BEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Muhammed ÖZCAN'a ait olan "Bana Aşk-ı Anlat" adlı bu şiirde SMULE üzerinden kendi sesimden naçizane yorumladım.
Beğenmeniz dileğiyle,,,



Bana hayatı anlat
Yaşayabilmeyi
Umutlardan bahset bu gece
Hayallerden
Her şeyin ne kadar güzel yaratıldığından
Bu gece pişmanlıklar olmasın
Kırgınlıklar,
Sönmüş umutlar, yıkılmış hayaller olmasın
Bana biraz beni anlat bu gece
Öfkemi al, unuttur yaşanılanları
Buğulu bakmasın gözlerim
Sevdalı bakmayı öğret bana
Hadi inandır gözlerimi gözlerine
Bana mutluluğu anlat
Ağlamamayı öğretmeyi gözlerime
Oyunlardan bahset bu gece
Çocukluklardan
Her şeyin ne kadar saf ve temiz yaratıldığından
Bu gece kirli hiç birşey olmasın
Kin, nefret, ahlar, beddualar olmasın
Ve pişmanlıklar…
Bana biraz beni anlat bu gece
Nefretimi al, unuttur yaşadıklarımı
Boş bakmasın gözlerim
Doldur tüm benliğinle
Bana biraz seni biraz beni anlat bu gece…




Çoğunlukla, yeterince sevilmediğimizi hissederiz. Bu, bizim sevmediğimiz, sevme
yeteneğimizi açığa çıkaramamamız gerçeğinin bir yansımasıdır.

Sevgi, bizim başkası için yaptığımız bir şey değildir. Sevgide hiçbir nesne ya da özne yoktur.

Sevgi, nesne-özne olmadığında, iki ayrı şey olmadığında varolan şeydir.

Aslında bu sevilmeme hissi, sevgi ihtiyacıdır, egolarımızın varolduğu bölünmüş dünyanın
durması ihtiyacıdır.

Bu durma, bizi seven biri aracılığıyla olmaz.

Bir başkasını seven bizler aracığıyla da olmaz.

Sevgi rastlantısal değildir. Yaratılamaz, uygulaması yapılamaz, öğretilemez.

Ne olduğumuzu derinden gözden geçirip böylece düşünce, bellek ve egoda gerçekte varolan
bölünmenin yapısını görebiliriz. Durabiliriz. Sakinleşebiliriz.

Yaşam enerjisi ve dışavurumu olan sevgi, bütündür. Düşünce bu enerjiye yaklaşamaz.
Sözcükler onu yakalayamaz. Bütünlüğün bu enerjisi kullanılamaz, bölünemez ya da
harcanamaz.

O biziz, hepimiziz.

Bu, sorumuzun yanıtı değil sessiz kalan sorudur.

Düşünce ve egomuzun doğasını görmüş olan bizler sessizliğe açılan bu kapıdan geçebiliriz.

Parçalanmış bir dünyayı geride bırakıp bütün ama boş bir şeye girmiş bulunuyoruz. İsim
veren yoksa isimler de yoktur. Özne yoksa nesne de yoktur. Bu, boşluktur.

Burada muazzam bir enerji vardır çünkü onu harcayacak hiçbir şey yoktur. Büyük bir
yaratıcılık vardır çünkü yaratıcılığı kısıtlayan hiçbir şey yoktur.

Ben merkez, psikolojik benlik aracılığıyla sessizliğe gömülmüştür, hiçbir şey kaybolmamıştır.
Dinginliğin böyle engince yayılışından yaşam enerjisi açığa çıkar.

Neden ve sonuç ötesinde olduğu için bu enerjinin doğası bilinmez. Kavrama sığmaz, düşünce
tarafından şekillendirilmez ya da herhangi bir şekilde kullanılamaz.

Biz bu enerjiyi deneyimleyenler ya da keşfedenler değiliz. Bizler, ifade ederek, keşfeden,
açığa çıkaran ve dağılan bu enerjinin kendisiyiz.


Steven HARRİSON




Özlüyorum seni sevgilim...!
Yanımdayken bile.
Görmediğim zamanları ise sorma...
Anlatmam imkansız bu aşkla.
Aklım fikrim sen olmuş
Yerim yurdum sen olmuş
Gelir geçer şu dünyada
Herşeyim sen olmuş...
Özlemlerim kat kat
Sevgim ise öbek öbek
Sanadır herşey
Sanadır bu aşk
Sanadır bu özlem
Özlemlerin en güzeli “Sen”
Sen ki ruhum, sen ki dünyam, sen ki benim...
Sen var ya sen, benim herşeyim....


Mehpare ÖĞÜT



Harf harf, cümle cümle düşüyorsun yüreğime ey yar...! Bilmezdim, bilemezdim gerçek sevginin bu denli güçlü olabileceğini. Anladım ki aşk geçici bir derya imiş; dalgasında boğulduğum. Anlık heveslerden kurulu bir aldatmacaymış, büyüsüne vurulduğum.

Ey yar...! Geldin... Beklediğimdin sen, sevdiğim, sevenim... Belki gecikmeliydi gelişin ama olsun. Çok da önemli değildi gecikmeler mutluluk varsa sonunda. Önemli olansa gerçek sevenin ulaşmasıymış sevilenin varlığına....Ve şimdi sen düşüyorsun yüreğime ilmek ilmek, satır satır.. Yormadan, bir an olsun bıktırmadan, doluyorsun gönlüme ırmak ırmak. Ve “Sev” diyor bana ilahi bir ses. “Sev, O'nu ! Her geçen gün artan bir sevgiyle sev...!


Mehpare ÖĞÜT








Hadi gül de yanağına bir buse kondurayım
gözlerine uzun uzun bakıp ta
hayallere dalayım...
bırakma ellerimi üşür sensizken
sarıl bana sevdiğim
seninle hayat bulayım...


Mehpare ÖĞÜT







Bana şarkılar söyle sevdiğim, masallar anlat
anlat ki bir ömür huzurla uyuyayım kollarında
anlattığın masalda
sen ve ben, biz olalım yalnızca...


Mehpare ÖĞÜT




İsmi tarafından terk edilmiş bir şehir gibi yüreğim.
Her ne kadar adını koymaya çalışsam da ; yokluğunun eş anlamlısı hiç bir imla kitabında geçmiyor…
Sanki Türk Dil Kurumu yasaklamıştı yokluğunu…
Gittiğin günden bu yana bu şehir çok değişti.

Hunharca katledilmiş hayallerim, boyası dökülmüş umutlarım ve dünden kalma yarınlarla ayakta durmaya çalşıyorum…
Gitme diye bütün pabuçlarını dama atmıştım halbuki…
Biliyorum, bir gün bu şehir getirecek seni bana.
Kim bilir belki de bir dolmuşta ‘şuradan bir öğrenci uzatır mısınız?’ diye vurduğum omuz senin ki olacak…
Şimdi hangi şehir alıp basar bağrına bizi ?
Hangi şehir hikayesine kahraman yapar ?
Hangi şehir büyütür çocuksu düşlerimizi ?

Sen gittin… Bu şehiri ayaklar altına alıp kalbimin sokaklarına basa basa gittin…
Ve ben pabucunu kaybetmiş bir çocuk edasıyla seni aradım bomboş sokaklarda…
Kaldırım taşlarında ki ayak izlerini, inzivaya çekilmiş kuytu düşlerini ve doğmayan çocuğumuzu parklarda aradım…
Yalnızlık bir ananın nasıl ilk göz ağrıysa yokluğunda benim ilk göz ağrım…
Hani küçükken kalbine ne koyarsan seninle beraber oda büyürmüş ya ;
Ben büyüttüm seni işte kalbimde annen falan hikaye…

Şimdilerde adın, adım adım sürükleniyor kalbimin bomboş sokaklarında.
Hatırlar mısın bir ara sormuştun ‘beni neden seviyorsun’ diye,
Bende o an heyecanlanıp cevap verememiştim…
Hala geçerliyse o soru’n cevap vermek isterim..
Seni neden seviyorum biliyor musun ?
Gözünün üstünde kaşın varda ondan…
Keşke ‘gidiyorum’ dediğinde ‘gelirken ekmek almayı unutma’ diyecek kadar hafife alabilseydim gidişini..
Olmadı işte…

Ben kahvaltını hazırlayıp senin gelmeni bekledim.
Bir çocuğun babasının yolunu gözlediği gibi…
Periler için bile çocukluk titik bir cennetten ibaretse ben ne yapabilirim ki…
Sen en iyisi gitme…
Hem nereye gidiyorsun bu şehri peşine takıp ?
Yalancı bahara aldanıp nereye gidiyorsun ?
Şimdilerde adın kadar aklımdasın…
Adın ; benim için ‘oku’ emri…
Hadi gel dolaştır kestane rengi saçlarını kılcal damarlarıma…
Kalbime giden her kan pıhtısında saçlarının kokusu olsun…
Yağmurlu havalarda bile kapatmıyorum pencerelerimi..
Sen geldiğinde belki duyamam diye…
İyiyim ben, merak etme…

Ordan burdan bir kaç dal sigara, birisinden kibrit, otlanıyoruz işte…
İyiyim ben, yara’m da çok iyi, çok iyi bakıyorum ona…
Mesela her nefeste biraz daha büyüyor, başkalarının ateşinde…
Parmağına sürecek oje bulamayışın mı hala tek derdin ?
Yada kırmızı ile pembe arasında kalman mı hüzünlendiriyor seni ?
Hani bana bazen her aklına geldiğinde ‘seni seviyorum’ diyordun ya,
O an kendime olan öfkem kızıl bir duman gibi yayılıyordu içime,
Sonra yavaşça soğuyarak küçülüyor küçülüyor ve yerini yine hasrete bırakıyordu..
Şimdilerde o iki kelime kulağıma küpeden ibaret…
‘Gidiyorum’ dediğin günden bu yana yoksun bu şehirde..
Kuru bir ‘gitme’ sözcüğü dökülmüştü o an dudaklarımdan göz yaşlarıyla karışık..
Öyle kuru, öyle ıslak, öyle uzak..
Sahi bu kadar kolay mıydı her şey, bu kadar yakınmıydık bu ayrılığa..
Her neyse…

Özledim be kadın ! Özledim…
Saçlarında ki ‘ben’ kırıklarını özledim…
Gözlerinde boğulmayı özledim…
Dudaklarında haram’ı özledim…
Ellerinde sevabı özledim…
Sorma bana ‘beni özledin mi ?’ diye…
Özledim ulan ! Özledim…
Ama her şeye rağmen başardığımız şeyler vardı..
Mesela sevdik, çok sevdik ; yada öyle sanıyorduk..
Amacım yıldızları göstermek değil ; binlerce yıldıza rağmen ayın güzelliğini göstermek..
Bitti deyişin öylesine değil ölesiyeydi, şakacıktan…
Ve kıyametler koptu, sadece sen öldün…
Sakın ayrıldık diye bana verdiğin sözleri unutma sevgilim…
- Sıkı giyin.
- İlaçlarını aksatma.
- Geceleri üzerini ört.
- Sevgilinle iyi geçin.
- Kendine iyi bak.
- Ve sende ki bana iyi bak…


Yunus Emre ÜNDAR
Siirfm.com'a teşekkürlerimle...




Sonunda
en sonunda
geldin ya
kış'a dönmüştü gönül bahçem
şimdi bahar rüzgarları ile coşuyor
küçük bir kız çocuğunun sahip olduğu mutlulukla...

Çok zaman olmuştu
Ve hatta unutmaya bile yüz tutmuştum sevginin adını
Aşk neydi yeniden öğrenmem lazımdı
Geldin
sonunda
en sonunda
ve ben unuttuğum her ne varsa
aşk'a dair, sevgiye ait seninle hatırladım yeniden,
sil baştan yaşamak adına...
gözlerinde gördüğüm o sevince esir düştü yüreğim
şikayetçi değilim
aradığım her ne varsa sendeydi
ekmek gibi, su gibi, hava gibi aziz oldun bana
geldin ya
sonunda
en sonunda
sakın gitme sevdiğim
sakın bırakma
yeter ki
sevdamın rengi sen
adı sen olsun
ve aşk bizden sorulsun bundan sonra
kök salsın her gün biraz daha
biraz daha sen
biraz daha ben
çokça sevgi
çokça aşk
sen ve ben
kısacası
biz varız bundan sonra....

Mehpare ÖĞÜT
24 OCAK 2014








Bak, tam da şuramda bir yerlerde, anlayacağın, kısacası, yüreğimde... Sana dair, sana ait bir şeyler var içimde...

Kanatlanmayı bekliyor tüm kelimeler ve suskunluğunu bozmayı yüreğim...

Haydi Rastgele...♥♥

Mehpare ÖĞÜT