İNSAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İNSAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


insanlarda tek sıcak kanun
üzümden şarap yapmaları
kömürden ateş yapmaları
öpücüklerden insan yapmalarıdır

insanlarda tek zorlu kanun
savaşlarda yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları
ölüme karşı yaşamalarıdır

insanlarda tek güzel kanun
suyu ışık yapmaları
düşü gerçek yapmaları
düşmanı kardeş yapmalarıdır

hep var olan kanunlardır bunlar
bir çocuğun tâ yüreğinden başlar
yayılır, genişler, uzar gider
tâ akla kadar

Paul ELUARD


Ayrılık ne biliyor musun? 
...Ne araya yolların girmesi, 
ne kapanan kapılar, 
ne yıldız kayması gecede, 
ne ceplerde tren tarifesi, 
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, 
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. 
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, 
duvarlara dalıp dalıp gitmesi. 
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık. 
Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin. 
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. 
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. 
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı, 
hüznün arması ayrılık.

O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı. 
Ben bulutları gösterirken, 
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış, 
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı” 
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş, 
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip, 
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ” 
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını, 
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu. 
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. 
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....

Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce. 
Şiir yazmayacağım bir süre, 
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye. 
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. 
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim. 
Falcı kadınlara inanmayacağım artık. 
Trafik polislerine adres sormayacağım, 
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken, 
ömrüm azala azala önümden akarken, 
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken.. 
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime, 
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

Şükrü ERBAŞ
Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır.Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir.
Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar.
Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın
önüne çöker ve yalvarmaya başlar:

'Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak
nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen
biraz sonra yakalayıp öldürecekler.'

Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına
vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra
da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp
görmediğini sorarlar, köylü 'görmedim' der ve
avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan
sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu
dışar salar.

'Çok teşekkür ederim' der kurt, 'Bana büyük bir
iyilik yaptın' 'Önemli değil' der köylü ve tarlasına gitmek üzere
yürümeye baslar.
'Bir dakika' diye seslenir
kurt: Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım,kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok. Köylü şaşırır: 'Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.'
'Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan
bir şey yoktur' der kurt.

'Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.'

Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk
üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar
verirler.

Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. ' Ne vefası ' der kısrak,
'Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum,gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni
böylece kapıya kovdu...

Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe
rastlarlar. 'Ben hizmetin değerini bilen bir efendi
görmedim' der köpek, ' Yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum,yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur...'

Kurt köylüye döner, 'ışte gördün' der. Köylü deson bir çabayla 'Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni
ye' diye cevap verir.

Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri,tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir.
'Her şeyi anladım da' der tilki 'Bu küçücük torbaya sen nasıl
sığdın?' Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar:
'Gözümle görmeden inanmam...'
İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki
köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar.
Köylü eline bir taş alır ve 'Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık' diyere torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.

Sonra tilkiye döner,
'Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın'
der. Tilki de 'Benim için bir zevkti' diye cevap
verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır,
bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden
elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter:
'Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey
yokmuş...'


"Korkunç bir düşmanım var, dedi bana. Bak, nerede olsa benim kadar kuvvetli, benim kadar dikkatli, benim kadar canlı, kendini gösteriyor. Durmadan beni gözetliyor; şöyle bir toparlanayım desem hemen karşıma dikiliyor. Gözüme uyku girmez oldu; ama onunda uyudugu yok. Benim kadar sakin,benim kadar azimli.Hücum etmesini bekliyorum ama benimde artık tehammülüm kalmadı: ona bu üstünlügü bırakmayacagım; kolumu kaldırıyorum;bak tam zamanıymış, o da kolunu kaldırdı.öyle zannediyorum ki, ben ne düşünsem, o da aynı zamanda aynı şeyi düşünüyor. Benden korkuyor, bunu açıkça görüyorum; korkunun ne oldugunu bildigim için de, benden nefret ettigini anlıyorum. Kendimi müdafa etmek için tasarladıgım herşeyi o da tasarlıyor; yayılmak ,açılmak istedim mi, bu da kendimi korumam için bir çaredir. O da aynı şeyi yapmak istiyor. Bir benzerim oldugunu biliyordum zaten; ama kavgalı oldugumuzdan beri bunu daha iyi hissediyorum. İnsanoglu benzerlerini sevebilir mi? Ondan korkmak, çekinmek daha akıllı uslu bir hareket olmaz mı? Beni çeken herşey onuda çekmez mi? Vaktiyle bana aynı şeyleri düşünenler arasında anlaşma oldugunu söylemişlerdi. Ama düşüncelerimiz eger isteklerimizse, daha dogrusu ihtiyaçlarımızsa,aynı şeyleri düşündügümüz takdirde ortaya bir kavga mevzuu çıkmaz mı? Ey düşman kardeşim,bana acı hakikatler ögrettin. Şu anda bile onları teyit ediyorsun. Takındıgın tavırdan, duruşundan, bıkkınlık gösteren hareketlerinden, evet, hem bıkkınlık gösteren hem tehdit eden hareketlerinden,bunu böyle oldugunu anlıyorum. Elvada kardeşlik." İnsanoglu yine insanoglunu gösterek bana bunları söyledi." Ama, dedim ona, bu senin gölgen."
 Mayıs 1927

Emile-Auguste Chartier Alain






“Gençlik bir hayat devresi değil, bir akıl halidir.
Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur.
...
İnsan kendine olan güveni kadar genç,
Kuşkusu kadar yaşlı,
Cesareti kadar genç,
Korkuları kadar yaşlı,
Umudu kadar genç,
Bezginliği kadar yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.
İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.

Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni şeyler keşfettikçe, herkes gençtir.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar,
Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar.

İnsan,
yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır.”....

Alıntı