SENDEN SONRASINI SORMA BANA … - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

30 Temmuz 2011

SENDEN SONRASINI SORMA BANA …

Bir yıkım kararı sonrasında harabeye dönen yüreğimle kalmıştım baş başa… İflah olmaz amansız bir hastalığa düşmüşçesine, iyileşmeyi istemekle / istememek arasında gidip geliyordum günlerdir ve çekilecek olan her çilenin bir karşılığı var mıydı bu dünyada, bilmiyordum inan ki…

Şimdi ne kadar uzağımda olursan ol fark etmiyordu benim için ve ne kadar seversem seveyim vazgeçmeyi de öğrenmişti yüreğim. Belki de anlam veremediğim de buydu, vazgeçecek kadar sevmeyi nasıl becerebildiğim, nasıl da ayrılığa dayanabildiğimdi… Öğrenmiştim uzun zaman öncesinden ya işte o yüzdendir ki yabancı değildim bu duyguya; alışkındım bu kelimenin ağırlığına…

Sevmeyi ne kadar çok bilirsem bileyim istenmediğimi ya da bir yürekte yerimin olmadığını anladığım anda bir puzzle gibi yüzlerce parçaya bölünsem dahi her seferinde yeniden dağılan parçaları tamamlayıp devam ediyordum yoluma…

Günler birbirini kovalıyordu, yıllar yılları…
Zaman geçiyordu bir şekilde ve arkada bırakılan iyi / kötü her şeyin üstüne bir sünger çekerek devam ediyordum yaşamaya / nefes almaya…
Görmediğim kadar görüyor ve duymadığım kadar duymayı da başarabiliyordum sonunda…
Eskisi gibi düşünmüyordum hiçbir şeyi ve üzmüyordum kendimi…
Yoluma devam ediyordum olmasa da yanımda birileri…
O birileri sen olsan da ben devam ediyordum seni sensizken de sevmeye ve inan bu bile yetiyordu beni mutlu etmeye…
Ve öğreniyordum her geçen gün biraz daha sevmenin, sevilmekten daha yüce bir duygu olduğunu.
Yanımda değildin, yoktun hayatımda fakat ben hala sendeydim, hala sana ait ve seni seviyordum ya… Boştu gerisi…

Dinlediğim her şarkıda seni buluyor ve gördüğüm her güzelliği sana adıyordum.Bu benim sevme şeklimdi ve ben böyle de mutlu oluyordum…

Uzaklarda çok uzaklarda da olsan bir kalp yakınlığındaydın ve kalbimden kalbine bir yol çizmiştim hiçbir dönüşü olmayan.. Bu yüzdendi gözlerimin çoğunlukla dalması ve dalarken de hasretlikten olsa gerek iki damla yaşın göz pınarlarına dolması…

Özlemler oluyordu elbette… Olmaz mı ! Yakan, kavuran ve bir türlü zaman aşımına uğramayan…

Ve öyle ki açılan her yaranın kapanması ve bir yaranın kapanmadan daha yenisinin açılması da bir o kadar acı verici ve zordu seven bir yürek için…
Ve en zoru da gelmeyeceğini bildiğin birini beklemekti tıpkı yolcusunu bekleyen hancı misali…

Aslında beklemek de değildi insana koyan. Asıl zoru gelmeyeceğini bildiğin birine bağlamaktı umudunu… Ve o umuttu insanı böylesine yaşatıp da sevdanın peşinden sürükleyip kölesi yapan.

Ve bir göçebe gibiydi gönlüm…Yeri yurdu belli olmayan… Sevdaya bu kadar yakınken böylesine uzak kalan…Tuz basıldıkça yaraları kanayan…

Ve göçmen bir kuş misali arıyorum seni her yerde….



Mehpare ÖĞÜT
2011



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum