizce ve sadece içimden, Allah’ım duyuyor beni. Evren, isteğime cevap veriyor. Çünkü gelecek olanın bir vakti zamanı var deyip bırakıyorum bir köşeye. O da geliyor sessizce, uzun zamandan beri beklenilen misafir misali. O an evrende yalnız olmadığımı, beni duyan, yaratan Rabbimin varlığına bir kez daha ve sonsuz kere, koca bir şükürle tekrar tekrar inanıyorum. İnanmazsam, hiçbiri olmazdı biliyorum.

"İsteyin, isteyin vereyim" diyen Rabbimize kendinizi anlatmaya hiç gerek yok. Olur ya da olmaz. Oluyorsa olması gerektiğinden, olmuyor ise hayırsız olduğundan diyeceksiniz, kalbinize en ufak bir şüpheyi  bile düşürmeden. Biliyorum, beklemek zordur. Zaman alır, yorar insanı. Ben de bekledim pek çok şeyi. Bazı insanlar doğuştan şanslıdır, bazıları ise kendi şansını yaratır. Bence en makbulü kendinizin yarattığı şanstır ve o şansı hiç kimsenin elinizden almaya gücü yetmez. Çünkü o artık sizin kapınıza kadar gelmiş ve içeri girmesine ramak kalmıştır. Şans, her zaman yaver gitmez, bilirim. Ama tekrar denemenin ne sakıncası olabilir ki. Deneyeceksin… 1, 3, 5… Sonra baktın olmuyor bırakacaksın onu bir köşeye. Sen bıraktın ya, işte dönüm noktası tam da orada. Sen tam vazgeçme noktasına gelmişken o şans senin kapına kadar geldi bile. Çünkü sen denedin, denendin, pes etmedin, son ana dek. Üzüldün, kırıldın, yoruldun ve ağladın hem de. İşte şimdi her şey senin elinde. İpler sende. Haydi durma. Tut ipi ve tırmanmaya başla. Kolay değildir yükseğe çıkmak. Önemli olan oraya kadar çıkıp dibe vurmamak. Artık, şans, başarı, her şey senin emrinde. Onu kullan, değerlendir, kimseye boyun eğmeden, kendini göster, evrenin sana verdiği mesajları dinle. Çalış, başkalarının senden iyi olmasını önemsemeden, sen daha çok çalış. Onlardan daha iyi olmak adına elinden geleni de yap gelmeyeni de. Zamanını iyi değerlendir. İşine ayırdığın vakti, kendine, ailene, sevdiklerine ve çevrene de ver. Ver ki, zaman bile sana imrensin. İstemeyi bil, istemeyi. Evrenin sesine kulak ver. Bir ağacın, bir kuşun, bir yaşlının, bir çocuğun… Dinle, evrenin şarkısını dinle ! Bak her şey yola çıkmış senin için geliyor, sana geliyor. Sen yeter ki şarkıyı dinle!


Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL



Ne kadar da mutluymuşuz meğerse.. Küçükken, anne babamız bizimleyken, oyuncaklarımızla oynarken, bir odanın içine kurulmuş sobanın etrafında ısınırken. Sabahları kızarmış ekmek kokusunu içimize çekerken. Buğulanan pencerelere kalpler çizerken. Kar yağdığı için delice sevinip kardan adam yapma telaşı içine girerken. Konu komşu kapı önlerinde oturup çekirdek çitlerken, gelen geçen herkese selam verirken, yaz geldiğinde memlekete gideceğiz diye sevinirken. Sevindiğimiz bunca şey ve daha fazlası var iken… Ne kadar da mutluymuşuz meğerse…

Şimdi elimizde mutluluktan arta kalanlarla idare etmek düşmüşken payımıza, her geçen gün yaşadığımız günün özetini bile çıkartamıyoruz yorgunluktan. Eve gidiş geliş saatlerimiz, işte geçen yorucu zamanlar, insanlara anlatamadıklarınız ya da anlamak istemeyen insanlara söylenecek onca söz var iken,  aslında bizi yoran bu sıkıcı, mutsuz ve renksiz hayatı yaşamak zorundayken…Zaman bizden ne çok şey alıp da götürmüş meğerse. 

Eskiye dönmenin mümkün olmadığı, duyulan özlemin tarifinin ise imkansız olduğu, hatıralarla avunmak zorunda kaldığımız, siyah beyaz fotoğraflarla avunduğumuz, çocukluğumuz, gençliğimiz, geçmişimiz… Bizi bırakmayan bir ton anının etrafında biriktirdiğimiz hikayelerimiz.. Hepsi bizim, hepsi özel.. Şiir tadında öykü kıvamında anlatmaya değer biriktirdiklerimiz… Bir daha dönüşü olmayan yolculuğumuzun herhangi bir yerinde, bir evresinde yanımızda olanlar, çomak sokanlar, gıybet edenler, sevenler, sevmeyenler sevdiğini söyleyip de sırtımızdan vuranlar, iyi günde yanımızda olup da kötü günümüzde sormayanlar…. Hepsi geçmişte kaldı diyerek önümüze baktığımız, yolumuza çıkan engelleri tek tek yıktığımız, olmaz dediklerini olur yaptığımız, kısacası hayatın tüm zorluklarına meydan okuduğumuz bu hayat bizim… Acısı tatlısıyla, hüznü ve sevinciyle, tüm yaşanmışlıklarıyla sadece bizim. Biz bu hayatın içinde bir bireyiz, toplumun bir değeriyiz, insanız, canız… Her şeye ve herkese rağmen yaşamaktayız. Nefes almaya devam ettiğimiz müddetçe, heybemizde biriken ve biriktirmeye devam ettiğimiz hikayelerimizle, anılarımızla, sevdiklerimizle ve sevmeyenlere rağmen yaşamaya inat etmekteyiz ve edeceğiz de. Çünkü yaşamak, her şeye ve herkese rağmen güzel yine de. Sağlığımız yerinde ise, sevdiklerimiz bizimleyse, gidecek bir işimiz var ise, şükretmeyi biliyorsak bir de. Yaşamak lazım azizim, yaşamak… Zamanında ve yerinde….

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2019 Aralık




Çocuklara ve kadınlara tecavüz ediyor, dövüyor, aşağılıyoruz. Üç kuruş maaşını bankamatiklerden çekmek için bekleyen yaşlı insanlara,  yardım etme bahanesiyle yaklaşarak paralarını çalıyoruz. Ağaçları kesiyor ve yakıyoruz.  Hayvanlara da akla sığmayacak şekilde işkenceler yaparak öldürüyor ve hatta kimi zamanda cinsel fantazilerimizi gerçekleştiriyoruz.  Yağmur yağıyor sel götürüyor ortalığı. İnsanlar canını kurtarma telaşındayken bir sürü maddi kayıp yaşarken; birilerimiz üzülüyor birilerimiz ise hiç de üzülmedim diyecek kadar şuur kaybı yaşıyor ki söylediklerinden bırakın utanmayı,  yüreğinde bile kalmamış gram Allah korkusu.  Çünkü o birilerine göre başımıza gelen ve gelecek olan her şeyi hak ediyoruz. Çünkü onlar Müslüman, diğerleri ise dinsiz güruhlar.  Allah’tan korkmaz utanmazlar. Heyhat diyesim var içimde. Heyhat!!! Biz insanlar ne ara birbirimizden bu kadar nefret eder olduk; niye, niçin ve kimin için! Yüreklerimiz bu kadar mı paslandı, sevgisizlik bu kadar mı dibe vurdu da her olumsuzlukta sevinir olduk naralar atarak. Ormanlarımız yanıyor diyoruz aldırış eden yok, hayvanlar yanıyor diyoruz takan yok, çocuklara taciz var deniliyor üzülen yok, kadınlar dövülüyor, öldürülüyor deniyor ilgilenen yok. Yok da yokkkkk… Ama lafa gelince herkes vatansever, herkes insan sevdalısı. Yalnız herkesin, hepimizin unuttuğu bir şey var ki oda ilahi adaletin bir gün tecelli edeceği gerçeği. O gün var ya mazlumlar haklarını ararken, kendini dindar sanan ancak din ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, dünyaya kazık çakmış olduğunu düşünen şahıslar sonunuz hiç de iyi değil sizlerin. Göreceğiz hepbirlikte ve o gün çok da uzak değil inanın ki. Ve bunu görmek içinde mahşeri beklememize bile gerek kalmayacak. Çünkü gören, bilen, duyan ve asıl adaleti sizlere verecek olan Allah var. Korkun! Korkun ve yaptıklarınızdan dolayı pişman olup dua edin. Korkun ki Yüce Allah’ın gazabını hafifletesiniz. Bir şey olmaz demeyin sakın.  Çünkü ağlayan her kulun, ezilen her canın acısını gören Yüce Allah sizleri de elinizdeki malınızla, çocuklarınızla ve aklınıza gelmeyecek felaketlerle sınayacak ve siz hiçbir şey diyemeden bu felakete razı geleceksiniz. Kestiğiniz her ağacın, taciz ve tecavüz ettiğiniz her çocuk, kadın ve hayvanın, acımadığınız her yaşlının ve insanın acısı yerde kalmayacak buna inanın ve inanın ki yaşattığınızı yaşamadan bu dünyadan göçemeyeceksiniz. Allah büyük ! O yüzden büyük lokma ye ama büyük laf söyleme !!!!

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL



Ne çok şeyden vazgeçiyoruz çoğu zaman... Bazen isteklerimizi bir kenara koyup önceliği olan konuya ağırlık verip isteğimiz olanı ise ikinci ve hatta üçüncü plana atıyoruz. Olmak zorunda değil ama oluyor işte. İmkanlar ve durumlar dahilinde, belki de hiçbir zaman gerçekleştirmemiz mümkün olmayacak olsa bile hayali ile yaşıyoruz ve bir gün diyerek geçiriyoruz tüm günlerimizi... Doğru mudur bu yaptıklarımız tartışılır ama bize verilen yaşam süremizinde belli bir sınırı var. Ha bugün, ha yarın, şundan sonra, bundan sonra derken geçiyor ömrümüz ve geçerken de hani o bir gün diyerek ötelediğimiz hayallerimiz de koyduğumuz yerde olduğu gibi devam ediyor beklemeye. Ve bizler de bir gün diye diye geçirirken günlerimizi saçlarımızda oluşan aklar, yüzümüzde oluşan kırışıklıklar, fiziksel kısıtlılıklar ve ruhumuzda oluşan yorgunluklar... gerçekleşmediği ve/veya gerçekleştirilemediği için şimdi tam da önümüzde bize hadi diye seslenirken, biz de ise ne o ilk günkü gibi heyecan ne de gerçekleştirecek olmanın vereceği mutluluk kalıyor geriye. Zaman değerlidirden yola çıkılarak aslında zamanı iyi kullanmak, elimizdeki imkanları ise azami olarak kendimiz için de ayırarak yapmaya çalışmak kanımca en güzeli olacaktır. Çünkü belli bir yaşa geldikten sonra içimizde o isteği gerçekleştirecek gücü ve isteği bulamayacağız belki de...


Ünlü Rus Yazar Lev Tolstoy'un da bir sözünde değindiği üzere  “Hayat ne gideni getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gereken zamanı yaşayacaksın ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.”

Evet, ne kadar da doğru bir söz değil mi! Yaşaman gerekenleri ya zamanında halin vaktin yerinde iken yaşayacaksın ya da yaşayamadığın için sonra ki zamanlarda hayıflanmayacaksın. Çünkü zamanı geri döndürmek elimizde değil. Bugün, şu an - yarın ise başka bir gün. Yeni umutlara, yeni heyecanlara, başlangıçlara gebe... Dün belki yapamadın ama bugün mutlaka yapmaya çalış. Çünkü yarın herşey için geç olabilir. Bu yüzden ilk işin ne istediğine karar vermek, ne yapmak istediğini düşünmek ve ilk adımı atmak. Okumak mı istiyorsun ama yaşın da biraz geçmiş ve hatta evlenmişsin çoktan, baba bile olmuşsun, boyunca çocukların var. Olabilir, okumanın yaşı yok ki.. Ya sen evet evet sen, Ayşe, Fatma.. Sen, çalışıyorsun ama hayatından memnun değilsin, o hepimizde de var zaten. Sorun ne o halde. Çalışıyorsun, kazanıyorsun, sağlığında yerinde ise zamanını iyi değerlendir o zaman. Kurslara katıl, aktif ol, yaşamına değer kat, kat ki hayatın vereceği keyfi kendince yaşa ve çevrendekilere de yay bunu. Peki sen, sen neyi bekliyorsun! Ne istiyorsun, ne bekliyorsun daha... Yaşamak istediğini yaşamadan ölmek mi amacın yoksa çok şükür elimden geldiğince yaşadım, müsterihim demek mi kararın. Düşün bir kere! Bu yaşam senin ve sadece sen yaşıyorsun. Duygularına ve düşüncelerine yön veren sensin o yüzden yaşamınında dümeni sende. Ne tarafa kırarsan o tarafa gidersin. Önemli olan doğru kararı verip zamanını iyi değerlendirip yaşamını en iyi şekilde yaşayabilmen. Belki de yarını göremeyeceksin o yüzden gecikmeden, geciktirmeden kullan zamanını ve değerlendir sana değer katacak her şey için ve keyfine var yaşamın, yaşarken zamanında...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
Deneme 



Tanımadığınız biri için üzülür müsünüz ! Ya da ne kadar üzülebilirsiniz.
Parmağınızı  ya da herhangi bir yerinizi acıttığınızda canınız yanarken, içinizden bir şeylerin akıp da gittiği oldu mu hiç ! Olmuştur herhalde…

İşte ben de şu anda hiç tanımadığım biri için üzülüyorum günün bu vaktinde…
Kendisi, belki de hiç iyileşmeyecek olan bir hastalıkla mücadele ederken, canından can olan evladını kaybediyor ve bu kişi bir anne.  Bu anne ki evladının ilk ana rahmine düştüğünde ki heyecanını yarım bırakıp onun doğduğu anda geçirdiği  rahatsızlık sebebiyle eriyip giderken günden güne.. kendisi de amansız bir hastalığa yakalanıyor ve iyileşmeyi umarak. Çünkü ona ihtiyacı olan bir evladı var arkada bıraktığı… İyileşmek zorunda… Kime emanet edebilir ki gözünün nurunu. Dokuz ay onun heyecanıyla yaşamışken, onunla ilgili hayaller kurarken.. Kim vazgeç diyebilir ki ondan…

Hayat diyoruz ya garip bir yer. Her acıya, her türlü şansızlığa ve üzerimize yazılan kadere rağmen yaşamaktan bıkmadığımız, körü körüne bağlandığımız, acıyı yaşarken bile dualara sarılıp, yine de çok şükür dediğimiz bir yer…

Bazen, bu tarz üzücü haberleri aldığımda çok üzülüyorum ve niye diyorum kendi kendime. Kendi kendime diyorum ama aslında Rabbim’e en çok da bu sorum ve söylenmem.  Böyle bir hakkım yokken. İnsanız neticede, üzülüyoruz. Üzülmemek de elde değil ki, ne yapalım.

Anne olmak ayrı bir duygu eminim... Ben bu duyguyu yaşamamış olsam da, hani diyoruz ya hep, bir su damlasından ibaretiz. İşte o andan itibaren dokuz ay büyük bir heyecanla kaşı kime, gözü kime benzeyecek diye sürekli düşünüp hayallendiğin, en sevdiğimden parçam dediğin, aile olmanın bilincine daha iyi vardığın ve bir canın katılmasıyla kadınlığını daha bir hissettiğin, üzerine ve omuzlarına düşen yükün artmasıyla, ayaklarının altına serilen Cennetin en güzel köşelerinden bir yer edindiğin… Ve doğduğu andan itibaren değil, sen, son nefesini verene dek üzerine düşüp titrediğin canın… Ve bir gün, sıralı ölüm beklerken senden evvel toprağa verdiğin evladını bir daha görememek ne acı bir duygudur Ya Rabbim. Sen sabır ver. Sen sabır ver. Sen sabır ver canım Allah’ım… Sen büyüksün, sen her şeye kadirsin… Sorgulamak bize düşmez, ama o yavru için Cennetinin en güzel köşesini ayırdığını biliyorum ve biliyorum ki o annenin ölene dek geçmeyecek olan acısını hafifletecek olan da yine Sen’sin. Sen büyüksün Allah’ım. Şu anda ve her zaman, günün bu vaktinde ve her daim,  darda kalan tüm kullarına Sen yardım et, onları feraha çıkar Yarabbim. Kulluğumuz Sana, sevgimiz Sana, dönüp geleceğimiz yer yine Sana… Sen bilirsin hallerimizi, darda koyma… Bu anne için çokca sabır ve yanına aldığın yavru için de sana sığınırız Allah’ım.. Mekan-ı Cennet ola…




Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL


İnsanın içindeki yalnızlığını başka birinin yalnızlığı ile paylaşmak istemesi kadar doğal ne olabilirdi ki ! Gördüğüm gördüğün olsun, dokunduğum dokunduğun ve öptüğün dudaklarım. Bir tek, bir tek kalbim var sana verebileceğim. Bir de tutman için sana doğru uzanan ellerim.

Geç kalınmış bir birliktelik belki de bizimkisi. Yıllar içerisinde acıları yoğurduğumuz, hüzünlerde boğulduğumuz, mutluluğun adını bile unuttuğumuz. Unuttuğumuz diyorum,  sahi biz en son ne zaman mutlu olmuştuk.  Ne zaman ağız dolusu gülmüş ve ne zaman bir “ohh” çekmiştik.  Çok gerilerde kalmıştı muhtemelen ve o gün bugün değin yalnızlığımızla birleştirip ruhumuzu, amaçsızca dolaşıp durmadık mı yeryüzünde.

Hep bir arayış içerisinde, hep bir sorgulayışın peşindeydik bunca zamandır. Peki ne geçti elimize. Koca bir hiç değil mi! Oysa, onca arayış içerisinde beklentilerimizi karşılayacak bir şeyler olmalıydı bu hayatta! Olmalıydı ama olmadı. Üzüldük, kahrolduk ya sonra,  ne geçti elimize! Hiçbir şey. Demek ki bunca üzülmeye,  bunca düşünmeye değmezmiş yaşadıklarımız. Olsun varsın. Bunların hepsi de bizim için bir deneyimdi. Deneyim olmadan yaşamı öğrenmek ise mümkün değildi. Çünkü yaşam deneyimler sonucu oluşuyordu ve her deneyim, kişiliğimizi geliştirmek ve ruhumuzu yüceltmek adına önemliydi, gerekliydi… Ve işte şimdi, tam da olmak istediğimiz gibi, ait olduğumuz yerdeyiz.

Sen Ben’de Ben Sen’deyim… Var mı ötesi…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

2017 “Sana Dair Karalamalarım”


Bazen korkuyorum…

Sabaha kadar mütemadiyen uluyan köpeklerin bir uğursuzluğa işaret etmesinden.   
Her konuşmamızda ise eşimin, “kötü şeyler çağırma” demesi ise ayrı bir durum. Ben çağırmıyorum tatlım,  köpekler uluyor. Hem de uykumun en güzel yerinde, geceyi bölercesine..

Bir süredir böyle durumlar var apartmanımızın garaj olarak kullanılan açık alan kısmında. Yani nasıl geldiniz buraya, nasıl buldunuz burayı. Bak burayı diyorum onca yer varken bizi tercih etmeniz de işin en ilginç tarafı. Anlıyorum sizi de. Alan geniş ne de olsa, tam da istediğiniz gibi. Üstünüzü saran gölgelik ağaçlar da cabası. Böyle düşünüyorum diye köpek sevmeyen biri olduğumun düşünülmesi ise korkunç olur tarafımca. Çünkü ben belli birkaç mahlukat dışında tüm canlıları seviyorum ki onlara hayvan bile demek istemiyorum açıkcası. Her neyse. Sadece bu uluma sesi ne zaman bitecek merak ediyorum. Yan bahçedeki köpekçik çağırıyor sanırım bunları ki, yalnızlığının verdiği boşluğu doldurmak adına olsa gerek J Üzgünüm, çay, kahve, pasta, böbrek ikramımız yok maalesef, hizmette kusur var anlayacağınız. Kendimize zor yetişiyorum inanın, yoksa dükkan sizin…

En çok merak ettiğim konulardan biri de bu güzel varlıkların kendi aralarında bir takım sesler yoluyla anlaşırken söylemek istedikleri. Nasıl da anlıyorlar birbirlerini kıskanmamak elde değil hani. Böyle diyorum çünkü daha iki kelimeyi yan yana getirip de cümle kuramayan onca insanın yaşadığı bir toplumda değil köpeklerin dilinden anlamak birbirimizin dilinden anlamıyor olmamız çok da tuhaf değil ayrıca.

Son zamanlarda nereden geçsem mutlaka koloni halinde dolaşan sokak köpekleri ile karşılaşıyorum. Aranızda benimle aynı düşünceyi paylaşanlar olacağına eminim. Köpeklerin bir çoğunda kısırlaştırıldığına dair takılan o renkli pullar var (Pul diyorum adını bilmediğim için). İyi hoş da kardeşim bu kadar köpek kendi halinde nasıl dolaşır sokaklarda. Etrafta onca insan varken hem de. Tamam hayvan severiz, zarar verilsin istemiyoruz ama daha dün sokakta genç bir kız avazı çıktığı kadar bağırıyordu “kurtarın beni” diye… O yüzden sözüm en çok da belediyelere. Lütfen barınaklara ya da uygun bulduğunuz ortamlara toplayıp bırakınız onları. Kimsenin canı acımadan görev ve sorumluluklarınıza sahip çıkınız. Yoksa önümüzdeki günlerde bir yığın şikayet telefonları almanız hiç de kaçınılacak gibi değil. Yoksa aldınız mı !...

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL

Temmuz @ 2017


Sevdiğin bir şeyi yapmaya devam etmelisin. Kimsenin seni durdurmasına, engellemesine ya da bunu yapman için vazgeçirmesine izin vermeden, bildiğin şekilde yoluna devam et.. Kim ne derse desin önemli olan sen ve senin yaptıkların, düşünce ve duyguların. Söylediklerini daha doğrusu senin düşüncelerini anlamayanlar illa ki olacaktır ama bu onların haklı olduğunu değil senin doğru yolda olduğunu gösterir, bunu bil.. Çünkü, birileri sürekli olarak senin yaptıklarınla ilgili vır vır ediyorsa sen doğrusundur, doğru yoldasındır. Çünkü, o vır vır edenler aslında elinden hiçbir iş gelmeyenler, kaldı ki seni gizliden gizliye beğenip de içinde hırs küpleri barındıranlardır unutma. Herkesin aklı kendine ve herkes kendi yaşamını kendi elleriyle kurmak zorunda. Sen başkasının yaşam modelini değil kendi yaşam modelini yaratmalı, geliştirmeli ve ona göre hayatına bir yön çizmelisin. Bu ana kadar hep başkalarının dedikleriyle yaşadıysan üzülme ! Hiçbir zaman geç kalmış değilsin. Bundan sonra ki hayatını kendi istediğin gibi şekillendir ve mutlu olmayı seç. Engeller çıksa bile önemseme. Çünkü her engel senin bir sonra ki basamağı çıkmana yardımcı olmak içindir. Nasıl mı ? Her engel senin yaşamla, olaylarla ve de insanlarla mücadele etmeni öğretecek birçok fırsatlar sunar ve sen bu fırsatları doğru şekilde değerlendirilebilirsen ki bu yüksek olasılıkla senin karar ve davranışların sonucu gelişecek bir süreçtir; işte o vakit sen, o engellerin birer birer kalktığını görecek ve üst basamağa çıkacaksın ve bu ta ki son basamağa varana dek böyle devam edecektir. Son basamağa geldiğinde ise geride bıraktığın basamaklara dönüp bakman gerekir. Çünkü o basamaklarda senin vazgeçtiklerin, kararların, şansızlıkları, sana sırtını dönenler ve senin yanında olup destek verenleri... göreceksin. Ve bundan bir an olsun pişman olmadan son basamağa ulaşmanın verdiği mutlulukla kendine güvenmenin tadını çıkar ve yaşamın güzelliklerinin keyfini sür. Bunu hakettin çoktan. İnanç, azim, kararlık sayesinde her işin üstesinden gelecebileceğini ve zor gibi görünen her şeye ulaşabileceğinin farkındasın artık değil mi !

Kural ; Yaşam sana bir şey vermiyorsa sen almalısın onu kendi ellerinle...



Mehpare ÖĞÜT
NİSAN 2015




Bazen kafamın içini samanla doldurmuşlar gibi.. Hiçbir şeyi anlamıyor, duymuyor, bilmiyor, düşünmüyor ve hatta düşünmekten korkuyor gibi hissediyorum. Aslında hiç de öyle biri değilim ve hatta değildim ama sanırım yaşın rüzgarına kapıldım ben de!
Evvelki yıllarda okuduğum kitabın sayısını hatırlamazken şimdilerde bir yıl içinde okuduğum kitapların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azalmışken, bu durum ne de çok rahatsız ediyor beni bir bilseniz. Evet, aylar öncesinden okumak için aldığım kitaplar, al beni oku diye adeta gözlerimin önünde çığlık ata dururken ben kendimi son iki senedir ders çalışmalarına adamış durumdayım. Kaldı ki dersleri bile seresim var şu son zamanlarda. Issız bir yere ihtiyacım var mümkünse insan ve şehir gürültüsünün olmadığı, sadece doğa ile başbaşa kalacağım ve bir de sevdiğim olsun yeter yanımda.
Ve yarın bir hafta daha var şu meşhur Pazartesi sendromuyla başlayacağımız...Halbu ki Pazartesi'nin ne günahı var. Haftanın ilk günü olmak onun suçu değil ne de olsa. Allah iyilerle karşılaştırsın diyelim de güzel geçsin bari. Tabii her zaman rahmetli babamın da sürekli bizi uyardığı gibi, yataktan kalkar kalkmaz besmele ile başlamak güne. Sonra aynanın karşısına geçip, bugün güzel bir gün olacak, olmaması için hiçbir sebep yok demek ve telkinde bulunmak kendimize. Aslında hep dediğim bir şey var ki insan evrene enerjisini nasıl gönderiyorsa o şekilde de karşılık buluyor bu kesin. Pek çok denenmişliğin olması nedeniyle söylüyorum bunu. O yüzden nasıl başlarsak öyle gider derler ya bir şeyler için... Güzel başlayalım güzel gitsin ve öyle de devam etsin hepimiz için.
Ve bir şiir böler geceyi ansızın... Birhan Keskin – Taş Parçaları... Şiir uzun ama bence dinlemek çok da keyİfli. Son zamanlarda takıntısı olduğum Eser Gökay yorumuyla hem de.
“Madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
Al bu taşlar senin olsun… O halde ve bundan böyle
Bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
Kan kusacağız.
Kan kusacağız.
Madem dünya bunca zalim
Madem yakışmıyor kalbimize.

Bütün davullar gümlesin
Boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
Boşluğa böğüreni
Vursunnnn.

Bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
Dünya görsün.

Ve dinlemek için burada ki https://www.youtube.com/watch?v=_5KrATs_2W0 linki tıklamanız yeterli olacaktır. Evet, gece gece, gecenin bir vakti. Şiirsedim sanırım belki de. O da ne öyle, ne söylüyorum ben. Şiirsedim, var mı Türkçe'de böyle bir kullanım. Mazur görünüz artık vakit epey geç oldu. Uyku zamanı ama bu şiir bitmeden uyumak haram bana.

Ben seni hep sevgilim ben seni hep

yüzünden geçen dalgalardan okudum.
Gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum
Annen seni inkâr etmişti
Aldım etime dokudum.


Bitmez şiirler, tükenmez... Sevdalar var oldukça, yaşam devam ettikçe ölmez hiçbir dize, yaşar her şair ve yazar. Okumayı sevdikçe, dinledikçe, anladıkça ve özümsedikçe...

Şiirleri seviniz, yazanları daha da çok seviniz. Hepsi ayrı bir yaşam, hepsi ayrı bir hikaye bizlere. Sarınız onları sımsıkı sarılınız bırakmamacasına.

Yaşasın şiirler, yaşasın dünya döndükçe...
Şiirle bitsin her gece...
Şiirle başlayalım her güne...

Şiire doyuyorum bu gece...

Mehpare ÖĞÜT