ÖDENMEYEN GÜN - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

15 Nisan 2009

ÖDENMEYEN GÜN



Güzeller güzeli bir prensese, 22 yaşındayken
bir beyefendi sürpriz bir teklifle gelir.
Hasta kızı için gençlik yılları aradığını söyler ve
"Bana gençliğinizden bir yıl ödünç verirseniz, ömrünüz
sona ermeden onu gün gün size geri ödeyeceğim" der.

Prenses henüz o kadar gençtir ki, cömertçe
gözden çıkarır bir yılı; ödünç verir beyefendiye...
23 yerine 24 yaşına basar o yıl yaş gününde...

Yıllar yılı hatırlamaz verdiği borcu... Ancak;
ne zaman ki 40 yaşını aşar ve o dillere destan güzelliği
bozulmaya yüz tutar; arar beyefendiyi ve 365 günlük
alacağını tek tek tahsil etmeye başlar.
Özellikle balo günleri, bütün çizgileri yok olmuş bir yüzle
ve körpe bir bedenle girer salonlara...

Gece, odasına sızmayı başaran aşıkları,
gece yarısından sonra yüzünün nasıl kırıştığını hayretle gözlerler...
Her gençleşmenin ardından uyanış anı daha acı verici olur.
Çünkü yaşı ilerledikçe, o hali ile 23 yaşı arasındaki fark
daha da açılır. Fark açıldıkça "bir gün, bir saat, bir an olsun"
gençlik aşısını tatmak daha güzel gelir.

Ancak sayılı gün çabuk geçer... Kalan günlerini
hoyratça harcayan prenses, geri isteyebileceği
sadece bir günü kaldığını fark eder:
"Bir günlük ışık, sonra sonsuza dek karanlık...!"

Ateşli bir sevgilinin bütün bedenini okşaması için
o tek günü özenle saklar. Bu son yaşam parasını harcamak için
çılgınca bir istek duysa da kıyamaz bir türlü...

Nihayet evine gelip, öyküsünü dinleyen ve
dizlerine kapanarak gençliğinin son gününü kendisiyle
geçirmesi için yalvaran bir adamın teklifini kabul eder.

"O gün" geldiğinde adam, en şık elbisesi ve
titreyen yüreğiyle açar bahçe kapısını...
Kadının villasına girer, iki kişilik hazırlanmış masada
mumların yandığını görür. Bir süre bekledikten sonra
meraklanıp prensesin kapısını tıklatır.

Yanıt gelmeyince açıp girer.
Dört bir yana savrulmuş görkemli giysilerle dolu odada
prenses, aynanın karşısında bir kanepeye uzanmıştır.
Yüzü bembeyazdır. Gençliğinin dönmesini beklerken
son nefesini vermiştir prenses....

Adam, bu ani ölümün nedenini yerde bulduğu mektupta okur.
Satırlar, borçlu beyefendiye aittir:
"Soylu prenses...! Size borçlu olduğum son gençlik gününü
geri veremeyeceğim için çok üzgünüm.
En derin bağlılığımla..."



Jorge Luis Borges'in derlediği Babil kitaplığında

Papini'nin "Ödenmeyen Gün" adlı bir öyküsü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum