GÖNÜL YARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GÖNÜL YARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster



Eskiden düştüğümüz zaman
Yaranın üstüne yaprak basmayı öğretmişti büyükler
Korkma geçer diyerekten…

Ne tuhaf ki yara kururdu bir süre sonra
Ve koyu bir renk alaraktan
Azalırdı acısı da…

Sonra,
Düşe kalka büyümeyi öğrendik hayat yolunda
Eriştik en nihayetinde olgunluğa
Ve yine öğrendik ki;
Aldığımız yaralar değilmiş canımızı yakan.
Aslolan yaraları açanlarmış, kapanmayan…

Kiminle kesiştiyse yolumuz
Başlardık en güzelinden muhabbete
Sevgiden, aşktan, gelecekten söz etmeye
Hayallerimizi sıralayıp birbirimize
İçerdik üstüne birer fincan kahveyi de…

Zamanla ne o yollarımızın kesiştiği insanlar,
Ne muhabbetler, ne de edilen sözler kaldı geride…
Ve suya düşen hayallerin üzerine içilen kahvelerinde
Kalmadı ne tadı, ne de hatırı eskisi gibi yerinde…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2017 Ağustos 22

….

Vaktiyle İstanbul’da Yemiş İskelesi’nde bir kahveci vardır...
Kahvesine bir gün bir Yeniçeri gelir ve şöyle der;
- Hey arkadaş!. Hep müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma (Köşede oturan Rum gemi kaptanını işaret eder).
Kahveci herkese kahve yapar verir ve ardından iki kahve alıp Rum'un yanına oturur.
"Biz de seninle içelim" der.
Yeniçeri; "Heeyy!.. Ben sana o kafire kahve yapma diye tenbih etmedim mi?" diye çıkışınca kahveci "Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa!" cevabını verir.
Aradan zaman geçer. Sisam Adası'nda büyük bir isyan baş gösterir.
O zamanın Üsküdarlı kahvecisi de Yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş ve esir düşmüştür.
Sisam’da asi Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satar.
Yemiş İskelesi'nin kahvecisi de esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılır.
İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilip, bekleşirler. O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelir.
İlk, bir paradan başlar. Bir anda beş paraya, on paraya kadar çıkar.
Sıra kahveciye gelince o silahlı adam yekden, "Beş kuruş!" diye bağır. Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarır.
Kahveci, "Beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek!?.." diye düşünür.
Issız bir yerde o silahlı Rum, "Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir Yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemiş İskelesi’ndeki kahveci değil misin?" der ve kucaklaşırlar.
Bir fincan kahvenin hatırını orada görülür.




Elimde bir bardak çayla oturdum pencere kenarına…Geleni geçeni izliyorum, geçmiş günleri anımsayarak…İnsanların kimi koşarak, kimi kısa adımlarla aheste ilerliyor taşları oynayan kaldırımda…Yorgun ve uykusuz dolmuş durağına giden bu insanların acaba ne sıkıntıları, ne dertleri var? Sağlıklılar mı hastalar mı hiç bilmiyorum durumlarını…Aşk acısı ile kavrulup yüreği yaralanmış kaç kişi geçti acaba evimin önünden?..Sevdiğine sevdiğini söyleyemeden ömrünü tüketen var mı acaba aralarında?..Merak eden sorgulayan bakışlarla izliyorum onları…Bir yudum çay eşliğinde, yaralı gönülleri düşünüyorum, acılarını, ıstıraplarını tahayyül ediyorum…Üzülüyorum…Yaralı gönüllerin tedavisinin mümkün olmadığını, zaman içinde kabuk bağlayan yaranın, en küçük bir uyarıcıyla yeniden depreşiverdiğini biliyorum…Hepimizi biliyoruz ki: Seven asla unutmuyor, unutamıyor…

Hava, açık; ama serin…Ne de olsa kış aylarındayız…Atkısıyla yüzünü tamamen kapatmış, sadece gözleri açık kadınların telaşlı yürüyüşleri sürerken, birden apartman kapımıza hızla dalan bir kadınla bir erkek görüyorum…Şaşkınım…Erkek, bayanın kolundan tutmuş sertçe çekiştiriyor…Konuşmalarını duymuyorum; ama belli ki hakaret de ediyor…Doğruluyorum penceremde, tam camı açmak üzereyken, erkek beni görüyor ve hızla ayrılıyor apartmanımızdan…Biraz eğilip baktığımda kadının ağladığını görüyorum…Nedir bu sabah sabah?..Dertleri ne acaba?..Bir süre sonra kadın da ayrılıyor giriş kapımızın önünden…Onlar ayrılıyor ayrılmasına da beni bir düşüncedir alıyor…Sevgili iseler, nedir bu sokak ortası rezaleti?..Evli iseler hiç yakışır mı onlara bu davranış?..Daha nelere tanık olacağız acaba, diyerek, geçmiş günlerin aşklarını düşünüyorum iç geçirerek…O temiz, tertemiz aşkları…

Yıllar önce Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimi aldım…Bu eğitim sırasında tanık olduğum aşkı ve bu aşk nedeniyle gönül yarası alan bir arkadaşımın öyküsünü aktaracağım sizlere…Bu öyle bir aşk ki dillere destan denilir türden…Aşk yarası da o ölçüde büyük…Karmaşık ve bir hayli de etkileyici…Ayhan ve Ceyda Kurtuluş’ta oturdukları için derslere birlikte gelirler, dersten sonra da eve yine birlikte dönerlerdi…Zaman içinde Ayhan Ceyda’ya ilgi duymaya başladı…Ceyda’nın bundan haberi yoktu… Biz arkadaşları bu ilgiyi fark ediyor ve Ayhan’ın Ceyda’ya aşkını itiraf etmesini bekliyorduk…Bir gün sohbet sırasında hiç tanımadığımız bir genç geldi masamıza…Ceyda gülümseyerek ayağa kalktı ve ona belinden sarılarak bizlerle tanıştırdı…Halasının oğlu Remzi idi bu kişi…Akrabası olduğu için kimse başka türlü yorumlamadı Ceyda’nın ilgisini…Zaman içinde Ceyda’nın eski neşesini kaybettiği, yüzü asık ve moralsiz dolaştığı görüldü…Ayhan, ona yardımcı olmaya çalışıyor;ancak istediği sonucu alamıyordu…Bu arada Ayhan’ın Ceyda’ya olan aşkı da büyüyor, kabına sığamaz hale geliyordu…
Bir gün Ceyda bana açıldı ve halasının oğlu Remzi’ye aşık olduğunu, onun da kendisini çok sevdiğini ancak öteden beri süren husumet nedeniyle ailelerin bu aşka karşı çıktığını söyledi…Ayhan adına çok üzüldüm…Ona anlatmalıydım Ceyda’nın gerçek aşkını…Okulun kantininde karşılaştım Ayhan’la…Münasip bir dille olayı aktardım…Çok üzüldü Ayhan!..

Yıkıldı adeta…Ceyda’nın onu çok sevdiğini öğrenmesini ve üzüntüsünün belli olmasını istemiyordu artık!.. Yine birlikte okula gelip gitmeye devam ettiler…Remzi’nin ve Ceyda’nın ailelerine rağmen aşkları da sürüyordu…Öyle seviyorlardı ki birbirlerini…Gizlice evlenmeye karar verdiler…Nitekim kısa sürede bu kararı eyleme dönüştürüp evlendiler…Ayhan artık Ceyda’yı kaybetmişti…Gönül yarası almıştı…Ağlıyor, kahroluyordu…

Mutlu bir evlilikleri oldu Remzi ve Ceyda’nın…Okula yakın olması nedeniyle Ceyda’nın öğrenci iken tuttuğu evde evlilik yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler…Bir yıl sonra, Ayhan ve Ceyda yine bir akşam eve dönerken karanlık bir bölgede Ceyda’nın erkek kardeşi elinde silahla karşılarına dikildi…Şaşkındı Ayhan!..Aniden ateşlendi silah ve Ceyda yere yıkıldı…Ceyda’nın kardeşi koşarak kaçarken, Ceyda, son nefesini Ayhan’ın kollarında verdi…

Ayhan, bu inanılmaz olayı unutamadı…Gönül yarası hep kanadı durdu…Yaptığı evlilik ve iki çocuğun mutluluğu da bu yarayı tedavi edemedi…Ceyda’nın mezarını sık ziyaret edenlerden biri oldu Ayhan!..Gözyaşlarını onun toprağına akıtarak…

Gönül yarası olan herkese bu yaşanmış öyküyü ithaf ediyorum…

Sevgiyle kalın!..

Asım ERDOĞAN