Evveldi, çok evvel….
Kahveden sonra Atatürk soruyor: - Hayrola İsmet?.. Sende bir fevkaladelik var bugün... Ne oldu?.. Neye sinirlendin?
- Türk Hava Kurumu'nun toplantısı vardı da...
- Eee, ne olmuş varsa?
- Fuat beyi (THK Başkanı) epey terlettim... İstifaya falan kalktı.
- Çalışkan çocuktur Fuat... Kurumu da iyi yönetiyor.
- Bunlara bir diyeceğim yok... Fakat canımı sıkan bir şey oldu.
- Neymiş o?
- Hesaplarda bir kuruş oynuyor.
- Bir kuruş.
İnönü:
- Daha önceki toplantıda dikkatimi çekmişti... Bu bir kuruşun nereye gittiğini öğrensinler diye talimat vermiştim. Bulamamışlar... Fuat beyin hassasiyetini anlıyorum... Ama milletimiz ondan daha hassastır... Verdiği paranın nereye gittiğini mutlaka bilmek ister... İstifa bu gibi hallerde en kolay çıkar yoldur... Ama kimseyi rahatlatmaz... Hatta söylentilere bile sebep olur.
Atatürk:
- Demek mesele bu... Bir kuruşun hesabı seni bu kadar üzdü... Haklısın... Kırk para (bir kuruş) günün birinde 40 lira, 40 lira da 400 lira olur... Bu da giderek büyür halkın ağzında... Cumhuriyet'i kurarken böyle bir kuruşlara çok ihtiyacımız oldu.. Peki ne yaptın sonunda?
İnönü:
- Memurları seferber ettim... Ve bir kuruşun yanlışlıkla başka bir hesaba geçirildiğini bulup, çıkarttırdım... Bizim milletimiz cömerttir, elindekini, avucundakini verir... Ama verdiğinin doğru, dürüst yerlere harcandığını görmek ister... Buna inanmak bilmek ister.
Sabiha Gökçen’ in anılarından.
On üç yaşındaydım. Ortaokula gidiyordum. Babam öleli iki yıl olmuştu. Yoksul düşmüştük. Annem terzilik yapıyordu, zar zor geçiniyorduk. Büyük bir evin iki odasında oturuyorduk. Kitaplarımın çoğu noksandı, okul çantam bile yoktu..
Bayram geldi. Annem ne yaptı etti, bana bir ayakkabı aldı. Bir pantolonla bir gömlek dikti. Sabah erkenden kalkıp giyindim. Bir gün önceden sözleşmiştik, iki arkadaşım beni evden alacaklar, birlikte bayram yerine gidecektik. Atlı karıncaya, kiralık bisikletlere binecektik, tatlıcıda tatlı yiyecektik. Belki sinemaya da gidecektik...
Annemden para istedim. "Paramız yok oğlum," dedi. Çılgına dönmüştüm, arkadaşlarım neredeyse geleceklerdi. Onlara ne diyebilirdim? Parasız olduğumuzu, bu yüzden bayram yerine gidemeyeceğimi söyleyemezdim ya…
Hırçınlaşmıştım, üstümdekileri çıkarıp duvarlara atmaya başladım.
Beni üzgün üzgün seyreden annem, o zaman dolaptan çantasını çıkardı, para aradı. Bula bula bir lira buldu. Kadıncağızın bir lirası kalmıştı yalnız, bütün parası oydu. O bir lirayı bana uzattı: "Haydi giyin," dedi, "Bir lira yetmez mi?" Bir lira o zaman büyük paraydı...
Oraya buraya attığım elbiselerimi ayakkabılarımı topladım. Yeniden giyindim, paramı cebime koyup arkadaşlarımı beklemeye başladım. Geldiler. Biraz oturdular. Annem onlara şeker ikram etti, ikisini de okşadı, öptü. Sonra: "Haydi artık gidin!" dedi. "Güzel güzel eğlenin!"
Sokağa çıktık. Çok neşeliydim, kabıma sığamıyordum. Fakat köşeyi dönerken evimize baktım, annem pencereden uzanmış, gülümseyerek bana el sallıyordu. O zaman içimden bir ağlamadır geldi, gözlerim dolu dolu oldu. Tıkanıyordum.
Ağladığımı belli etmemeye çalışarak arkadaşlarıma: "Ben gelmeyeceğim" dedim. Neden olduğunu anlamadılar. Biri: "Paran yok ondan gelmiyorsun." dedi, alay ederek. Elimi cebime attım ve bir lirayı çıkarıp gösterdim: "İşte para!" dedim.
Beni orada bırakıp gittiler. Sokaklara gelişi güzel dalarak bir süre sersem sersem dolaştım. Kimseye göstermeden doya doya ağladım, sonra gözlerimi sildim,elimden geldiği kadar neşeli olmaya çalışarak eve döndüm...
Annem beni görünce: "Neden döndün?" diye sordu. "Canım istemedi" dedim ve cebimden bir lirayı çıkarıp anneme uzattım. Zavallı kadıncağız, çok şaşırdı, parayı elimden alıp masanın üstüne koydu. Sonra beni kucakladı, göğsüne bastırdı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı...
Ben ağlamıyordum artık. Sokakta doya doya ağlamıştım. Annemin yüzünü öptüm, ağlamamasını söyledim. (Susar, dalar, düşünür) Artık üzüntülü değildim. Bayram yerine gidemediği için üzülmek benim gibi koca bir çocuğa, bir ortaokul öğrencisine yakışmazdı.
Olgun bir adam olmuştum birdenbire."
☆☆
Melih Cevdet ANDAY
Anılar gelip geçiyor gözümün önünden
Bırakmıyor hiçbirisi de yakamı
Neden takılıp kalıyorum ki geçmişe
Hatırlanacak ne kaldı !!!
Şimdi aklıma düşmüşken
Söylemeliyim belki de
Uzaklara dalmışken gözlerim
Ceplerimde biriktirdiğim kelimelerle
Kurmalıyım tüm cümleleri...
Sayısız kere geçtiğim yollardan
Geçmeliyim belki de yeniden.
Yeni başlangıçlar için yine yeniden
Anılarıma ihtiyacım var belki de
Belki de sadece bir an'a
Yaşamak için yeniden
Kırmamak adına her şeyi
Devam etmeliyim yürüdüğüm yolda
Engelleri bile bile...
Hüzünlerimi saklamalıyım yastığımın altında
Penceremden izin vermeliyim rüzgarın girişine,
üşütecek olsa da.
Ellerimle dokunmalıyım yağan kara,
Bedenim buz kesse de.
Kendimi bulmalıyım belki de
Kim olduğumu
Nereye ait olduğumu
Sorgulamalıyım her şeyi yeniden
Sil baştan başlamalıyım belki de
Hayata sıfırdan....
Yeniden...
Yeni başlangıçlarla birlikte...
Mehpare
ÖĞÜT ŞENGÜL
04 Ocak 2023
Tekrar tekrar duyumsuyorum
Yaşlı ya da genç olmam hiç fark etmiyor:
Gecenin içindeki bir sıradağı,
Balkondaki sessiz bir kadını,
Özlemle yüreğimi bedenimden söken,
Mehtapta usulca kıvrılan beyaz bir sokağı.
Ah yanan dünya, ah balkondaki beyaz kadın,
Vadide havlayan köpek, uzaklarda ilerleyen tren,
Ne kadar yalancıydınız, ne acı kandırdınız beni,
Ama yine de en tatlı rüya ve hayalime dönüştünüz giderek.
Önemli olan şeylerin meslek, hukuk, moda, finans olduğu
O korkutucu "gerçeklik" yolunu denedim çok kereler,
Ama hayal kırıklığına uğramış ve özgürleşmiş halde
Rüyaların ve kutsanmış çılgınlığın olduğu diğer tarafa kaçtım tek başıma.
Geceleri ormandaki boğucu rüzgar, esmer çingene kadın,
Budalaca özlemlerle ve şairin nefesiyle dolu dünyaya,
Sıcak şimşeğinizin beni çağırdığı, sesinizin çağırdığı
O muhteşem dünyaya döndüm daima!
Hermann HESSE
Çeviri: Osman TUĞLU