RAB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
RAB etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


Yumuk yumuk ellerle başladım ben de hayata herkes gibi. İki nokta üst üste (:) koyuldu yaşayacaklarım için hayata.

Günler günleri kovaladı, aylar aylara el uzattı, yıllar bağladı ayları birbirine zaman bu günlere ulaştı.

Ne mutlu ki sevenlerim oldu, ne mutlu ki sevdiklerim oldu. Sevgilerle dolu geçti yaşamım, doyamadım.

Bazen bulutlar kıskandılar saf sevgilerimi, bazen yağmurlar özendiler göz yaşlarıma, bazen güneş benim kadar sıcak gülemediğini düşündü dünyaya, bazen kuşlar uçmayı bilemediklerini anladılar.

Bazen hüzün geldi yüzüme ama tebessümlere bıraktı yine her şeyi.Kalbim ara sıra ağlasa da utandı sevgi pınarlarının yanında akıtmaya yaşlarını.

Bazen soru işareti (?) koydum anlayamadıklarıma,
bazen bir şeyler anlatmak istercesine ünlem (!) .

Bazen güzellikler tıkadı, sevgiler ağır geldi konuşamadım üç nokta (...) koydum anlatamadıklarıma.
İnsan tek başına ama hayat değil bunu anladım.

Bulduğum sevgileri artılarla (+) kalbimde topladım.

Kini, nefreti bir eksi (-) ile çıkardım.

Günlerle çarptım (*) sevgilerimi.

Bu da kocaman bir dünya demekti. Kaybetmemek için sevgilerimi iyice sıktım ellerimi.

Yine yumuk yumuktu ellerim başlangıçta olduğu gibi.

Yaşayacaklarım için bir virgül (,) koymak geçti içimden.

Bir nokta (.) kaldı o da RABBİM den.



Şems-i Tebrizi





Uzun yoldan geliyorum...Kelimelerin bittiği , sözün tükendiği yerden...Kirpiklerimle göğün tozunu eliyorum...

Geçmişim hem yârdan , hem serden...Uzun yoldan geliyorum...Bilsen nasıl yorgunum.Yüzüne bakmaya yüzüm yok!...

Hani zaman en iyi ilaçtı ? Zamanın açtığı yaralara devâm yok!...Sırtımda yüklü yılların vebâli , Sana dokunmaya mecâlim yok!...

Uzun yoldan geliyorum...Üstüm başım toz içinde...Karşında öyle necis kaldım ki...Sana dair, Senin içinde ; kendime öyle yabancı bırakıldım ki...Unuttum herşeyi bir bir...Verdiğim sözleri , ettiğim o yeminleri , Seni bıraktığım o tozlu rafların yerini...

Oysa Sen , hâlâ saklıyordun yaprak yaprak koynunda...Kuru bir salkım leylak çiçeğini...Uzun yoldan geliyorum...Geçmişim bir yığın siyah ve beyaz...

Artık karanlık yanımdan aydınlıklar devşiremiyorum...Her mevsim ayaz...Ve ben Sen'sizlikten kırılıyorum...Ve döküntü duvarlarımda yankılanan bir ses duyuyorum...Ey nâs!...Gözlerinizden akan ne kan ve ne yaş...

Bildiğin kir ve pas!...Uzun yoldan geliyorum... Karanlık , biçilesi bir renk değilmiş gönül libasıma... Gurbet neresi?... Bilemiyorum... Neresi sıla?... Varamadan menzile , gidiyorum ha gidiyorum... Bundan gayri bir âhım kalsın istiyorum , uzayan yollarıma...

Uzun yoldan geliyorum... Kulaklarımda hâlâ o buğulu ses , o hüzünlü tını...Bir çocuğun minicik parmaklarıyla dokunurdum Sana...Yer gök maviye bulanırdı...Mavi , o günlerden hatıra kaldı , hatırlasana...Ama dur!...

Unutan bendim öyle değil mi ya...Hani önce yaslardım yüzümü Sana , mis kokunu çekerdim içime ölesiye...Kalbim duracak gibi olurdu hani...Hâlâ bıraktığım yerdesin ve hâlâ aynı râyiha...Uzun yoldan geliyorum...Beni bir tek Sen anladın...

Kalemimden kan damlarken..."Takdire şâyân" aclılarım alkışlanırken , bana bir tek Sen ağladın...Aynaların ardındaki sır Sen'din...Beni bana yalansız bir tek Sen anlattın...

Uzun yoldan geliyorum...Son tâkatimde , elim kapının tokmağında...Bileklerimi kanatmış yılların prangaları...Yine Senin mekânındayım , yine Senin otağında...

Bu Kelâmı öyle özlemişim ki...Işıl ışıl o sarı sayfalarda...Kovma kapından n'olur!...Öyle muhtacım ki Sana...

Uzun yoldan geliyorum...

Ey Muciz'ul Beyân...Ey Kelâm-ı Kebir...Ey Sultanım'ın sonsuzluğa uzanan mukaddes emaneti...Ey Rabbim'in sarsılmaz ve kopmaz ipi...Uzun yoldan geliyorum...Son durağındayım şimdi hayatın...

Gözlerimdeki son pırıltı Sen ol istiyorum , kulaklarımdaki son tını...Aks-i sedân yankılansın istiyorum içimin şûristan yamaçlarında...

Vefasızım , beni affet

Alıntı, Yazarı Bilinmiyor...