YETİNMEYİ BİLEBİLMEK…



Illustrator Ian Fefelova 
Elimizdekilerle yetinmeyi bilmiyoruz bir türlü. Her kim olursak olalım, ekmeğimiz ister az ister çok olsun, her birimiz de her şeyden çok, daha çok olsun diyoruz. Hep bir yarış halindeyiz. En büyük düşmanımızdan tutun da en çok sevdiğimiz dostum dediğimiz insana kadar, hep birileriyle yarış halindeyiz bir türlü anlam veremediğimiz. Oysa küçücük bir şey bile mutlu olmamıza yeter de artar bizler için ama nedense bunun farkına bir türlü varmak istemeyiz. Neden küçücük olsun, benim diğerlerinden farkım ne ki diye başlarız böyle anlarda sözlerimize ve ardı ardına sıraladığımız, aslına bakarsanız bir sürü lüzumsuz cümlelerle de devam eder dururuz yalnızca. Hayatta en mühim şeyin yaşamak, yaşarken sevmek olduğunu biliriz bilmesine ama,  kendi yaşadığımız süre içinde farkına varma lüzumunu ya da daha doğrusu kendimize hatırlatmayı      bir lüks biliriz çoğunlukla.

Sevgi demek emek; emek paylaşmak; paylaşmak ise varolmaktır aslında. Sevmeyen bir yürekle nasıl var olabiliriz. Kim tanır bizi düşünelim bir kere olsun. Eğer seversek sevenlerimiz olur ve sevgimizle koca bir okyanusu bile aşabiliriz inanın…  Yeter ki yüreklerimizde sevgiye yer açalım. Sevgisiz geçen her anımız yaşamımızdan kaybettiğimiz bir günden bile daha acı vericidir aslında. Ömür dediğimiz şey gelip geçer; ya bu günleri sevgisiz geçirmek sizce daha üzücü değil mi. Tıpkı sulamamızı bekleyen çiçekler gibi. Çiçeklerimize su vermediğimiz zaman kurumaya başlar, solar ve en nihayetinde bir gün bir bakarsınız ki ölmüştür. Ya bizler, bizlerde bu çiçek gibi eğer ruhumuzu besleyecek olan sevgiyi vermezsek zamanında yaşar elbet yaşar bir müddet ama sevgisizlikten suya hasret çiçek gibi hiçbir şeyden zevk almadan, sevmenin ve sevilmenin verdiği hazzı yaşayamadan ölür gider yalnızlığıyla... 

Şimdi başa dönelim… Yetinmeyi bilmiyoruz demiştik ya hani. Evet ne yazık ki elimizdeki sevgilerle de yetinmeyi bilmiyoruz, beceremiyoruz belki de… Bizi seveni hep elimizin tersiyle itiyor, sanki o hiç olmamış, onu tanımıyormuşuz gibi yapıyoruz. Neden ? Bizleri böyle davranmaya iten şey ne. Sevgiye olan açlığımız değil herhalde. Çünkü öyle olsa zaten karşımızda bizi seven biri var. Hayır, bunun nedeni yetinmemekle alakalı. Bir değil, üç değil beş değil. Çok, daha çok olmalı değil mi. Ne yazık ki öyle. Sanki sayı arttıkça sevgimiz farklı olacak gibi geliyor bizlere ama aslında tek ve gerçek bir sevgi yeter de artar bile. Keşke bunun farkına iş işten geçmeden varabilsek, yaşarken anlayabilsek, yalnızlığa düşmeden kabullenebilsek. Çünkü etrafımızda “seni seviyorum” diyen kalabalığın bir gün bizi bırakıp da yalnız kalacağımız gerçeğini göz ardı ediyoruz ne yazık ki. Ve bizi gerçekten seveni bir köşede yalnızlığa mahkum ederken günümüzü gün edip nisbet yapıyoruz ona. Oysa bizi asıl seven orda, bir nefes kadar yakınımızda.

Bilmiyoruz, yetinmiyoruz elimizdekilerle. Günün birinde öğreneceğiz en acı şekilde. O zaman geldiğinde iş işten çoktan geçmiş olacak ve biz kafamızı vuracağız duvarlara. Vursak da geri getirmeyecek gidenleri ama, o zaman öğreneceğiz yetinmenin aza kanaat etmek olduğunu. Sevgide bile…

Mehpare ÖĞÜT




0 Comments: