ZAMANSIZLIĞIN YOKUŞLARINDA - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

22 Eylül 2008

ZAMANSIZLIĞIN YOKUŞLARINDA


Hep yokuşlarda yok oluyor hayatımız, bir de saatlerde. Ama bir türlü yetmeyen saatlerde... Sevdadır bizi gülümseten, yanağımıza renk verip, hayatımızı coşkuyla yöneten. Bir kitap belki de yaşam, kendimizin yazıp, kendi kahramanı olduğumuz…

Aşkın yeşerdiği yerde seni gördüğüm zamanki yağmur taneleri gibi biraz da. Berrak alabildiğine ve yine öylesine canlı… Her an buharlaşıverecekmişçesine belki biraz da. Bazen geçmek bilmez, bazen de bir nefes kadar hızlı… Geçti geçiyor gibi mevsimler, yaz sonbaharı, kış baharı kovalamakta. Ne yapsam, bu gün hayatıma hangi kareleri eklesem, ya da öyle değil acaba bu günü nasıl atlatsam tasası ve daha nicesi. Hangi şarkıda hüzünlenip, hangisinde neşe bulma arayışı. Bir gün ayrılığımıza ağlarız, ertesi gün yeni açan sevdamıza. Bir gün hasta, bir gün kıpır kıpır nehirlerdeki balıklar gibi. Hangi güne, yarına ya da düne bir şeyler yaşatma savaşı. Bazen sadece iyot kokusunu genze öylesine dolduruverme…


Heyhat, ömür işte. Geçsin diye yetmeyen saatlere sığdırmaya çalıştığımız onca lahzayla, doldurmak için uğraş verdiğimiz, lügatte anlamı olan, her insanın kendine yüzlerce kez tanımladığı, her gün güneşle selamladığı köprü. Kimi için yeni adımların başlangıcı, kimi için annesinin helal sütü…


Her gün yeni bir sayfa çeviriyoruz ömür kitabından. Geriye kalan sevinçlerimize, mutluluklarımıza, gözyaşlarımıza birer çizik atıyoruz. Kimi zaman vazgeçiyoruz, kimi zamansa daha bir bağlanıyoruz sıkıca, kopmaz bağlarla. Ömür denen şey belki de bir armağan, kapalı kutu içinde, sürprizlerle dolu… Belki de bir damla umut…


Hep yokuşlarda yok oluyor hayatımız, bir de saatlerde. Ama bir türlü yetmeyen saatlerde… Sevdadır bizi gülümseten, yanağımıza renk verip hayatımızı coşkuyla yöneten. Sevdadır bizi geçit vermez yollardan kolayca sıyırıveren. Yetmeyen saatleri sevinçle dolduran, yetmeyen saatleri hayata bağlayan…

BEKIR CEVIZCI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum