BİLGİ MİTOSU

"Unutma insanlar bilgi değil, avuntu isterler."
M.Gorki


Bilginin mutluluk getirmediği besbelli...Bilgi bağışlayabilmeyi, sevgiyi, şefkati kalbe yerleştiremiyor. Sadre şifa olduğu durumlarda bile, yalnızlık, güvensizlik ve korku gibi yan etkileriyle pahalı bir seçenek. Yalnızlık çünkü, ilişkilerinde "artma,çoğalma" beklentisi içinde olmayanlar, bilgi konusunda da yetersizlikleriyle yüzleşmeye, ürkütülmeye ve "acaba nesnesi olur muyum" korkusuna gelemedikleri için, bilginin mücessem olduğu insanların etraflarını boşaltıyorlar. Bilişsel ürünlerini teklif edecek alıcılar arayan dolu insanlar, benliklerini bir kutsalın hizmetine adayarak, gölgesine sığınarak, hep kendine yontuyor iticiliğinden kurtularak çekim merkezi olabilirler. Güvensizlik evet, bilme duygusu beraberinde bilmeme duygusuyla tanıştırıyor insanı. Sonsuz bir çabayla bile künhüne varamayacağı ölçüsüz bilinmezler karşısında, bilinebileceklerin ummanda bir katre olduğunu, bilindikçe bilinemezlerin arttığını gören zeka, sırtını bilebildiklerine bile dayayamıyor. Şevki nisbetinde giderek küstahlaşan, çın çın kahkahalarını yüzüne savuran meçhul önünde tedirginlik duyuyor.

Altı hayat bilgileri ile doldurulamayan, yaşanır karşılığı bulunmayan retorikten ibaret bilgiler, insanın "güzel"le arasındaki dostluğunu uyandırmak dışında bir gerekliliğe sahip değiller. Dinler de bu tür bilgilere ihtiyatla yaklaşır. Tolstoy bir hikayesinde, şeytanın insanın zamanını, enerjisini, istidadını sömürmek için kurduğu bir tuzaktan söz eder. Kendisi bu tehlikeyi, bu oyunu sezinlediği anda insanlık mirası abidelerini eliyle yıkarak yazın hayatına "Halk İçin Hikayeler"le silbaştan yapmış. Soyutlama tuzağına düşen insanları söz konusu eserinde şöyle tarif eder: "Bilgilerin hayata uygulanamazlığı arttıkça onların iştahları kabarıyor, habire yazıyor ve araştırıyorlardı. Şeytan da ellerini ovuşturuyordu."

Okuma alışkanlığı safhaları olan, öğrenmek için okumak, düşünmek için okumak ve zevk için okumak basamaklarından ikinci, üçüncü aşamalara pek geçilemeyen bir ülkede dillendirmesi bir lüks belki, ama, olabilirse bilgiyi edinmenin en kısa yolu kitaplarla arkadaşlığa pragmatik yaklaşabilmek, son tahlilde kendi kafasıyla düşünmeye varan yolu açabilecek, davranış değişiklikleri vaad eden ve fiiliyata dönüşebilme kapasitesi olan bilgileri içerip içermediğini kontrol etmek gerekli. Soyutlamanın, entelektüel düzlemin cezbedici yönü belli. Arınma hissi vermesi ve reelin ağırlığını kaldırarak gevşetmesi.

Doğru ve beliğ ifade edilmiş ama canlılığı olmayan bilgilerin zihinde atıklara dönüşerek bilinçaltını mesken tuttukları, kirlettikleri, beynin hızını kestikleri, ilk fırsatta peşin hükümler, anlamsız, karışık rüyalar ve düşünceler yerine düşünsel refleksler olarak bilinç düzeyine çıktıkları biliniyor. Yeni yetme kaarilik döneminde, geçelim bir kitabın bir hayatı değiştirebilecek etki ağırlığını, bir aforizmayla, keşfedilen yeni bir sanatkarla, içi doldurulan yeni bir kelimeyle "fatih" psikolojisine girildiği vaki. Hayatın gizemli odalarından birine daha ayak basmanın, bir gerçeği daha ele geçirmiş olmanın verdiği vehmi kaşif hissiyatı çok tatlı. Karanlıkların meşaleleri, kilitlerin anahtarları bilgide ve bilgiyle özdeşleşen kitaplarda aranır o dönemler. "Hayatın yeşil ağaçları arasında her kuram kül rengi kalır" oysa. Gerçek yaşamın günbegün sertleşen yüzeyine tutunabilmek adına tırnakları buz çivisi olarak kullanabilmeyi, alternatif dünyalar inşa edebilme yeteneğiyle de ruhdaki telafi mekanizmalarını destekler okumak.

Duyuş ehli de, katıksız materyalist düşünürler de, insan mutluluğunun bir iç dünya inşasından geçtiğinde birleşirler. Bilgi mühendisliğini, kitaplar da gereken malzemeleri (kelimeler, anlatım imkanları, hayal kurma becerisi) tedarik etmeyi üstlenir. Zorlanılan, geriletilen anlarda, insanın kendini sessiz, sıcak ve büyülü ülkesine atabilmesi bir şans. Dış gerçeklikle entegrasyonu sağlayabilmiş böyle bir kişisel özerkliğin, toprağı alttan akıtmaması kaydıyla masumiyeti ve de gücü var.

Özel hayatla eş süratle gitmeyen, birbiriyle bağlantısız malumat çeşnisi, koşumları som altından bineklerin çektiği arabalara benzetilebilir. Gemi azıya almış sürücü (bilgi) atlar, süratine yetişemeyen arabayı (hayat) iniş yokuş demeden, çalkalayarak, sarsarak, darbeler indirerek içindeki yolcunun zarar görmesine sebebiyet verecek denli tehlikeli bir vasıtaya dönebilir. Mesafe kısa ise ne âlâ. Şöyle bir yirmiiki yıla kadar. Kazasız belasız tamamlanabilirse, katedilen mesafeler paha biçilmez bir iç derinliği ve yıkılmaz bir özgüven olarak insana muhassala olarak kafi. Yolun bitmesi gereken yerde bitmemesi ve bu psikolojinin, bilgilerin fiiliyata (sanat da bu başvuruyu cevaplar) dönüşmesi gereken üretkenlik çağına sarkması işgücü kaybı...

Belki de bir beş-on yıl öncesine kadar, kültürlü olması, yani, somut karşılığı olsun olmasın malumat kırpıntılarıyla donanmış olması, birey için "düzey" alameti sayılırdı. Parça, öyle ki, mesleki bir yararlılığa ulaşması zor. "Bütün bilgi"nin düşmanı. Şimdi bilgilerin kullanışlı olup olmadığına, uygulanabilirliği bulunup bulunmadığına bakılıyor. Bir bilgisayarın sabit diskinde yok yere yer kaplayan dağınık parçacıklar gibi bir süre sonra derli toplu muhakeme, akıl yürütme özelliklerini dumura uğratıyorlar çünkü. Şunu teslim etmek gerekir ki, yola öncelikle herkesin bildiğini bilerek başlamanın emniyeti hazırda olmalı.

Varoluş kondisyonunu yükselten, "yaşıyor" olmanın kendini, toplumunu, çağını "farkındalık" oranına mahsuben anlaşıldığı noktada bilgiyle işbirliği kaçınılmaz. İnsanlığın yaşadığı deneyimler, işlevsellikten yoksun bu türden malumatfüruş, "etki alanı"nı değil, "ilgi alanı"nı genişleten insan tipolojisini geride bıraktı. Artık, kendine tevarüs eden bilgileri çağının bilgileriyle güncelleyen, bilgileri eleyen analitik zekalara asrın hüsn-ü kabulü var.

Dünün bilgi servetine yenilerini ekleyen, yeni şeyler söyleme kaygısı taşıyan insanlara. Birkaç yüzyıl öncesinin kıymet hükümlerine sahip donuk beyinlerin, üzerlerinden naftalin kokusu gelen "kanaat önderleri"nin hem fikri hem de aksiyon anlamındaki ihtiyaçlar için yeterli gelmedikleri, endişeleri, sancıları gidermedikleri, tarihi ortak ideallerimiz lehine işletemedikleri ortada. Satılamayan bayat ekmekleri yoğurup yeni ekmekler yapan fırıncılara benzeyen yazar-çizer taifesi, yeni tatları, daha lezzetli, daha beyaz ekmekleri çıkaracak ilerici karaktere sahip değiller. Çok bilgililer!!! Ancak kendi coğrafyalarında geçer akçe olabilen yerel bir birikim.

Çağın favori cümlesi "Bilgi güçtür". Ama tek başına hiçbir şeyi değişiremiyor, saygıyı da hak etmiyor. Gücünün kıvamını, insanı değiştirdiğinde buluyor. "Ne biliyorsam bedelini ödedim" diyen R. Kipling gibi sorumluluğu, bildiğiyle iş işlemeyi türeterek insanı haraca bağlıyor. İnsan evladı, kendisini mesut, bahtiyar edecek sihirli bilgiyi kitap sayfalarında arama kısır döngüsüne düşüyor. Bilgisi arttıkça yükü, yükü arttıkça huzursuzluğu, huzursuzluğu arttıkça bilgiye muhabbeti artıyor.

Aradığı bilginin Marifetullah (Allah Bilgisi) olduğunu, onun da anlama ve kavrama yetisine bırakılmaksızın, her ölümlünün yüreğine dercedildiğini belki bilerek belki bilmeyerek ve aklı tarafından acıtılarak. Carlos Santana 'nın cümlesiyle "Akıl bütün soruların evi, kalp bütün cevapların" Kitaplar kitabından sonra okunması sökülecek kitap, evren ve insan gönlü... Yaşadığı dünya gurbetinde insanı müteselli edecek başka bir kitaba rastlanılmadı...

Guşef KAV
2002

1 yorum:

  1. Blogcular olarak Kurban Bayramında Karabük ilindeki Huzur Evine yardım kampanyası düzenledik.www.bireluzat.blogspot.com Bilgilerinize Sunarım.

    YanıtlaSil

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum