KIRLANGICIN ÖYKÜSÜ - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

21 Şubat 2011

KIRLANGICIN ÖYKÜSÜ

Fırtınadan sırılsıklam bir geceye uyuyup, ışıl ışıl bir bahar güneşine uyanınca insan, uzun sürmüş bir kış uykusunun mahmurluğundan silkinmişcesine diriliyor ruhu…

Yorgun bir yılın sonunda, denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğum bir sahil kasabasında, elektronik posta kutuma düştü "kırlangıcın öyküsü"…
Öyle güzel, öyle yalındı ki, yazarını da, kaynağını da bilmemenin riskine rağmen, o 8 – 10 satırdan çocuksu bir masal yapıp, bu yılbaşı, hediye sepetinize koymak geldi içimden…
* * *
"Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş.
Cesaretini toplayıp penceresine konmuş.
Önce olabildiğince dik durmuş,
Sonra gagasıyla cama vurmuş.
‘-Tık… tık tık…’
Çok meşgulmüş adam… öfkeyle cama dönüp bakmış:
‘-Kimmiş onu işinden alıkoyan?’
Kırlangıcın minik kalbinde amansız bir heyecan
Kırık sözcükler dökülmüş gagasından…
‘-Hey adam, seni nicedir izliyorum.
Sorma nedenini, niçinini,
Ama galiba seni seviyorum’.
* * *
Şaşırmış adam,
‘-Sen de nerden çıktın şimdi,
Tam aklımı toplayacakken bozdun işimi…’
Şöyle bir tüylerini kabartmış kırlangıç,
ve aklındaki planı çıtlatmış:
‘-Aç pencereyi beni içeri al sen,
birlikte yaşayalım ebediyen…
hem sofrada ortağın olurum,
hem evde eğlencen’.
Parlamış adam:
‘-Şuna da bakın neler diyor bu…
Haddini bil, hiç kuş insana aşık olur mu?’
‘-Soğuklar başladı bak, üşüyorum dışarda.
Alırsan içeri, deva olurum yanlızlığına da…’
Hepten kızmış adam, kovmuş kırlangıcı camın önünden
‘-Yürü git işine, yalnızlığımdan memnunum ben"
Bükmüş gagasını zavallı kırlangıç,
Uçmuş semaya doğru, kanadı kırık…
* * *
Gel zaman git zaman,
kırlangıçın hemen ardından,
bizim adamı pişmanlık basmış:
‘-Hay aptal kafam, ben ne halt ettim,
ayağıma gelen fırsatı teptim’.
Sonra teselli etmiş yalnız kalbini:
‘-Sıcaklar başlayınca gelir kırlangıcım.
Onu içeri alır yalnızlığımı paylaşırım".
Kış geçip de yaz gelince, yalnız adam başlamış beklemeye…
Ama sevdalısı uğramamış bile bir kere…
Akın akın gelen sürülere sormuş,
Onun kırlangıcından eser yokmuş.
Öyle üzülmüş ki, gidip bilge kişiye danışmış.
Hem kırlangıcı, hem kendi eşekliğini anlatmış
Bilge kişi almış adamın mesajını,
Lakin üzüntüyle sallamış başını:
"A benim yalnız oğlum. Ne kadar efkarlansan azdır.
Çünkü kırlangıçların ömrü 6 aydır".
* * *
Sırılsıklam bir geceye uyuyup, güneşli bir sabaha uyanınca insan, kabus gibi geçmiş bir yılın, ışıltılı yeni yıllara gebe olduğuna dair inancı tazeleniyor.
Hele yorgun bir yılın sonundaysanız,
denizin tuzlu dudaklarından öpmeye koştuğunuz şirin bir sahil kasabasında, dostların arasındaysanız…

Ve hele, posta kutunuza atılan mektuplar size "Bulduğun aşkların kıymetini bil" diyorsa…