AŞK, ESARET DEĞİL,,, TESLİMİYETTİR !...


Beklenir; günlerce, aylarca ve hatta yıllarca. Yüreğe inecek sevgilinin bir “vahiy” emri ile gelmesi beklenir, yolları gözlenir. İnsanın içinde bitmek bilmeyen bir ümit, ümit ağlarıyla örülmüş bir bekleyiş vardır hep… Ve bu ümit hiçbir zaman yitirmez değerini. Kıyısından geçilen bir derenin kenarındaki çakıl taşlarına takılan ayaklarımız gibi, yüreğimizde ara sırada olsa takılır böylesine ufak taşlara…Ta ki büyük bir taşa çarpıncaya kadar. İşte o büyük taş çıktığı an beklenilen zamanın değeri daha bir anlaşılır olur ve kıymeti ise yüreğinde. Ne kadar zamandır bekleniyordur ve nicedir yolları gözleniyordur kaybeder bir anda değerini. Önemli olan beklenilenin gelmiş, yüreğinin birken iki olmuş olmasıdır. Başını yaslayacak bir omzun olması, saçlarının arasında gezinecek bir ele sahip olunmasıdır önemli olan. Tek başına atan kalbin şimdi bir başkası içinde iki kat atması; kendi düşüncelerinin yanına bir başkasını da katmak demektir. Velhasıl “vahiy” emri inmiştir ve “aşık ol” denilmiştir.

Bakarsın karşındakinin gözlerine uzun uzadıya ve derinden…Bir şeyler ararsın hep, tıpkı yolunu kaybetmiş bir çocuk gibisine. Çok uzun zamandır tanıyormuşçasına bir his vardır yüreğinde. Aslında tek yapmak istediğin boynuna atlayıp sarılmak ve saatlerce öylece kalakalmaktır ama bir türlü cesaret edemezsin. Karşındakinin ilk adımı atmasını beklersin, beklerken de eriyip gidersin. Dudaklarından dökülen tek şey titrek bir sesle “Hoş geldin”.

Aşk’tır bunun adı… Sayfalara sığmayan, şiirlere konu olan ve defalarca gösterime giren…İlk değildir ama son olması beklenir. Hep öyle bir arzu ile çıkılır yola ve kimi zaman da gerçekleşirken bu arzu, kimi zaman da daha başlamadan biter gider yaşanmadan tüm güzellikler…Kalırsın yine bir başına…

Aşk, üç harfin yan yana gelmesiyle oluşmuş değildir sadece. Ve sadece söylendiği kadar da kolay değildir aslına bakılırsa. Kimi yürekte bahar coşkusuyla yaşanırken, kimi yürekte ise yıkımlara sebep olur ve yine de her şeye rağmen “aşk” düşmez tüm sarsıntılara rağmen ne dilden ne de yürekten.

Ve her yürek tıpkı masallardaki gibi bir aşk yaşamak ister ama kendi sonunu kendisinin yazacağı. Bazen Yusuf’a hayran bir Züleyha, bazen Leyla için dağları delen bir Mecnun’casına… Eskiden kalma ama hala buram buram aşk kokan masalların kahramanı olmak adına, tutulur aşkın elinden ve düşülür yollara. Kül ve ateş olmak gibi bir şeydir aşk ve mum alevinde dans eden iki kibrit gibi sarmaş dolaş…

Ve aşk kimilerine göre bir kalp tarafından ele geçirilip tüm özgürlüklerin kısıtlanması demek olsa da; aşk iki gönlün bir olması ve teke indirgenmiş bir ruha sahip olmaktır. Aşk, sevdiğin kişinin bedeninde varolmak adına teslimiyettir. Ve bu teslimiyette keşfe çıkılacak nice yolculukların bir başlangıcıdır. Aşk olmasa halim ne olurdu demekten kendimizi alamayacağımız yoğun duygusal zamanlardır. Yokluğunu istemediğimiz varlığında ise yeterince kıymetini bilmediğimiz ama hep elimizin altında bir yerlerde olsun dediğimiz…

Seviyorsan ve tutacaksan aşk’ın elinden, emin adımlarla düşmelisin bu yola. Kimi zaman batsa da eline dikenler ve takılacak olsa da ayaklarına çakıl taşları, biliyorsan sevmesini ve istiyorsan sevilmek, esir değil teslim olmayı almayı da bileceksin bu uğurda…

Çünkü; Aşk esaret demek değildir seven yüreklerde…Aşk teslimiyettir sevilen bedenlerde…


Mehpare ÖĞÜT
HAZİRAN 2011





0 Comments: