SİS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SİS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster





Sisli hava gizem yüklüdür…İki metre ötesinde ne olduğunu bilememek öyle gerer ki insanı…Eğer bir otomobil kullanıyorsanız yavaşlar, sürekli tetikte yol alırsınız…Heyecan doruktadır…Endişe sarar bütün vücudu…Koltuğunuzda diken üstünde oturursunuz adeta…Sürücünün, göremiyorum dediği andaki yaşadığı korku ve panik, otomobil içindeki herkesi bir anda sarar…Nefesler tutulur…Sis, sihirli bir büyü gibi dalga dalga otomobilinizi sarar, hayal meyal görüntüler eşliğinde yol alırsınız…Güvenli bir bekleme yerine ulaşabilmeyi öyle arzularsınız ki…Çünkü siste yol almak, yıpratıcıdır, yolculuk zevkini sıfıra indiren kabustur; manevi bir işkencedir…Sis, çekildikçe görebilme oranınızla birlikte mutluluğunuz da artar ve derin bir nefes alırsınız…

“Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı muannid/Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid/Tazyikının altında silinmiş gibi eşbâh/Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh/Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar/Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar…” diye başlayan Tevfik Fikret’in “Sis” şiiri gelir aklıma…Fikret'e göre, Abdülhamit korktuğu için milleti sindirmiş, anayasayı ortadan kaldırmış, ordu ve memur sınıfını da siyasi mahkum derecesine düşürmüştü…Memleket meselelerine kayıtsız olan gençlik ise kadın peşinde koşmaktaydı...Baştan sona kadar nefret hissi ile dolu olan ''SİS'' hicranlı annelere, kimsesiz ve avare çocuklara karşı olan merhamet hissi ile sona erer…''SİS'' şiirinde Fikret, Meşrutiyet'ten önceki sanatının doruk noktasına erişir…Tevfik, İstanbul’a “mel’un şehir” olarak bakar… Kasvetli,karanlık,köhne,kokuşmuş manzaranın üzerinde sis, nefret ve lanet dolu bir biçimde dolaşır…Ahlaksızlıkları, kötülükleri örter…İstanbul’a bu kötü bakış, daha sonraki dönemlerde de etkisini sürdürür…

Yaşamımızda da sis perdeleriyle örtülü alanlarımız vardır…Göremediğimiz, bilemediğimiz bu alanlarda bir fikir beyan etmemiz asla mümkün olamaz…Yeni tanıdığımız bir kişinin arka bölümü sis perdesiyle örtülüdür…Tanıdıkça, perde kalkar ve onu her yönüyle tanıma dönemi başlar…Bizi yeni tanıyan kişi için de bu geçerlidir…Haliyle o da sizin sis perdesiyle kaplı bölümlerinizi göremez…Güven duygusunun oluşabilmesi için perdenin tamamen ortadan kalkması gerekir…Dostluk mertebesine ulaştırdığımız insanlar, bizim için berraktır, şeffaftır…Elbette, ön sezilerimizle sis perdesini aralayabildiğimiz anlar da vardır…”Bu kişiyi gözüm tutmadı, iyi bir insana benzemiyor.” yargısını oluşturuveririz hemen…Kılığı, kıyafeti, davranışları, sis perdesiyle örtülü bölümleriyle ilgili ip uçlarını verir bize…Genellikle yanlış da yapmayız bu yargıyı oluştururken…Çünkü, kişi ne kadar sis perdesiyle örterse örtsün çirkinliklerini, çoğu zaman ele verir, konuşmaları, davranışları ve kötü bakışları…Uzun uzadıya tanıma isteği de duymayız bu kişilere karşı…

“Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al!” atasözümüz de sis perdesini aralamamıza katkı sağlar…Evlilik düşündüğünüz kızın ya da erkeğin annesi daha genelde ailesi, o kızın ya da erkeğin sis perdesini büyük bir oranda aralar…Kız, gerçekten anneye çok benzer, onun davranışlarıyla örülüdür karakteri…Her ne kadar zaman zaman anlaşmazlıklara düşseler de bu böyledir…Küçük muhitlerde evlilikler bu nedenle daha kolay gerçekleşir…Herkes birbirini tanır, sis perdesi dağılır gider bu nedenle…Oysa büyük şehirlerde öyle mi?..Bu kimdir?..Neyin nesidir?..Annesi, babası kimdir?..Hangi şehirde ikamet etmektedirler?..Hangi yörenin adetlerini benimsemişlerdir?..bilemezsiniz…Sis perdesi çok yoğun bir şekilde örtülüdür…

Kurt sisli havayı sever, derler; ama biz kurt değiliz ki sisli havadan yararlanalım…İnsanız ve ne yazık ki sisli havada önümüzü görememekten dolayı sürekli hatalar yapmaktan kurtulamayız…

Asım ERDOĞAN