ESKİ RAMAZAN HİKAYELERİ - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

01 Eylül 2008

ESKİ RAMAZAN HİKAYELERİ


Ramazan günlerinde Sultanahmet, Beyazıt, Fatih, Eyüp gibi hem büyük hem de avluları müsait camilerin üstleri kapalı avlularında çeşitli sergiler kurulurdu. Küçük dükkanlar olan bu sergilerde, Kur'an-ı Kerim ve diğer dini kitaplar, tesbihler, yüzükler, hacıyağı gibi kokular ve buna benzer şeyler satılırdı. Bu sergilerde genel Ramazan adabına uyarak, ancak ikindi namazından sonra alışverişe açılırdı. Bu basit alışveriş, bazı kimselere çok keyif verirdi. İkindiden iftara kadar olan zamanlarını, bu sergiler önünde dakikalarca durarak, arada bir de küçük bir şey alarak geçirirler, böylece iftar vaktinin nasıl geldiğinin farkında olmazlardı. Rivayete göre, Sultan Mahmut'da bu sergileri pek sever, tebdil olarak bazı ikindi üstleri Beyazıt Camii'ne gelir, namazdan sonra tanıdığı birisinin küçük sergisinde oturarak saatlerce, alışveriş edenleri, tesbihleri, dini levhaları seyredenleri, çeşitli kokular sürdüğü halde beğenmeyenleri, zevkle izlerdi. İkindi üstleri bir de kahvehanelerin hazırlıkları olurdu. Büyük camilerin yakınlarında olan bu kahvelerin önleri, ağaç gölgeleri ile daima serin olurdu. Bazı kimseler, ikindi namazından sonra buralara gelmeyi adet edinmişlerdi. Kahvehanelerdeki alçak iskemlelere oturarak, koyu sohbetlere dalar, böylece iftar vaktinin nasıl geldiğinin farkında olmazlardı. Ramazan olduğu için şüphesiz bu kahvelerde hiçbir şey yenilmez, iştahlar iftardan sonraya bırakılırdı. Yine bazı meraklılar, iftardan sonra da kahvelerini evlerinde içmeyip, bu kahvehanelere koşarlar, acele acele bir iki çay, kahve içer, çubuklarını tüttürürler, sonra da yine camilere koşuşurlardı. Teravi bittikten sonra da kahvehane ve çayhanelerin cümbüşlü saatleri başlardı. Bu kahvehanelerin arasında sahura kadar açık olanları bulunur, gelenlertatlı sohbetler yapar, kağıt oyunları yada tavla, dama oynarlardı.



Prof.Dr.Zekeriya BEYAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum