GÜZEL AKIL NASIL EDİNİLİR ? 6.VE SON BÖLÜM

DEĞERLER

Değerler koşullara göre değişir mi? Yanıt, hem “evet” hem de “hayır”dır. Koşullara göre değişmeyen belli değerler vardır. Örneğin, koşullar ne olursa olsun, insan öldürmemeniz gerekir. Hiçbir koşulda yalan söylememeniz gerekir. Yoldaşlarınıza ve arkadaşlarınıza ihanet etmemeniz gerekir. Onurunuz üzerine verdiğiniz sözleri tutmanız gerekir. Bu tür temel değerler, dinî, sosyal ve kültürel alanlarda bulunur ve her koşulda geçerlidir.
Peki, kendini korumak amacıyla ya da savaşta insan öldürmek nasıl karşılanır? Bu, koşullar gereği meşrulaştırılmış bir öldürme eylemi değil midir? Bu durumda savunulan görüş şöyledir: Bu eylem bir kazanç için yapılmadığı ve yasaya aykırı görülmediği için, bir ölüme neden olsa da “cinayet” olarak nitelenemez.
Diğer bâzı durumlarda, değerler koşullara göre değişmese de, değerlerin öncelikleri değişmektedir.
Arkadaşınızın karısının bir ilişki yaşadığını biliyorsunuz. Bunu arkadaşınıza söylemeli misiniz? Yoksa karısıyla mı konuşmalısınız? Buradaki öncelikli değerler nelerdir? Bu konuya karışmalı mısınız?
Diyelim ki, terfi konusunda bir görüşme yapılıyor ve size de fikriniz soruldu. Arkadaşınızın bu terfiye çok ihtiyaç duyduğunu biliyorsunuz. Ama ayrıca biliyorsunuz ki, sizin hoşlanmadığınız rakip aday daha nitelikli bir kişi ve çok daha iyi bir seçim olabilir.


Ne yaparsınız?
· Dürüstlüğün taşıdığı bir değer vardır.
· Arkadaşınıza yardım etmenin değeri vardır.
· Kuruma karşı dürüst olmanın değeri vardır.
Bu durumda görünen o ki değerler çatışma içindedir; çünkü birini seçerseniz diğerlerinden vazgeçeceksiniz.


KİŞİSEL DEĞERLER

Temel ahlaki ve dinî değerlere ek olarak, bireyler için ayrıca önemli olan bir dizi değer vardır. Bunların çoğu, “olumsuz değerlerin” karşıtıdır veya onların bulunmadığı durumları gösterir.
· Eylem ve ifâde özgürlüğü – baskı ve zorbalığın olmaması.
· Kişisel güvenlik – suç, şiddet ve korkunun olmaması.
· Dikkate alınma ve tanınma – yok sayılmanın olmaması.
· Grup içinde kabul görme – zorbalığın ve reddedilmenin olmaması.
· Saygınlık – küçük düşmenin olmaması.
· Mutluluk – üzüntü ve acının olmaması.
· Haz ve ilgi – sıkıntının olmaması.
Okuyucular bu listeyi daha da geliştirebilirler. Eğer baş ağrısı çekiyorsanız, o zaman baş ağrısının olmaması gerçek bir değerdir. Hiç baş ağrısı çekmiyorsanız, o zaman baş ağrısının olmaması bir değer değildir.


KURUMSAL DEĞERLER

Her kurumun hem amaçlarıyla hem de işletilmesiyle ilgili değerleri vardır.
Bir siyasî parti bakımından değerler şunları içerebilir: Oy almak; halk tarafından algılanma; skandallardan arınmış olmak; bilinen hedefler; karizmatik liderler; diğer partilerden farklı olmak. Bir aile için değerler şu şekilde olabilir. Aile olma duygusu; uyum; birbirine yardımcı olma; sorunları tartışabilme yeteneği.


KALİTE DEĞERLERİ

Çelik sağlam olmalıdır. Cam pürüzsüz olmalıdır. Restoran hizmeti hızlı ve titiz olmalıdır. Uçuşlar zamanında yapılmalıdır. Kalite, yapılan şeyin amaçlanan doğrultuda iyi yapılması gerektiğini belirtir.


YENİLİK DEĞERLERİ

Yenilik talep etmek zordur. Buna karşın, moda, çeşitli aletler ve motorlu taşıtlarda söz konusu olan da budur.
Hâttâ yenilik talep edilmediği ya da beklenmediği zamanlarda bile, eğer ortaya çıkmışsa memnuniyetle karşılanabilir.


OLUMSUZ DEĞERLER

Bunda anlam bakımından bir çelişki var gibi görünüyor. Gerçekten de çelişkili; örneğin, “kötünün iyisi” demek gibi. Yine de böyle bir deyime ihtiyaç var. “Zarar” sözcüğünü kullanabilirdik, ama değerlerle ilgili bir değerlendirme yapılıyorsa, değerler genellikle “etki” anlamında ele alınır. Bu “etki”, “olumsuz” etki olarak belirtilmediği sürece her zaman olumlu anlamdadır.
“Olumsuz başarı” sözünü kullanmak istemeyiz, ama birisinin kötü bir işi olağanüstü bir şekilde gerçekleştirdiğini anlatmak için böyle bir deyime ihtiyaç duyulabilir.


YÖN DEĞİŞTİRME VE SAPMA

Biriyle karşılıklı konuşurken konuşma normal seyrinin dışına çıkarsa ne yaparsınız?
Tartışmanın amacına göre çok şey değişir. Bu kokteyl partide yapılan bir konuşma mı, yoksa bir sorunu irdelemek için yapılan ciddi bir girişim mi?
Pratikte kurallar aşağıdaki gibidir: Eğer tartışma ciddi bir amaç taşıyorsa, çok aşırı bir sapma söz konusu değilse ve sonuçta ana konuya dönmek hedefleniyorsa, çok fazla olmamak şartıyla, konudan sapmalara izin verilebilir. Her sapmaya şiddetle karşı çıkmak sıkıcı olabilir.
Eğer tartışmanın amacı eğlenmek ve ilgi uyandırmaksa, o zaman her iki tarafın da ilgisini çekecek bir nokta buluncaya kadar konudan değişik yönlere sapmayı deneyin. Böyle bir nokta bulduğunuzda, orada durun ve o noktayı irdeleyin.


SIKICILIK

Bir konuşmanın sıkıcı hale gelmesinin iki nedeni vardır. Birincisi, hiç kimsenin konu hakkında söyleyecek bir şeyinin olmamasıdır. İkinci neden, söylenenin rutin, basmakalıp ve tahmin edildiği gibi olmasıdır. Her iki neden de doğrudan tartışmaya ya da konuşmaya katılanların yaptığı hatalardır.
Konu ne olursa olsun, söyleyecek ilginç bir şeyler bulmak gerekir. Tahminler, spekülasyonlar olabilir ya da sorular sorulabilir.
Konuyu bütünüyle ve dürüstlükle irdelemek ve bir sonuca ulaşmak, yalnızca kendi görüşünüzü kanıtlamanızdan daha önemlidir. Eğer tartışmada kazanmak önemliyse, o zaman yeni düşünceleri gündeme getirmeyi deneyin. Yalnızca bilinenleri tekrarlamak gerçekten sıkıcıdır.


MİZAH

Mizah anlayışına sâhip olmak, güzel aklın çok önemli bir yönüdür.
Mizahın bâzı işlevleri vardır:
Atmosferi gevşetip eğlenceli bir hava yaratır.
Yarı ciddidir ve bâzı şeylerin hem ciddiye alınacak hem de alınmayacak şekilde söylenmesini sağlar. Dinleyici, duyduğunu ciddiye alıp almama konusunda seçim yapabilir. Bu noktada mizah, yanal düşünmedeki kışkırtmayla aynı değere sahiptir.
Özel bâzı şakalar yapıldığında, bunların konuyla ilgili ve anlamlı olması gerekir. Konuyla ilgisi olmayan şakalar, rahatsız edicidir ve zaman kaybıdır.
Ciddi bir tartışmada her söylenenin son derece ciddi olması gerektiği şeklinde yanlış bir inanç vardır. Oysa hiç de böyle değildir.
Tümüyle ciddi bir tartışma öyle sıkıcı olabilir ki, kimse ne söylendiğini hatırlamaz bile.


ZEVK ALMA

Hem kendi aklınızı kullanmaktan hem de diğer insanların kendi akıllarını kullanmasından zevk almalısınız. Haklı olmak, tek zevk alma yöntemi değildir. Yeni fikirler ve anlayışlar ortaya koymak kadar, onları dinlemek, bir şeye farklı açıdan yaklaşma yöntemleri bulmak ve yeni bilgiler edinmek de zevklidir.
Karşılıklı konuşma dans etmek gibidir. Birisiyle dans etmek daha eğlencelidir: Aklın dansı. Partneriniz dans sırasında atılacak adımları biliyorsa, bu daha da zevkli olur. Aynı şekilde, karşınızdaki kişi konuşma sürecinin “kurallarını” biliyorsa, alacağınız zevk artar. Kuralları bilmiyorlarsa “haklı” oldukları konusunda sizi ikna etmek için zaman harcarlar.


BİLGİ

Sâhip olmanız gereken bilgi miktarı konuya göre değişir. Klonlama konusu öylesine değişik ve ilginç bir konu ki, hemen herkes bu konuda tahminlerde bulunarak konuşmaya katılabilir. Fakat konu “orkideler” olsaydı, en azından bir kişi bu konuda bilgi sahibi olmadığı sürece, konuşmanın gerçekleştirilmesi zor olurdu.
Bununla beraber, konu hakkında bilginizin çok az olduğu ya da hiç olmadığı herhangi bir durumda konuşmaya asla mecbur değilsiniz. Eğer başkaları konuşuyorsa, dinleyerek ve yer yer sorular sorarak katılabilirsiniz.
Gerçekte konu hakkında çok az şey bildiğiniz halde sanki çok şey biliyormuş gibi davranmak kötü bir stratejidir. Er ya da geç bu anlaşılır.
“Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum, fakat dinleyip öğrenmeye istekliyim” demekte hiçbir sakınca yoktur.
Çoğunlukla konu hakkında çok bilgisi olanlar, kendilerini dikkatlice dinleyen birine açıklama yapmaktan zevk alırlar. Siz de bir konuda uzmansanız, konuyu karşınızdakilere açıklayın; böylece yeni görüşler elde edebilir ve açıklama yapma konusunda daha etkili yöntemler geliştirebilirsiniz.


ZULU İLKESİ

Çoğu insanın muhtemelen hakkında fazla bir şey bilmediği özel bir konu seçin. Örneğin, Zulu kabilesi olabilir. O konuda öne çıkarak bir uzman haline gelebilirsiniz.
Zulu dilinde “hayır” anlamına gelen bir sözcük bulunmadığını anlatabilirsiniz. Bu kabiledekiler hayır sözcüğünü anlatabilmek için, evet anlamına gelen sözcüğü heceleyerek söylüyorlar ve bunu yaparken de heceleri uzatarak belirsizliğin derecesini ortaya koyuyorlar.
Zulu kabilesindeki erkeklerin nasıl savaşçı olduklarını, leopar postları içinde etrafta kasılarak gezindiklerini, fakat aslında toplumsal düzenlerinin anaerkil olduğunu ve birçok şeyi kadınların kontrol ettiğini açıklayabilirsiniz.
Hakkında uzmanlaştığınız iki ya da üç alan olabilir. Örneğin; Dalmaçyalı köpekler ya da İngiltere'de Tulipmania dönemindeki mali krizler. Zaman içinde, bu tür ilginç konulardan çıkardığınız dersleri ya da ilkeleri hemen her konuşmada kullanma yeteneği kazanacaksınız.


BİLGİ GİRİŞİ

Bilgilerinizi nereden alıyorsunuz? Aklınızı nasıl geliştiriyorsunuz?
Bâzı alışılmış bilgi kaynakları vardır: Gazeteler, kitaplar, dersler, diğer insanlar, İnternet, dergiler ya da kurslar. Fakat burada ikili bir yaklaşıma gerek vardır. Bir tarafta, dünyada neler olup bittiği konusunda genel bir bilgilenme olmalıdır. Bu genellikle gazetelerden, haber bültenlerinden ve diğer insanların konuşmalarında elde edilir. Diğer tarafta ise, özel uzmanlık alanları vardır. Bu alanlarda bazen özel bilgiler için İnternet'i kullanarak daha derinlemesine araştırma yapabilirsiniz.

Bir konudaki genel bilgi, okuduğunuz küçük ama garip bir not kadar ilginç olmayabilir. Bu tür notlar, çoğunlukla gazetenin bir yerindeki kısa bir paragraftan daha uzun değildir. Örneğin bu, Moskova'da iki bin kişinin Guinnes Rekorlar Kitabı'na girmek için aynı anda bir köprü üzerinde öpüşmeleri olabilir.


İŞİ BAŞARIYLA GÖTÜRMEK

Bütün taraflar konu hakkında tam olarak bilgi sahibiyse, karşılıklı konuşmayı faydalı bir şekilde sürdürmek zor değildir. Ama tıpkı iyi bir aşçının her türlü malzemeyle yemek hazırlayabilmesi gibi, güzel bir akıl da her türlü bilgi seviyesinde tartışmayı yürütebilir.
Bâzı insanlar kendi hallerine bırakılırsa sıkıcı olabilirler, ama yetenekli bir konuşmacının elinde kendilerinin bile düşlemediği kadar ilginç bir hale gelebilirler.
Pasif bir şekilde sâdece tepki vermektense atak olmak gerekir. O nedenle arkanıza yaslanıp “Beni eğlendirin” demek yerine, sınırlı bir bilgiyle neler yapılabileceğini görmek için işe ortaklaşa katkıda bulunmalısınız.
Bilginiz azsa bile, bu durum duygu, değer ve spekülasyonları sınırlamaz. Hayaller sınırsızdır. Hayalinizde beliren fikirlerin gerçekçi olup olmaması başka bir konudur, fakat onları tartışmak çok zevkli olabilir.
Cennet hakkında bir konuşma hayal edin. Bu durumda hiç kimsenin kesin bir bilgisi yoktur. Herkesin melekler ve müzik hakkında muğlak fikirleri vardır. Bu nedenle, siz de Dante gibi, hayal gücünüzü kullanmak ve yarattığınız şeyi tartışmakta özgürsünüz.


GÖRÜŞ

Bâzı durumlarda bir konu hakkında çok az bilgisi olan, ama buna karşın o konu hakkında çok kesin bir görüşe sâhip kimseler vardır. Bazen de konu hakkında çok bilgili olan ve o konuda çok çalışmış birisi herhangi bir görüş açıklamıyor olabilir.
Bir görüş, bilgi, algı, duygu ve değerlerin belli bir kültür çerçevesinde bir araya getirilmesiyle elde edilir.
Bir restoranda çok kapsamlı bir mönüye bakarak ne yiyeceğinize karar vermeye çalıştığınızı düşünün; iki yemek arasında seçim yapmakta zorlansanız da, son anda belli bir yemeği ısmarlamak durumundasınızdır.
Güzel bir akıl, görüş oluşturabilmeli ve bunu yapmaktan çekinmemelidir. Aynı zamanda, bu tür bir akıl, o görüşün temelinin de bilincindedir.
Ayrıca, savunulan her görüş değişime açıktır. Bu, bilimsel bir hipotez gibi değildir. Hipotezler kesindir ve uygulanmaya hazır durumdadır; aksi takdirde hiçbir deney gerçekleştirilemez. Buna karşılık, hipotezler “o an için geçerlidir” ve bilim adamları her zaman daha iyisini oluşturmaya çalışır.


GÖRÜŞLERİ KIŞKIRTMAK

Gerçekte çok da savunmadıkları bir görüşü güçlü bir görüş gibi ileriye süren insanlar vardır. Bundan amaçları, diğer insanları kışkırtarak tartışmaya çekmektir. Bu strateji bir açıdan yararlıdır, ama aynı zamanda da risklidir. Karşınızdakiler, kolaylıkla sizin hiçbir temeli olmayan kesin görüşlere sâhip olduğunuzu düşünebilir. “Şakacı” biri gibi değerlendirilmek isteyebilirsiniz ama sonunda fazla zeki olmadığınız ya da aklınızın havada olduğu düşünülebilir.


BAKIŞ AÇISI

Bir dağın tepesinde durduğunuzda bir bakış açınız vardır. Aşağıdaki vadideyseniz, başka bir bakış açınız vardır. Çok geniş bir ovanın ortasındaysanız yine farklı bir bakış açınız olur.
Orta sınıftan, beyaz ırka mensup, kırklı yaşlarında bir kadınsanız ve varlıklı bir banliyöde yaşıyorsanız, belli bir bakış açınız vardır. Fakat varoşlarda yaşayan bir genç kızsanız, bakış açınız da farklı olur.
Zor olan soru şudur: Görüşünüz ne kadar kişisel olmalıdır?
İnsanlar görüşlerini yalnızca kendi bakış açılarına dayandırsalardı, politik demokrasi asla mümkün olmazdı. Çünkü son tahlilde, iktidardaki insanlar diğer insanlara göre çok daha zengin ve rahat bir konumdadır.
Bu nedenle, diğer insanların bakış açılarını da göz önünde bulundurmak gereklidir. Bunu söylemesi kolaydır ama uygulaması zordur.


GÖRÜŞ DEĞİŞTİRMEK

Bu, güzel aklın bir diğer önemli yönüdür. Görüş değiştirmeyi reddetmek, katılık göstergesidir ve bu da hiç hoş değildir.
Bir görüşü ne zamana kadar savunmalısınız? Görüşünüzü değiştirmenizi sağlayan nedir?
İki temel değişiklik biçimi vardır. En kolay olanı, sâhip olduğunuz görüşte düzeltmeler yapmaktır; belki görüşünüzü yumuşatıyor olabilirsiniz. Daha zor olan değişiklikse, görüşünüzü tersine çevirmek ya da başkasının görüşünü kabul etmektir.
Görüş değiştirmek asla bir zayıflık göstergesi değildir. Eğer herkes görüşünü değiştirmeye hazır olsaydı, o zaman tartışmalar çok daha yapıcı olur ve ego savaşlarına dönüşmezdi.
Yeni elde edilen bir bilgi, muhtemelen görüş değişikliği için en güçlü nedenlerden birisidir. Ayrıca, en kabul edilebilir olanı da budur.
İsveç'de bebeklerin yüzde ellisi, evlilik dışı ilişkilerin sonucu olarak dünyaya gelmektedir. Bu durumun, aile kurumunun çöküşünü ve zayıf ahlaki standartları gösterdiğini düşünebilirsiniz. Ama birçok annenin sonradan çocuğunun babasıyla evlendiğini öğrenirseniz, görüşünüz değişebilir.
Genellemeler yapma konusunda her zaman büyük bir eğilim vardır.
“Bütün politikacılar yolsuzluk yapar. Hepsi para yer” şeklindeki bir ifâde, “Kanımca yolsuzluk yapan bâzı politikacılar olabilir” cümlesinden çok daha önemli gelir kulağa.
Eğer kullandığınız değerlerin evrensel olmadığını fark ederseniz – ya da bu size bildirilirse – görüşünüzü değiştirebilirsiniz.


KARŞIDAKİNE MÜDAHALE ETMEK

Birisinin sürekli sözünüzü kesmesi söylemeye çalıştığınız şeyi aktarmanıza engel olur.
Bir sanatçının resim yaptığını düşünün. Birisi yanında durmuş, sanatçının yaptığı resme sürekli müdahale ediyor. Bu kişi bir şeyin nasıl resmedilmesi gerektiğine ilişkin önerilerde bulunabilir, yapılan şeyi eleştirebilir, hâttâ fırçayı alıp kendi beğendiği gibi değiştirebilir. Sanatçı bundan hoşnut olmayacaktır. Bu durum yapılan resme yansır. Birisinin konuşmasını kesmek nadiren bu kadar ciddi sonuçlar yaratsa da, yine de bir müdahaledir.
Müdahale, genel olarak, teşvik edilecek bir şey değildir. Bununla birlikte, yararlı, hâttâ gerekli olduğu durumlar da vardır.
Bir İngiliz toprak sahibi hakkında anlatılan bir hikaye vardır. Bu kişi, kasabadaki kilisede görevli papazın verdiği uzun vaazlardan bıkmış. Bir ayin sırasında hemen kürsünün önündeki sırada oturuyormuş. Ayinin sonunda papaza vermek üzere önündeki sıraya beş pound yerleştirmiş. Ama vaaz devam ederken her 10 dakikada bir banknotlardan birini geri almış ve tekrar cüzdanına koymuş. Vaaz 30 dakikadan fazla sürerse, yapacağı yardımın hepsini geri alıyormuş.
Kendi konuşma sıranızı sabırsızlıkla beklerken, birisinin hiç ara vermeden konuşmasının ne kadar sıkıcı olduğunu görürsünüz. Bu nedenle, sıra size geldiğinde bunun bilincinde olmalı ve aynı şeyi yapmaktan kaçınmalısınız.
Kimi insan, birkaç hususu ele alacağını önceden bildirir; böylece o hususlar ayrıntılı olarak tamamlanıncaya kadar diğer kişilerin konuşmasına müdahale etmesini önlemeyi amaçlar. Ama bu hususları sâdece sıralayıp sonra geri dönmek de mümkündür.
Çoğu müdahaleyi yönlendiren egodur. Çünkü fark edilmek, dikkat çekmek, konuşmacıdan daha akıllı olduğunuz göstermek ve önemli olmak istersiniz.
Bu yüzden sürekli olarak müdahalede bulunan kişiler vardır. Bunlar rahatsız edici olmaktan öte, çileden çıkarıcıdır. Etraftaki herkes bu tür kişilerden çok sıkılır.
Güçlendirici müdahaleler (zorunlu olmasa da) genellikle yapı olarak “destekleyicidir”. Söylenen şeyle aynı fikirdesinizdir; bu yüzden yeni malzemeler ekleyerek onu güçlendirmek ve yorumda bulunarak destek vermek istersiniz.
Bununla birlikte, güçlendirici müdahaleler çok uzun sürerse, söylenen şeye zarar da verebilir.
Sorgulayıcı müdahaleler önemlidir ve haklılık gerekçeleri vardır; ama aynı zamanda başa çıkılması da zordur.
Birisinin açıkça yanlış bir şey dile getirdiği zamanlar olur. Bir söz belki yanlış birisine atfedilir ya da atfedilen kişi doğrudur da söz yanlış aktarılır. Örneğin birisi Nice kentinin İtalya'da olduğunu söylerse, (bir zamanlar İtalyan kenti olmuş olsa da) bu yanlış bir bilgidir.
Eğer hata küçük ve önemsizse, düzeltmek için müdahalede bulunmaktansa öylece kalmasına göz yummak isteyebilirsiniz.


TAVIR

İnsanın kendisi için yarattığı imaj ve tavrı genellikle bir arada gider.
Eğer her zaman haklı çıkması gereken “zeki kişiyseniz”, o zaman tartışmacı bir yapınız olur ve başkalarına ne kadar akıllı olduğunuzu göstermeyi amaçlarsınız. Bunun sonucu olarak da, hemfikir olabileceğiniz ana noktalara odaklanmak yerine, karşı görüşte olduğunuz en önemsiz noktalarda bile saldırırsınız. Diğer insanların verdiği bilgileri sürekli sorgular, bunları kendi bilginizle çürütmeyi hedeflersiniz. Yeni bir fikir risk taşıdığı ve o fikre saldırılabileceği için, ender olarak yeni fikirler geliştirirsiniz. Kendinizi eleştiri yapmakla sınırlandırırsınız; çünkü bu sizi daha üstün kılar ve böylece kendinizi eleştirilere maruz bırakmazsınız. Ortaya bir fikir atılırsa, o fikrin pek de iyi olmadığını göstermek için, “Evet ama...” diye başlayan cümlelerle karşılık vermeye hazır olursunuz. Hiç kimseyle hemfikir olmaya istekli olmazsınız; çünkü bu sizin üstün olma şansınızı azaltır.
Her zaman haklı çıkmaya çalışan ve diğer insanları küçük gören bir akıl hiç de güzel değildir. Buradaki tavır, kazanmak, kazanmak, hep kazanmaktır.
Bunun yanı sıra, bir diğer tavır, “gerçek insanî değerleri” öne çıkaran bir kişinin tavrıdır. Bu kişi şöyle konuşabilir: “Tartışmayı, bilgiyi boş ver. Sonunda bu konuda belirleyici olan insanî değerlerdir”.
Eğer böyle biriyseniz, sorunu belirleyenin taşıdığınız değerler olduğunu göstermek için her fırsatı gözetirsiniz. Etraftaki diğer şeyler sâdece karışıklığa neden olmaktadır.
Bir başka tavır, aptalı oynayanların tavrıdır. Eğer bu şekilde davranıyorsanız, bununla epeyce yol kat edebilirsiniz. Konum almak zorunda değilsiniz ve kimse fikirlerinize saldırmayacaktır. En saçma soruları sorabilirsiniz. Diğer insanların söylediklerini kabul etme konusunda isteklisinizdir ve onlarla hemfikir olmak için sabırsızlanırsınız. Mükemmel bir dinleyicisinizdir, fakat katkı yapacak fazla bir şeyiniz olmayabilir. Hâttâ sizin için üzülen insanlar bile çıkabilir.
Bu tavır bir acizlik tavrıdır ve hem cazip hem de etkili olabilir.
Sonra zorbalar vardır. Bu kişi için konuşmanın sosyal bir davranış olarak kabul edilmesinin tek amacı, yalnızca diğer insanları ezmek ve onların üzerinde üstünlük kurmaktır. Bütün bilgiler potansiyel olarak yanlıştır ve taraflıdır. Bu tür kişilerin yüzleri değişkendir ve duygularını belli ederler. İnsanlara karşı sergiledikleri küçümseme, şüphe, inanmama, hâttâ söylenenleri aşağılama gibi tavırlar, en çok onları dinlerken ortaya çıkar. Bu tavra karşı çıkmak zordur; çünkü gerçekte hiçbir şey söylenmemiştir ve bir insana yüzündeki ifâde nedeniyle saldırmak kolay değildir.
Bu kişiler, konuşmanın içeriğiyle hiç ilgilenmezler; ilgilendikleri tek şey başkaları üzerinde bıraktıkları etkidir.
Zorba tavırlı kişiler için, konuşma diğer insanları küçümsemenin bir başka yoludur.
Ve dalkavuklar vardır. Dalkavuk, en güçlü kişilerle hemfikir olmak, tartışmadaki en önemli ya da en akıllı insanla aynı görüşü savunmak ister. Bu şekilde, öteki kişinin himayesinde bir müttefik olarak yoluna devam etmeyi amaçlar. Dalkavuğun açık seçik bir yaltaklanma davranışı olabilse de bu her zaman belli olmaz. Sâdece, makul düşünen birisi, kendisi gibi makul düşünen bir başkasıyla aynı fikirde diye de algılanabilir. Ancak, bir kişi bir gruptan diğerine geçip görüş değiştirdiğinde bir şeylerden şüphelenebilirsiniz.
Dalkavuklar, soruları yanıtlamaktan hoşlanmazlar; çünkü yanıtın güçlü dostları tarafından uygun bulunmaması riski vardır. Bunlar soruyu şu şekilde geçiştirebilirler: “Siz bu soruyu nasıl yanıtlardınız?”
Bir diğer tür, yenilikçiler ya da fikir geliştiren insanlardır. Yenilikçi kişi, geleneksel fikirlerden ve görüşlerden sıkılmıştır. Yeni, yaratıcı ve sıra dışı bir fikirle ortaya çıkmak için fırsat kollar. Bu, bir soruna yeni bir yaklaşım ya da bir algı olabilir. Yeni fikir, önerilen çözümün çok ötesine geçebilir. Uygun bir fırsatın üzerine atlamak için bir şahin gibi bekler.
Yenilikçi kişiler her tartışmada faydalıdır, fakat üstlendikleri rolü abartabilirler. Sırf farklı olmak için her dakika ortaya yeni fikirler atılırsa, konuşma süslü elbiseler geçidine döner.
Son olarak da, her şeyi görmüş geçirmiş kişiler vardır. Yapmacık bir yorgunluk ve sıkkınlık söz konusudur. Tartışmada geçen her cümle “eski moda” diye değerlendirilirken, yeni fikirler “eskinin aynısı fikirler” olarak görülür. Bu tür insanların tartışmaya katkısı çok azdır ve atmosferi gitgide daha da sıkıcı bir hale sokarlar.
Bu tavır, yapmacık bir sıkkınlığa dayanır.
René Descartes'ın ünlü bir sözü vardır: “Düşünüyorum, öyleyse varım”.
Ben de buradan hareketle şöyle diyorum: “Yaptım, öyleyse önemliyim”.
Bir şeyi derin bir biçimde düşünmek yeterli değildir. Farkında olmak da önemlidir ama o da yeterli değildir. Yapıcı olma ve izlenecek yolu belirleme ihtiyacı vardır.


KONUŞMAYA BAŞLAMA VE KONULAR

Bir konuşmayı nasıl başlatırsınız? Ne hakkında konuşursunuz?
Alışılagelmiş bâzı konular vardır:
· Bebek nasıl?
· Meksika tatilinizden hoşlandınız mı?
· Üniversite nasıl gidiyor?
· Halanızın vefatına üzüldüm.
Bu tür karşılıklı konuşmalar, sosyal açıdan çok yararlı bir işlev görür ve diğer tür konuşmalar kadar önemlidir. Peki, karşılıklı selamlaşıp, haberler ve dedikodular da paylaşıldıktan sonra ne hakkında konuşulacak?
Konu bulma konusunda en büyük kaynaklardan birisi haberlerdir. Bunlar radyo, televizyon ya da gazete haberleri olabilir.
Günlük gazetelere göz gezdirerek, konuşulacak çeşitli konular bulabilirsiniz. Karşınızdaki kişi aynı haberi okumamışsa, o zaman açıklama yapmanız gerekir.
Bir seçim süreci devamlılığı olan bir konuşma konusu sağlar. Olimpiyat Oyunları da böyledir. Ortadoğu'daki şiddet de sürekli konuşulan bir konudur. AIDS ya da klonlama hakkındaki haberler de bu şekilde işlev görür.
Konuşmaya başlayınca, karşınızdaki kişinin konu hakkında sizden daha az bilgili mi daha çok bilgili mi olduğunu anlarsınız.


NE İŞ YAPIYORSUNUZ?

Bu biriyle konuşmaya başlamanın klâsik bir yoludur. Soruyu sorduğunuz kişi, size işini ya da hangi alanda çalıştığını söyler. Buna karşılık siz de akıllıca sorular sorabilirsiniz. Örneğin:
· ... olduğu doğru mu?
· ... bunun nedenini hiç anlayamadım.
· ... konusundaki en zor alanlar nedir?
Bâzı insanlar kendi işleri hakkında konuşmaktan hoşlanırken, bazıları da bunu aşırı derecede sıkıcı bulur. Her iki durumda da, sorduğunuz soruya karşı size sorulacak bir başka soruya hazır olmalısınız:
· İkinci el araba satıyorum. Ya siz?
· Bir lisede öğretmenlik yapıyorum. Siz nerede çalışıyorsunuz?
Devam eden konuşma, belli bir uğraş ya da mesleğin sınırları içinde kalmak zorunda değildir. Bu yalnızca bir başlangıç noktası olabilir.
Konuşma zorlukla ilerliyorsa ne yaparsınız? Taraflardan hiçbirinin konuya ilgisi ya da söyleyecek herhangi bir şeyleri yoktur. Uğraşmayı sürdürür ve ilgi yaratabileceğinizi mi umarsınız, yoksa olabildiğince çabuk o konudan uzaklaşır mısınız?
Genel olarak, böyle bir durumda yapılacak en iyi şey, cansız bir konudan uzaklaşmaktır. Bir ilginin yeşereceğini ummak fazla gerçekçi değildir.
Örneğin, hava alanlarında giderek sıkılaşan güvenlik hakkında konuştuğunuzu düşünün. Kıyafetlerin içini görebilen yeni ses ötesi tarama sisteminden söz edebilirsiniz. Bu sizi, İsveç'te yapılan bir araştırmaya götürür. Bu araştırmaya göre, birkaç kez bu tür bir taramaya maruz kalan hamile kadınların bebeklerinde beyin zarar görebilmektedir. Birisi, bu çok küçük düzeydeki zararın, solak çocukların beynindeki hasar oranından çok daha yüksek olduğunu açıklar.
Ciddi konuşmalarda konunun sınırları içinde kalmanız gerekir. Sürekli olarak konu dışına çıkmaya çalışan kişiler rahatsız edici olabilir. Bu tür kişilerin uzaklaşıp kendilerine başka yerde eğlence aramasını tercih edersiniz.
Bazen girdiğiniz yeni yön, hakkında bir şeyler bildiğiniz ya da sizi gerçekten ilgilendiren bir konu olabilir. Bazen de bu yeni yönün kendisi ilginç olabilir.


SONUÇ

Güzel bir vücut ve güzel bir yüz sonunda yaşlanır. Oysa güzel aklın yaşı yoktur ve bu nedenle de yıllar geçtikçe daha da güzelleşebilir.
Güzel bir vücut ve güzel bir yüz, güzel akıl yoksa sıkıcı olabilir. Ama güzel bir vücut ve güzel bir yüz olmasa da güzel akıl hâlâ çekici olabilir.
Kitap boyunca ele alınan konu karşılıklı konuşma olsa da, bu bağlamda öğrendiğiniz düşünme alışkanlıklarını ve becerilerini, aklınızı kullanmanız gerektiği her zaman uygulayabilirsiniz.
Yazdıklarımla hemfikir olabilirsiniz ya da onlara karşı çıkabilirsiniz. Yazdıklarımı kendi deneyimlerinize ya da kendi kişiliğinize uyumlu hale getirmek için, değişikliklerle düzenlemeye çalışabilirsiniz. Bâzı noktaları vurgulayıp öne çıkarmak isteyebilirsiniz.
Yazdıklarımın bazılarını ya da tümünü görmezden gelmeyi seçebilirsiniz. Bu her zaman sizin seçiminizdir.
Aklınızı kullanmayı denedikçe bundan hoşlanırsınız, aynı zamanda da düşünme becerilerinizi geliştirerek güzel bir akıl edinme konusunda ilerlersiniz. Anlaşmaktan ya da uzlaşmazlıktan hoşlanabilirsiniz.
Farklı olmaktan ve farklı değerlere sâhip olmaktan zevk alabilirsiniz. Soru sormaktan ve konuşmacıya müdahale ettiğiniz ya da etmediğiniz zamanlarda bir şeyler öğrenmekten hoşlanabilirsiniz.
Tartışmayı “mücadele” olarak gören ve karşı tarafın haksız olduğunu kanıtlamaya çalışan bâzı düşünme ve konuşma alışkanlıklarımız vardır ve bunlar hiç de hoş değildir. Savaş hiçbir zaman güzel olamaz. Üstün çıkmaya çalışan bir ego hiç hoş değildir.
Hatırlanması gereken en önemli şey, bu kitapta öne sürülen her şeyin düşünme “becerisi”nin bir parçası olduğudur. Güzel bir akla sâhip olmak için yüksek bir IQ'ya ihtiyacınız yoktur. İyi eğitimli olmanıza ya da bilgi dolu olmanıza da gerek yoktur. İsteyen ve çaba harcayan herkes güzel bir akıl geliştirebilir.



KAYNAKÇA

Güzel Akıl Nasıl Elde Edilir? (How to have a beautiful mind) - Edward de Bono
Türkçesi: Zülal Kalkandelen
Birinci Basım: Mayıs, 2007/Remzi Kitabevi



1 Comments:

Marifetane hobi dedi ki...

ANILMAK GÖNÜL DAĞLARINDAKİ GÜL KADAR GÜZELSE,UNUTULMAK HÜZÜN DAĞLARINDAKİ DİKEN KADAR ACIDIR.UNUTMAYACAK VE UNUTULMAYACAK DOSTA SELAMLAR...