ÖLÜM ÜSTÜNE


- Denemeler'de gördüğüm her şeyi Montaigne'de değil kendimde
buluyorum. (Pascal)


Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates'e;
"Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler," denildiği zaman: "Tabiat da
onları!" demiş.

Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!

Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her
şeyin ölümü olacaktır. Öyle ise, yüz sene daha yaşamayacağız diye
ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm
başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet
çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.

Başımıza bir defa gelen şey, büyük bir dert sayılmaz. Bir anda olup
biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm,
uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır, çünkü yaşamıyanlar
için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları
üstünde bir tek gün yaşıyan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu
hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın saat beşinde
ölen ihtiyar sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını
hesaplamak hangimizi gülünç etmez? Ama edebiyetin yanında, dağların,
şehirlerin, yıldızların, ağaçların, hatta bazı hayvanların ömrü
yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür.

Tabiat bunu böyle istiyor. Bize diyor ki: "Bu dünyaya nasıl
geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. Ölümden hayata geçerken duymadığımız
kaygıyı ve korkuyu, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz
varlık düzeninin, dünya hayatının, şartlarının biridir. (İnsanlar
birbirini yaşatarak yaşarlar ve hayat meşalesini, koşucular gibi,
birbirlerine devrederler - Lucretius).

Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün
her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de
içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz.
Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama
hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş
olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır.

Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin.

"Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp
gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine
boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun? Lucretius."

Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz.

Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün
günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın
gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu
düzendir.

Montaigne

0 Comments: