GÜZEL AKIL NASIL EDİNİLİR ? 5.BÖLÜM


KAVRAMLAR

Kavramlar, düşünmenin çok önemli bir parçasıdır. Güzel bir akla sâhip olmak istiyorsanız, bunları kullanmayı bilmeniz gerekir. Bununla birlikte, birçok kişi “kavramları” belirsiz, soyut ve akademik bulur. Özellikle ABD'de böyledir; çünkü bu ülkede pratiklik, elle tutulurluk, hemen şimdi yapmak çok ilgi görür.

Her zaman “yiyecek” yersiniz. Fakat gerçekten “yiyecek” mi yiyorsunuz? Hayır, yemiyorsunuz. Biftek, tavuk ya da çilek yiyorsunuz. Her zaman belli bir tür yiyecek yiyorsunuz, genel anlamda “yiyecek” değil. “Yiyecek” bir kavramdır; hamburger ise pratik bir fikirdir.

NEDEN KAVRAMLARA GEREK DUYULUR?

Bir kavramı belirlemenin en temel kazançlarından biri, bunun “kavram”dan yola çıkıp başka fikirler “yaratmamızı” sağlamasıdır. Belki “sınırlı park yerini en iyi şekilde kullanmanın” başka yolları da vardır.
Kentlerdeki trafik sıkışıklığıyla baş etmeyi hedefleyen girişimlerin çoğunun büyük bir eksiği vardır. Eğer trafik insanların arabalarını trafiğe çıkarmamasıyla azaltılırsa, bundan en çok faydalanacak olanlar arabalarıyla çıkanlar olur; çünkü artık caddeler daha boştur.
Bu nedenle bir “kavram amacı” yaratırız: Arabasını trafiğe çıkarmayanları nasıl ödüllendiririz?

KAVRAM SEÇMEK

Şu örneği ele alalım: Kaza sigortası kavramı nedir?
Buradaki kavram, kaza geçirme riskiyle karşı karşıya bulunanların gerçekten kaza geçirenlere katkıda bulunması olabilir.
Başka bir örnek de, evlerdeki köpeklerin, kedilerin ve tavşanların “ev hayvanı” adı altında bir araya getirilmesidir. Buna ayrıca kanaryalar ve deney fareleri de eklenebilir. “Ev hayvanı” kavramını nasıl tanımlarsınız?
Eğitimde değişikliklerin önerildiği bir tartışmayı ele alalım. Önerilen kavramı şu şekilde algıladığınızı düşünürsünüz: “Eski eğitim kavramı, her şeyi öğrenebilecek, kültürlü, özgür düşünceli bir akıl geliştirmektir. Böyle bir “aklı” geliştirmek için çocuklara ve gençlere birçok konu öğretilmiştir. Yeni kavram ise, gençlerin toplumda işlev görüp topluma katkı sağlayabilmesi için donatılması olabilir. Bunun anlamı, düşünme becerilerine, toplumda nasıl değer yaratıldığını öğrenmeye, pratik matematiğe ve benzerlerine çok daha fazla vurgu yapılmasıdır. Doğru mu?”
Aynı şey düşünmenin doğrudan öğretilmesi konusunda da ortaya çıkar. Eğitimciler şöyle der: “Onu felsefe yerine getirir”. Bu hiç de doğru değildir. Felsefe, düşünmenin pratik yöntemlerini öğretmez. Felsefe “mantık” öğretiyor olsa bile, bu, günlük düşünme eyleminin yalnızca küçük bir parçasıdır, günlük düşünmede algı mantıktan çok daha önemlidir.
Söylenen şeyden kavramı anladığınıza inanıyorsanız, bunu bir soru sorarak kontrol edebilirsiniz: “Bana buradaki kavram şöyle gözüküyor... Doğru mu?”

BELİRSİZLİK

Kavramlar her zaman daha bir belirsiz gelir. Bir hamburgeri hayal edebilir, onu görebilir, tadabilir ve bundan zevk alabilirsiniz. Ama bunları belirsiz bir “yiyecek” kavramıyla yapamazsınız. Bir ev hayvanları dükkânına gidip küçük bir köpek ya da kedi alabilirsiniz, ala belirsiz bir “hayvan” alma fikriyle bunu yapamazsınız.
“Ödül” sözcüğü bir kavramdır. Ödüller çeşitli şekillerde olabilir: Bir gülümseme; öğretmen tarafından verilen bir yıldız; parasal bir ödül; ikramiye; onaylama; terfi etme. Ödül, gösterilen çabayı ve başarıyı kutlamaktır. Buradaki kavram belirsiz ama çok faydalı ve pratiktir.

KAVRAM DÜZEYLERİ

Bu, kavramlar konusunda karşımıza çıkan bir başka zorluktur. Hangi düzeydeki kavramı kullanacağız?
“Yiyecek” bir kavramdır ama “protein” de bir başka kavramdır. Hâttâ “biftek” de kavramdır diyebilirsiniz; çünkü farklı tarzda biftekler vardır. Demek ki, çok genel olandan daha özel olana kadar üç farklı kavram düzeyi söz konusudur. Hangi düzeydeki kavramı kullanacağımızı nasıl biliriz?
Kullanılacak kavramı seçmek için sihirli bir yöntem yoktur.
Bazen çok genel düzeydeki kavram uygundur. Bir yardım görevlisi şöyle diyebilir: “İnsanların yiyeceğe ve barınağa ihtiyacı var”. Buna göre, herhangi bir çeşit yiyeceğin işe yarayacağı anlaşılabilir.
İrlanda'da (patates ekinlerini kötü etkileyen bir tür mantar nedeniyle) meydana gelen patates kıtlığı sırasında İngiliz hükümeti bölgeye buğday göndermişti. Ama bu faydasızdı; çünkü İrlandalılar buğdayı nasıl kullanacaklarını, nasıl pişirip yiyeceklerini bilmiyorlardı.
“Başarı” genel bir kavramdır. Gençlerin başarıya ihtiyacı vardır. Bu kavramı “sporda başarı” şeklinde daraltırsak, o zaman daha fazla spor merkezi inşa edebiliriz. Oysa sporla ilgilenmeyen gençler de olabilir. Ayrıca başarıyı teşvik etmenin çok daha ucuz yolları da olabilir.
Kavramlarla ilgili genel kural şudur: Ne çok genel, ne de çok özel olmalı. Uygulamada, işinize en çok yarayanı bulmak için farklı kavram düzeylerini deneyebilirsiniz. Sonunda doğru düzeydeki kavrama vardığınız “duygusunu” hissedersiniz.

KAVRAM TÜRLERİ

Farklı düzeylerde kavramlar olduğu gibi, farklı kavram türleri de vardır.
İş kavramları vardır. Kendinize ait pahalı bir mülk edinmenize gerek yoktur; çünkü başkalarının mekânlarını kullanıyorsunuz. Çeşitlilik sınırlıdır ve ürün standarttır; bu nedenle israf daha azdır ve ölçek ekonomisi yüksektir. Birçok mutfak işletmektense, bir tek ana mutfağınız vardır.
Müşteri değeri kavramları vardır. Büyük markanın verdiği güven söz konusudur. Bunun anlamı kalite ve önceden bilinebilirliktir. Yâni nereden alırsanız alın ne aldığınızı bilirsiniz. Fiyat konusunda güven vardır: Size ne kadara mal olacağını bilirsiniz.
Dağıtım kavramı vardır. Bu, işin en önemli kısmıdır; çünkü “dağıtım” sağlanamadığı sürece, fikir ne kadar harika olursa olsun faydasızdır. Dağıtım kavramı, başkalarının mekânlarını kullanmaktır.
Kısacası, farklı kavram türleri olabilir. Her alanın kendine özgü fikirleri olabileceği gibi, kendine özgü kavramları da olabilir.

KAPSAYICILIK

Kavramlar ender olarak tamdır. Ele aldıkları şeyin “özünü” ortaya koyarlar ama bütün yönlerini yansıtmayabilirler.

Ağaç kavramı nedir?
· Güneşten alınan enerji ile topraktan alınan su ve besinleri tek merkezde toplamanın bir yolu.
· Işığa duyarlı malzemeyi (yapraklar) toprağın üstüne yayılmaktansa, daha etkili sonuç verecek şekilde bir araya toplamanın bir yolu.
· Toprağın üstündeki rekabetçi ortamda ışığa duyarlı malzeme yetiştirme yöntemi (çalılıklar ve diğer ağaçlar güneş ışığını keserler).
· Uzun bir yaşam süresine sâhip biyolojik bir organizma.
Bunların her biri geçerli bir kavramdır. Hiçbiri olan biteni tümüyle kapsamaz. Onun yerine elimizde, konuyla ilgili bir kavram derlemesi vardır.
Üst üste çakıştıkları noktalar olsa da kavram ve tanım tam olarak aynı şey değildir.

ALTERNATİFLER

Bir aklın güzelliğinin ölçüsü, o aklın alternatifler üretebilme yeteneğidir. Neden alternatifler bu kadar önemlidir?
Çünkü bunlar, tutucu, katı bir tutumun tersidir. Alternatifleri araştırmaya istekli olmamak, daha iyi bir dünya görüşü ya da işleri yapmanın daha iyi yollarını aramayan katı, değişmez bir aklın göstergesidir. Bu katılık, kibirden ve eleştiriye tahammülsüzlükten kaynaklanır.
Alternatifler, hoşnut olma halinin tersi söz konusu olduğunda ortaya çıkar. Eğer bulunduğunuz yerden hoşnutsanız ve hiçbir gelişim hayal edemiyorsanız, o zaman alternatif bulmak için çaba harcamaz, hâttâ size anlatılanları da dinlemezsiniz. İlerleme, enerji, değişim, iyileştirme ve işleri kolaylaştırma, bunların hepsi, alternatif aramaya dayanır.
Bir sorun olduğunu bilirsiniz ve ondan kurtulmak istersiniz. Peki ya sorun yoksa? Ya ayakkabınızın içinde çıkarılması gereken bir taş yoksa? Ya başınız ağrımıyorsa? O zaman düşünmeye ihtiyaç var mıdır?

Eğer bir yöntem bulmak zorundaysanız, o zaman alternatiflere bakmayı düşünürsünüz. İlerlemek için kullanabileceğiniz bir yönteminiz zâten varsa, neden daha iyisini arayasınız? Ancak alternatiflerin değerinin farkına varırsanız, onları aramak için harekete geçme isteği duyarsınız.
Temel nokta şudur: Bir şeyi yapma yöntemine sâhip olmak, onun en iyi yöntem olduğu anlamına gelmez.

ALGI

Birçok kişi için, algı alternatifleri – şeylere bakma yolları – çok daha önemlidir. Bu alternatif algılardan farklı eylemler ve tepkiler çıkar.
Bir çocuk yaramazlık yaptığı zaman bu çoğunlukla itaatsizlik, kurallara karşı gelme ya da asilik olarak görülür. Yaramazlık aynı zamanda girişimci bir ruhun işareti olarak da görülebilir.
Bir hobiye, daha yararlı çalışmalar için ayrılabilecek zamanı çalan bir şey olarak bakılabilir. Hobi ayrıca başarılı olunabilecek bir alan olarak da görülebilir. Bir hobiniz olduğunda, kendi kendinizi değerlendirirseniz; bu, öğretmeninizin önemli olduğunu söylediği bir şey değildir.
Göçmenlerin ulusal kaynakları tükettiği söylenebilir. Ama göçmenler aynı zamanda bir ulus için yeni bir enerji kaynağı olarak da görülebilir.
Şimdiye kadar yapılmış felsefi açıklamalardan en önemlileri herhalde Henry Ford ve Groucho Marx'a aittir.
Henry Ford, seri üretime başladığı müşterilerine şöyle der: “Siyah olmak şartıyla istediğiniz rengi seçebilirsiniz”. Bunun asıl nedeni, diğer renklerin kuruması için çok zaman gerekmesi, bunun da üretim sürecini geciktirmesidir. Bu söz gerçek hayatta şu anlama gelir: Eğer istediğiniz şey tam da piyasadaki şeyse çok mutlu olabilirsiniz.
Groucho Marx'ın ünlü sözleri şöyledir: “Beni kabul eden hiçbir kulübe üye olmak istemezdim”. Muhtemelen, kendisini üye olarak kabul edebilecek hiçbir kulübe katılmaya değmeyeceğini söylemek istemişti. Gerçek hayatta bu söz, eğer istediğiniz şey olanaksızsa, o zaman mutlu olmanız pek de olası değildir anlamına gelir.
Herkes kendisini bu iki açıklama arasında bir yere koyabilir. Sonuçta bu bir algılama meselesidir. Farklı bir algılama, mutlaka daha iyi olmak durumunda değildir. Hâttâ daha kötü bile olabilir. Ama farklı bir algılama, bir şeye farklı bir yönden bakmanın mümkün olduğunu gösterir. Ayrıca, diğer insanların farklı algılarının olabileceğini de ortaya koyar.
İflas etmek, İngiliz toplumunda utanç verici bir felâket olarak görülür. Oysa Amerika'da fazladan ve muhtemelen gerekli bir iş deneyimi diye algılanır.
Algılar birçok nedenle farklılaşır: kişinin geçmişte aldığı görgü, eğitim ve yetiştiği ortam, kültür, sâhip olduğu değerler ya da kişisel deneyim.
Bir Japon, başarısızlığı, ödeyemediği borcu ya da utancı yüzünden intihar ettiğinde, bu saygınlığın zedelenmesi olarak görülmez. O kişi grup egosunun dışında kalmıştır ve teknik olarak artık yoktur. İntihar sâdece işi yoluna koyar.
Çinliler kumar oynamayı severler. Bunun nedeni paraya olan tutkuları mıdır? Muhtemelen hayır. Çin'de “din” Batı'daki biçimlerinden oldukça farklıdır. Bu ülkede kader, ruhlar ve batıl inançlar ön plandadır. Bir insan kumar oynadığında, o kişi gerçekten ruhlarla “iletişim içinde” olduğunu düşünür. Eğer kazanırsa, ruhlar ona gülüyor demektir. Kaybederse, ruhlar kızgındır ve kumar masasını bu şekilde terk etmek istemezsiniz.
Bâzı kültürlerde, onur ve güven çok önemli değerlerdir ve her şeyden önce gelir. Bâzı kültürlerde ise faydacılık ve “akıllı olmak” yüce değerlerdir ve “kazanılabilecek olanı kazanmaya” saygı duyulur.
Bâzı insanlar kişisel mahremiyete değer verir, bazıları da herkes tarafından bilinmeyi ve fark edilmeyi tercih eder.

DUYGULAR VE HEYECANLAR

Duygular ve heyecanlar düşünme sistemine nasıl girer? Duygularımız ve heyecanlarımız olmasaydı, karar vermek ya da seçim yapmak çok zor olurdu. Mantık ve düşünmenin kendisi, dünyaya, değerlerimizi duygularımız aracılığıyla uygulamaya koyabileceğimizi göstermenin yollarıdır sâdece.
Yemeğin sonunda mükemmel bir tatlı yiyebilirsiniz ve bu yemeği tamamlar. Eğer tatlıyı yemeğin başında yerseniz yemeği berbat edebilir. Duygular ve heyecanlar konusunda da çok büyük ölçüde aynı şey olur. Her şey tamamen bunların hangi aşamada ortaya çıktığına bağlıdır.
Süpermarkette portakal arıyorsanız, gözleriniz portakalları seçecektir. Mısır gevreği arıyorsanız, gözleriniz önce mısır gevreklerini fark edecektir.
Aynı şekilde, duygularımız ve heyecanlarımız da “dikkatimizi yönledirir”, görmeyi beklediğimiz şeyi seçer. Algılarımız ender olarak tarafsız, çoğunlukla seçicidir.
Duygularımız bir filtre gibi çalışır, böylece yalnızca duygularımızın görmemize izin verdiklerini görürüz. Bu yüzden, güçlü duyguların ve aşırı heyecanların tehlikesi, algılarımızı kontrol etmeleridir. Algılarımız bu şekilde kontrol edildiğinde artık hiçbir şeyi açıkça göremeyiz.
Burada bir ikilem vardır. Duygular algılarımızı kontrol edebilir. Fakat duygular olmasaydı, hiçbir şeyi algılayıp kavramaya ilgi duymazdık.
Dikkatimizi yönlendirmek ve genişletmek için duygulara ihtiyacımız var. Fakat duygular çok güçlüyse, dikkatimizi azaltır ve sınırlandırır.
Duygular olmasaydı insanlar robota dönüşürdü ve bu çok eğlenceli olmazdı, ama aşırı duygu ve heyecan da pek eğlenceli değildir.

Bir mağazada gördüğünüz elbisenin bir başka mağazada daha düşük fiyatla satıldığını var sayın. Kesinlikle seçiminiz ucuz olandan yanadır. Peki, acaba bu seçim tamamen mantığa mı dayanır? Arka planda birçok duygunun varlığı söz konusudur:

· Kandırılmaktan hoşlanmazsınız.
· Daha ucuzunu bulmanın akıllıca olduğunu hissedersiniz.
· Arkadaşlarınıza bundan söz etmek için sabırsızlanırsınız.
· Paranızı savurganca harcamaktan hoşlanmazsınız.
· Başarılı olduğunuz duygusunu hissedersiniz.
“Doğru şeyi” yapmamız gerektiğinin açıkça belli olduğu durumlarda bile, arka planda duygular var olabilir.

İLK TEPKİ

İlk tepkiyi hemen ortaya koymanın bir faydası var mıdır, yoksa fikrî tam olarak anlayıncaya kadar sessizce beklemeli, hâttâ onu açıklığa kavuşturmak için sorular mı sormalısınız?
Her şey yapılan görüşmeye ve ortama bağlıdır. Eğer ciddi bir görüşme ise, dikkatlice dinlemek, araştırmaya dönük sorular sormak, bütün etkenleri göz önünde bulundurmak, sonra da görüş açıklamak daha iyi olabilir.
Çoğu durumda duyguların başlangıçta ifâde edilmesi konuşmaya canlılık katar. Hâttâ burada bir iletişim avantajı vardır. Eğer fikrî ortaya atan kişi, fikrinin nasıl karşılandığına ilişkin görüşleri erkenden öğrenirse, o zaman buna karşılık verecektir. Açıkladığı fikir yanlış anlaşılmış olabilir; bu nedenle daha dikkatlice açıklama yapma gereği doğar. Dinleyici, duyduğu fikrî hemen bir standart “kutuya” sokmuştur ama aslında fikir o “kutuya” uymamaktadır; bu yüzden fikrî “kutudan” çıkarma gereği doğar.
Okullarda düşünmenin öğretilmesi gereğinden ne zaman söz etsem, dinleyiciler her zaman yargısal (eleştirel) düşünmeden söz ettiğimi var sayıyorlar. Çünkü bildikleri şey bu. Bu nedenle de, gerçek dünyadaki algısal düşünmeden söz ettiğimi anlatabilmek için özel bir çaba harcamam gerekiyor.
Yüz ifadeleriyle hislerini yansıtabilen insanların ilk tepkilerini belirtmek için bir şey söylemelerine gerek yoktur; çünkü yüzlerindeki ifâde her şeyi anlatır. Satış görevlileri yüzlerinde hiçbir ifâde olmayan insanlarla konuşmaktan hiç hoşlanmazlar. Herhangi bir etki bıraktığınızı nasıl bileceksiniz?

KONUM ALMA

Tartışmalı bir durumda, nerede konum almak istersiniz? Bu tarafta mı olmak istersiniz? Yoksa o tarafta mı? Ya da tamamen tartışmanın dışında mı kalmak istersiniz?
Bu bir dürüst olma sorunudur. Eğer o anki duygularınız sizi tartışmanın beli bir tarafına çekiyorsa, o zaman nerede durduğunuzu göstermeniz gerekir.
Hangi tarafta olduğunuzu göstermeniz, ilkel bir tartışmaya sürükleneceğiniz anlamına gelmez. Belirli bir anda hangi tarafta olduğunuzu belirtmeniz, sürekli orada kalacağınız anlamına da gelmez. Bu sâdece tartışma için başlangıç noktasını belirtir.
Bir tartışmada ya da konuşmada herkesin kendisine gerçekten sorması gereken zor bir soru vardır: “Bu konudaki fikrimin değişmesini gerçekten istiyor muyum?” Bu soruya verilecek dürüst bir yanıta ihtiyaç vardır.
Hiç kimse sizi belli bir konumu almaya zorlayamaz. Bu sizin seçiminizdir. Bir fikirle içinde bulunduğunuz anda hemfikir olabilirsiniz; bir fikrî belli koşullarda onaylayabilirsiniz; bir fikrî belli bir insan grubu için benimseyebilirsiniz. Bir fikrî belli bâzı değişiklikler yapılması koşuluyla kabul edebilirsiniz.

Bir Sonra Ki Konular ;

  • Değerler,
  • Kişisel Değerler,
  • Kurumsal Değerler,
  • Kalite Değerleri,
  • Yenilik Değerleri,
  • Olumsuz Değerler,

-Yöne Değiştirme Ve Sapma

  • Sıkıcılık,
  • Mizah,
  • Zevk Alma

0 Comments: