Elimizdekilerle yetinmeyi
bilmiyoruz bir türlü. Her kim olursak olalım, ekmeğimiz ister az ister çok
olsun, her birimiz de her şeyden çok, daha çok olsun diyoruz. Hep bir yarış
halindeyiz. En büyük düşmanımızdan tutun da en çok sevdiğimiz dostum dediğimiz
insana kadar, hep birileriyle yarış halindeyiz bir türlü anlam veremediğimiz.
Oysa küçücük bir şey bile mutlu olmamıza yeter de artar bizler için ama nedense
bunun farkına bir türlü varmak istemeyiz. Neden küçücük olsun, benim diğerlerinden
farkım ne ki diye başlarız böyle anlarda sözlerimize ve ardı ardına
sıraladığımız, aslına bakarsanız bir sürü lüzumsuz cümlelerle de devam eder
dururuz yalnızca. Hayatta en mühim şeyin yaşamak, yaşarken sevmek olduğunu
biliriz bilmesine ama, kendi yaşadığımız
süre içinde farkına varma lüzumunu ya da daha doğrusu kendimize hatırlatmayı bir lüks biliriz çoğunlukla.
Sevgi demek emek; emek paylaşmak;
paylaşmak ise varolmaktır aslında. Sevmeyen bir yürekle nasıl var olabiliriz.
Kim tanır bizi düşünelim bir kere olsun. Eğer seversek sevenlerimiz olur ve
sevgimizle koca bir okyanusu bile aşabiliriz inanın… Yeter ki yüreklerimizde sevgiye yer açalım.
Sevgisiz geçen her anımız yaşamımızdan kaybettiğimiz bir günden bile daha acı
vericidir aslında. Ömür dediğimiz şey gelip geçer; ya bu günleri sevgisiz
geçirmek sizce daha üzücü değil mi. Tıpkı sulamamızı bekleyen çiçekler gibi.
Çiçeklerimize su vermediğimiz zaman kurumaya başlar, solar ve en nihayetinde
bir gün bir bakarsınız ki ölmüştür. Ya bizler, bizlerde bu çiçek gibi eğer
ruhumuzu besleyecek olan sevgiyi vermezsek zamanında yaşar elbet yaşar bir
müddet ama sevgisizlikten suya hasret çiçek gibi hiçbir şeyden zevk almadan,
sevmenin ve sevilmenin verdiği hazzı yaşayamadan ölür gider
yalnızlığıyla...
Şimdi başa dönelim… Yetinmeyi
bilmiyoruz demiştik ya hani. Evet ne yazık ki elimizdeki sevgilerle de
yetinmeyi bilmiyoruz, beceremiyoruz belki de… Bizi seveni hep elimizin tersiyle
itiyor, sanki o hiç olmamış, onu tanımıyormuşuz gibi yapıyoruz. Neden ? Bizleri
böyle davranmaya iten şey ne. Sevgiye olan açlığımız değil herhalde. Çünkü öyle
olsa zaten karşımızda bizi seven biri var. Hayır, bunun nedeni yetinmemekle
alakalı. Bir değil, üç değil beş değil. Çok, daha çok olmalı değil mi. Ne yazık
ki öyle. Sanki sayı arttıkça sevgimiz farklı olacak gibi geliyor bizlere ama
aslında tek ve gerçek bir sevgi yeter de artar bile. Keşke bunun farkına iş
işten geçmeden varabilsek, yaşarken anlayabilsek, yalnızlığa düşmeden
kabullenebilsek. Çünkü etrafımızda “seni seviyorum” diyen kalabalığın bir gün
bizi bırakıp da yalnız kalacağımız gerçeğini göz ardı ediyoruz ne yazık ki. Ve
bizi gerçekten seveni bir köşede yalnızlığa mahkum ederken günümüzü gün edip
nisbet yapıyoruz ona. Oysa bizi asıl seven orda, bir nefes kadar yakınımızda.
Bilmiyoruz, yetinmiyoruz
elimizdekilerle. Günün birinde öğreneceğiz en acı şekilde. O zaman geldiğinde
iş işten çoktan geçmiş olacak ve biz kafamızı vuracağız duvarlara. Vursak da
geri getirmeyecek gidenleri ama, o zaman öğreneceğiz yetinmenin aza kanaat
etmek olduğunu. Sevgide bile…
Mehpare ÖĞÜT
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum