Herşeyin bir zamanı olduğu gibi "Aşkın da bir zamanı" var. Ancak bu zaman değişen bir zaman... Başı- boş, hoyrat, dolu dizgin olacağı gibi, gerilimli, müzmin, ağır bir zaman da olabilir. Bu anlamıyla aşkı ve zamanı birbirinin üzerine oturtmak oldukça güçtür.
Uzaklaşan ve sonra zamana direnerek kendi zamanını yeniden bulan aşkları özlüyoruz belki de... Onun içindir ki aşkın en 'iş gören' hikayesi "ayrılık" metaforu üzerine oturtulur.
Yılların hükmüne direnen, ancak kendi iç zamanını yenemeyen tutkulu, mahrem, gayri meşru aşkları... Mesela ayrılığın bir yıl sonrasında telefonun ahizesine düşmüş bir "Alo... alo"yu işitmek isteğinin olağanüstü soyutlamasını... Yine yıllar sonra aynı anı yaşamak için bizleri aynı merdivenlere tırmandıran, aynı kapıları çaldıran dürtüyü... Bir de aşkın biteceği anı yaşamamak için ertelenmiş, zamana bırakılmış aşkların gerilimlerini... Ve de 'An'ı Şimdi ve Burada olmanın ötesinde matematiksel bir zamanın sıradanlığında, duyuların, hareketin, duyguların ağır zamanında aşkın 'An'ını yaşamak isteği...
En çarpıcı yönü de insanın hatırlanma egosunun aşkı çağrışımsal sembollerle zamana karşı koruma isteği -kurutulmuş gül ya da baskılanmış bir anın ardında unutulan bir nesne gibi mesela- ya da yıllar sonra sadece geride bırakılanları alarak ardında yarım içilmiş bir sigara bırakmak gibi... Sonuç ise aşkı, yeni çağrışımsal sembollerle bir başka zamana ertelemek...
..................
Aşkın zamanı, ölümün zamanına benzer biraz da. Gömmek duygusu üzerine ölüye karşı duyduğumuz uzaklık veya saklama isteği. Unutmamak için mezar, hatırlamak için yıldönümleri ve "bir mezarı bile olmadı" şeklindeki iç geçirmeler...
Bir "Lahitin deliğine gizlenen sırlarımız" nasıl da mahrem tarihimizin kütüklerine yaldızlı, silinmez harflerle yazılıyor. Evet gömmek, saklamak, mekanlardan mezarlar yaratmak, sırlamak, 'Aşkın ve ölümün zamanı.' Yanlızca bir farkla;Aşkın hiçbir zaman dikili bir mezar taşı olmadı, belleğin içinde bir virüs gibi yayılan imgelerden gayrı...
.................
Ölüm döşeğindeki insanların hırıltılıları nasıl tekdüze olabilir. Oysa ki insanların bu zamanlarda ömrün muhakemesini yaptıklarını söyler bazı yerel inanışlar. İnsanlar ortalama ömrünün; uzun, sancılı ve ağır bir 'An'ını nasıl da kısa zamanlara sığdırıyor. Bir film şeridi gibi hayat gözlerimizin önünde akıveriyor. Sinema An'ın izdüşümlerini perdede donduran bir sanat...Peki Aşk'ın Zamanı'nı bir filmin şeridinde nasıl anlatabiliriz. Bütün bu olgular eğer şiirsel bir anlatıma eşlik eden iç parçalayıcı keman girişleriyle beyazperdeye yansıyorsa o filmin ismi "Aşkın Zamanı"nı olmalıydı. Uzakdoğu sinemasının ünlü yönetmeni Wong Kar-wai'nin "AŞK ZAMANI" (In The Mood For Love 2000) filmi sinemanın dilinde aşkın zamanın nasıl yakalandığının en güzel örneğini veriyor. Hong-Kong'un dar sokaklarında aldatma mağduru evli bir erkek ve kadının oluşturduğu ortak dilin içinde kendi zamanını yaratan bir aşkın hikayesi. Aynalara yansıyan görüntüler ve kahramanların yanyana geçişlerinde ağırlaştırılan çekimlerde aşkın 'Anı' ortaya çıkıyor. Yaşayanlar için mutlak uzun, sancılı, ağır zamanı, izleyiciye bir uzun metrajin süresinde yansıtma başarısında yatıyor "Aşk Zamanı"nın dehası... Sinemanın dilinin bütün yaratıcı ögelerini kullanarak bizleri gerçek zamanımızdan alıp sinemanın zamanına götüren bir başarı.
................
Bazen sinemanın zamanı hayatın zamanına benzeyebilir. Atlamalı, unutkan, saatlerin dakikalara sığdırıldığı, bir zaman. Hani bizde demez miyiz "Koskocaman 10 yıl nasıl geçti bilemedim." Aslında bilinmiştir 10 yılın nasıl geçtiği. Ancak sadece bunları anlatmaktan muzdariptir kişi ve unutmuştur 10 yılın indeksini... Sinemada da kişiyi bir evin içinde görürüz, sonra evin kapısında. Ancak onun hep bir merdivenden aşağı inmiş olacağını bilir ama duyumsayamayız. Es geçeriz. Aynen hayatta olduğu gibi "bir merdivenden inmenin ne anlamı olabilir ki"? Aslında sıradan, tekrar tekrar yaşadığımız her alışkanlığın kendine has bir anlamı olmalıydı. Aşkın kendini tekrar etmesi veya yeniden yaşanması gibi... Sinemanın zamanı hayata, aşkın zamanı ölüme benzer..."Aşk'ın Zamanı" ise hem hayata hem de ölüme...
Selah KEMALOĞLU
14 Ekim 2002
Kaynak: dergibi.com
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum