ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMAK



Kendini beğenmiş insanlarla diyalog kurmak hiç de kolay değildir…Kibirlidir onlar…Herkese tepeden bakmayı severler…Alaycı ifadelerle insanları küçük düşürmekten hoşlanırlar…”Burunlarından kıl aldırmayan” özellikleriyle kurumlu kurumlu dolaşırlar, her yerde…Hep öğretendir onlar; kimseden bir şey öğrenmezler…Buna ihtiyaç da duymazlar…En akıllı, en becerikli, en saygın onlardır…Oysa, bilmezler ki sevginin önünde en büyük engel, kibirdir…Başkalarını değersiz bulma yanlışlığına götürür kişiyi…

Kibirli ve gururlu davranışlarından dolayı, hiç sevilmezler bu tip insanlar…Haliyle itici bulunurlar, dost bulmakta da bir hayli zorlanırlar…İnternette bir yazı okumuştum, kimin yazdığı belirtilmediği için yazanın adını veremediğim…Şöyle deniyordu yazıda: “Gezilerimden birinde, kaldığım bir otelin girişinde bir "musluksuz çeşme" görmüştüm…Çeşmenin üstünde, "Eğil ve İç" sözcükleri yazılıydı…Su içmek isteyen bir kişi, bu musluksuz çeşmeye yaklaşıyor, hafifçe eğiliyor ve o anda birden otomatik olarak akmaya başlayan suya ağzını dayayarak, içebildiği kadar su içiyordu…Yalnızca susuzluğu gidermek için değil, bilgisizliği gidermek için de geçerli bir yöntemdi, "Eğil ve İç"…Özellikle bilgi çeşmesi karşısında uygulanması gereken bir yöntemdi bu…Zeki ve bilge kişiler, ancak şu iki önemli noktanın ayrımına varabildikten sonra yeni bilgiler öğrenebileceklerini bilirler: 1) Bilmeleri gereken her şeyi henüz bilmiyorlardır…2) Yeryüzünde kimi kişiler, bildiklerini başkalarıyla paylaşmaktan mutluluk duymaktadırlar ve isteyen kişilere bu bildiklerini, gönüllü olarak öğretmeye hazırdırlar…Bir bilgenin bilgilerine ortak olabilmemiz için yalnızca şu alçakgönüllü davranışını yapmamız, bizim için yeterli olacaktır:"Eğileceğiz ve İçeceğiz"…

Kuşkusuz, alçak gönüllü olabilmek arzusu çok insanda vardır; ama iş uygulamaya gelince o kadar da kolay olmadığı görülür…Alçak gönüllülük, sevgi işidir…Çocukla çocuk olabilmek, yaşlıyla yaşlı olabilmek, gençle genç olabilmek işidir…Çalışılan kurumlarda, kimseyi ayırt etmeden sevme işidir…Temizlik görevlisi ile en üst makamdaki görevli arasında hiç fark yoktur, alçak gönüllü bir insan için…Her ikisinden de yararlanır gerektiğinde…

Mevlâna ve Karl Jaspers, insanın bir erdemi olarak, alçakgönüllülüğü över ve bu davranışın yaygınlaşması için önerilerde bulunur. Jaspers'e göre, büyük bilginleri, bilgileri alçak gönüllü yapar ve insan bilgilendikçe alçak gönüllülüğü artar… Jaspers buna örnek olarak Einstein (1879-1955)'i verir…"Çünkü Einstein, "Tanrı büyüktür ve biz bütün yetkinliğimizle zavallı insanlarız "der.. Jaspers'in bu açıklamasını, Mevlana asırlar öncesinden âdeta metaforla anlatır… Alçak gönüllü için: "O azizdir ve bu, ondaki cevherden geliyor" der… Ve metafor yoluyla bunu izah eder: "Üzerinde pek çok meyveleri bulunan bir dalı, meyveleri aşağı doğru eğer; Meyvesiz dâim ucu, selvi ağacı gibi havada olur…"

Alçak gönüllü insanlar, çevreye sevginin ışığını saçarlar, sevilir ve sayılırlar…Kibirli, kendini beğenmiş insanları ise kimse sevmez; gülen yüzler asılır, ortam gerilir onlar görülünce… Kendini kaf dağında gören gururlu ve kibirli insanlara kızarım doğrusu, hem kendilerine hem de çevrelerine verdikleri zarardan ötürü…

12. yüzyılda yaşamış eğitimci bir filozof olan Maimoides, “ Her zaman herkese sükunetle konuş” demiştir…Alçak gönüllü insan, bunu başarabilen insandır…İnsanı insan olduğu için seven kişilik yapısıyla sevecendir…Herkesten bir şeyler öğrenebileceği inancındadır…Dinleyen, soran, eleştiriye açık tavrıyla yanlışlarından arınabilendir…

Sevgili Dostlar!.. Kibirden uzak duralım…İyi niyetli, hoşgörülü ve alçak gönüllü olalım!..Sevelim, sevilelim!..

Kaç günlük ömrümüz var ki şu dünyada?..


Asım ERDOĞAN


0 Comments: