MUTLAK SEVGİ ...

Birçoğumuz, az sayıda insana karşı belli bir dereceye kadar varabilen bir sevgi besleriz. Buna karşı, birçok insana antipati, soğukluk, hattâ açık bir nefret duygusu besleriz. İşin en acıklı yönü de, hiç görmediğimiz insanlara ve toplumlara karşı bu duyguları beslememizdir. Yalnızca propagandanın, bütün bir sınıfı, ırkı ve ulusu yok etmek için, başka bir sınıfı, ırkı veya ulusu harekete geçirdiğinin örneğini tarih bizlere bol bol vermektedir. Sevginin aksinin daima nefret olması gerekmez. Bu hal, da ha ziyade başkalarına karşı ilgi duymamakla ve onları umursamamakla kendini gösterir. Tanıdığım bir kadın bana şunları söylemişti: "Kimseden nefret ettiğimi sanmıyorum, ama kimse ile de ilgilenmiyor ve kimseyi umursamıyorum."
Katıksız ve mutlak bir sevgi, herkese kar şı iyi niyet beslemeyi ve müspet davranmayı gerektirir. Ancak bu davranışı, haksızlık yapan zorbalara karşı, yüreksiz insanların, müraice boyun eğmeleri haliyle karıştırmamalıyız. Zira, bu gibi durumlarda, zorbalığa boyun eğmek, halkın kayıtsızlığını artırarak, onları bezgin ve yılgın bir hale getirir. Böyle kısa görüşlü bir davranışın sonucu da, kilit noktalarının insaf sız ve vicdansızların eline geçmesini sağlamak tan başka bir şeye yaramaz.
Mutlak sevgi, kötülüklerin hoşgörü ile karşılanması demek olmayıp, gerektiği zaman, in sanların haklı dâvaları için mücadeleye giriş melerini telkin eden bir ülküdür.
Mutlak sevgi bir insanı, bir sınıfı, bir ırkı, bir ulusu düzeltmek ve değiştirmek için gerekli bütün güçleri seferber edecek nitelikte olmalıdır. Mutlak sev gi, insanları birleştirmek ve dünyayı yenileştirmek için, açık ve gerekiyorsa katı bir mücadelenin bütün güç kaynağını teşkil etmelidir. Bu tür sevgilerle kalbi dolu olan bir kadın, kocasına şöyle diyordu: "Seni olduğun gibi seviyorum! Fakat seni ulaşman icap eden yüksekliğe çıkarıncaya kadar mücadele edeceğim."
Dünyayı, yıkıntıya götüren güçlerden biri de, insanların yüreklerinde çöreklenen, acılık ve katılık duygularıdır. Fakat çoğunlukla, bu etkenler adaletli göründükleri için, insanlar bun lara katlanırlar. Ancak, insanların bu acı ve keskin yanlarının, adaletli olmayan yönleri ka dar, kötü olduğu da bir gerçektir. Büyük zenci lideri Booker T. Washington şöyle diyor: "Be ni, hiçbir kimse, kendisinden nefret ettirecek kadar alçaltmaya yeltenmemelidir."
Washington'da yüksek mevki sahibi bir memur, bakanlıktaki bütün çabalarının, şefi ta rafından boşa çıkarıldığı sanısına kapılmıştı. Bu ruh haleti altında şöyle diyordu: "Şefim ile aramdaki ilişkiler, hayatımın en büyük kırıklığını ve acılığını teşkil etmektedir." Fakat aynı memur, kısa bir zaman sonra, peşin hükümle verilmiş bu haksız kararı ve yaralanmış duygu ların arkasına gizlenen yersiz gururu farkedince şefinden özür diledi. Daha önceleri, bakanlık ta esen ayırıcı ve zehirleyici havanın o anda dağıldığını ve yerine ılık bir barış havasının yayıldığını görerek kendisi de gönül rahatlığı na kavuşmuş oldu. Karamsar ve yıkıcı davranışlarının, bütün kötülüklerini kaldıran bu gücü memura, sağlam, insancıl ve akılcı bir dü şünüş sağlamıştı. Karamsarlığa yakasını kaptıran bir insan umutsuzluğa sürüklenir ve hiçbir kimseyi düzeltemeyeceği gibi, kendi karamsarlığını da ortadan kaldıracak gücü bulamaz.
Mutlak sevgi insanların renklerine, sınıflarına, politik inançlarına ve milliyetlerine bak madan, onların hayat standardını doğal ve normal bir duruma getirmek için durmadan çaba harcamayı gerektiren gerçek sevgidir. Ancak, böyle bir inanış ve davranış, dünya çapında düşünen ve dünya için yaşayabilen insan tipini yaratabilir. Bir önyargı ile, politik ve ideolojik görüşler yüzünden yüzlerce seneden beri çeşitli kamplara ayrılan ve halkı da birbirlerine düşman olan dünyamız, birleştirici bir faktör olarak, böyle bir insana şiddetle muhtaçtır. An cak bu suretle, bir beraberlik ve kardeşlik sağlanabilir ve düşmanlarımız da gerçek dostları mız olmak yolunu tutarlar.
İnsan iradesiyle başa çıkabilmenin ve ona şekil verebilmenin tek yolu, mutlak mânevî kıs tasları, samimî bir surette ve peşin olarak kabul etmek ve onu hayat boyunca, içtenlikle uy gulamaktır.


Dr. Paul Kampbell


0 Comments:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum