Sabahın
erken saati, yürüyüş için sokaktayım…Hava öyle soğuk ki
içim ürperiyor birden…Paltomun yakasını kaldırıyorum,
kulaklarımı korumak için…Bir elim cebimde, diğer elim paltomun
iki yakasını birleştirmekte…Sokak kedisi, duvarın dibine
sinmiş rüzgardan koruyor kendini…Benden yana bakmıyor
bile…Güneşin ilk ışıklarını bekliyor belli ki…Tek tük
insan görüyorum kaldırımda yürüyen…Acele eden bir kişi
dikkatimi çekiyor…Bu kadar erken saatte bu ne acele diyorum
içimden…Acıyorum ona…Çok insan tatlı tatlı uyurken, onun
işine yetişmek için acele etmesi taktir duygusu uyandırıyor
bende…Pastane, yoğun mesaiye hazırlanıyor…İçerde personel
telaşlı, yeni güne başlangıç için hazırlıklarını
tamamlıyorlar…Taze simit kokuları sarıyor etrafı…Son durakta
yolcu bekliyor dolmuşlar…Komşu apartmanın kapıcısıyla
selamlaşıyorum bu arada…Yanıma yaklaşıyor ve “Bunaldım!..”
diyor bana…Hayrola diyorum…”Nasıl bunalmam hocam!..Sabahın bu
saatinde aldığım ekmeği beğenmiyorlar, ekmeği bırakıyorum,
gazete de alır mısın diyorlar…Para üstleri birbirine karışıyor,
bunaldım vallahi bunaldım!..” Haklısın der gibi başımı
sallıyorum…Geçip gidiyor yanımdan…Bunaldım sözcüğü
takılıyor beynime…Doğru ya!.. Hangimiz bunalmıyoruz ki olan
bitenden?..Bunalıyoruz elbette!..Yürüyüş boyunca bunu
düşünüyorum…Bir film şeridi gibi yaşamım geçiyor gözlerimin
önünden…Kim bilir kaç kez bunalmışımdır ben de…Kapıcı
gibi başkalarına dert yandığım anlar da olmuştur kuşkusuz…Beni
sabahın köründe yürüyüş yapmaya zorlayan belki de bunalma
hissidir?..Olamaz mı?..Neden olmasın?..
Bunalıyoruz,
hafakanlar basıyor her birimizi…Ne yazık ki çocukluk yaşlarına
kadar indi bunalma hissi…Oflayan poflayan küçücük çocukları
görünce şaşırmıyoruz artık!..Seçme sınavları öyle
bunaltıyor ki çocuklarımızı….İyi bir ilköğretim, iyi bir
orta öğretim ve iyi bir üniversite ve hatta iyi bir iş için
yüksek lisans ve doktora eğitimi, iyi bir yabancı dil için
mümkünse yurt dışı eğitimi zorunluluğu, gençleri
bunaltıyor…Bütün bu üstün özelliklere sahip olduktan sonra
bile iyi bir iş için tanıdık bir siyasetçi, bir dost ya da
torpil bulma ihtiyacı, sadece bunaltmakla kalmıyor, kahrediyor
onları…Velilerin tümü, bunalmış durumda zaten…Hem maddi yönü
var olayın hem de manevi…Çocukları kazansın istiyorlar; ama bir
taraftan da akıl ve vücut sağlıklarını yitirmelerinden de
endişe ediyorlar…Birden fazla çocukları olanların işleri daha
da zor elbette!..Onlar daha çok para kazanmak ve daha çok çaba
harcamak zorundalar…
Hepimiz biliriz…İyi bir
üniversiteyi bitirdi ise bir genç, iyi bir iş bulma derdine
düşer…Bunalır…İş bulur…Hemen ardından İyi bir eş bulma
derdine düşer, nereye gitse, ne zaman evleneceğini sorar, eş
dost!.. Bunalır…Evlenir…Bir süre sonra ne zaman çocuğu
olacağı sorulur eş, dost tarafından…Bunalır…Çocuk sahibi
olur…Ne zaman kardeş gelecek diye sorar, eş dost!..Bunalır…Kardeş
gelir…Bu arada başka başka konularda da baskı görür ve bunalma
hissi artar…
Boşanmıştır, bunalır…Evlidir; ama
mutsuzdur, bunalır…Geçim sıkıntısı yaşar, bunalır…Sağlık
sorunu yaşar, bunalır…Monoton bir yaşam sürdürür,
bunalır…Çocuk sahibi olamaz,bunalır…Çocuk sahibi olur,
sorunlarından bunalır…İşini beğenmez, bunalır…Her türlü
baskı görür, bunalır…Yalnız kalır, bunalır…Ayrılır,
bunalır…Yaşlanır, bunalır…
Evlat olur, bunalır…
Anne-baba olur, bunalır…Patron olur, bunalır, işçi olur,
bunalır…
Yaşam bizi bunaltıyor zaman zaman…Bazen
de sıklıkla…Ama yine de coşkuyla atılan bir kahkaha, iyi
gidiveren bir iş, sıcak bir yuvanın varlığı, maaşımıza gelen
bir zam, birbirimize ilaç gibi gelen sevgi bağımız, dayanışma
duygusu, dostlarımız, yaşama sevincimizin yok olmasına engel
oluyor…Uçan bir kelebek gibi narin konuveriyor yüreğimize…
Yoksa
biz bu bunalmalarla baş edebilir miydik?..
Asım ERDOĞAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum