NOSTALJİ

Dışarıda kar ve soğuk, içeride gürül gürül yanan bir kuzine…Maşa, kıpkırmızı hale gelmiş kuzinenin üzerinde…Ekmekler dizi dizi sıralanmış, kızartılmayı bekliyor…Nefis bir kızarmış ekmek kokusu etrafa yayılmış…Kuzinenin yanında bir masa ve onun üzerine hazırlanmış kahvaltı çeşitleri…Tereyağ halis, hilesiz, peynir teneke ile yazdan hazırlanmış misler gibi…Bal, katıksız, tam kıvamında…Yumurta bahçedeki kümesten yeni masaya getirilmiş…Taze ve iri…Kızarmış ekmeklerin üzerine sürülen tereyağının kokusu iştahı kamçılayıcı nitelikte…Tabağın içine kat kat sıralanmış ekmekler yenmeyi bekliyor… Annemin kendi elleriyle doğal sütten hazırladığı yoğurt da bir köşeye iliştirilmiş… Muhteşem bir manzara…Kuzinenin üzerinde buharıyla ses çıkaran çaydanlıkta çay hazır…Huzurlu bir ortam…Kaygısız ve endişesiz…Evet!.. Böyle bir sofrada kahvaltımızı yapardık çocukken…Doğal gıdalarla beslenirdik…Meyveleri dalından kopararak yerdik…Pazardan da alışveriş eder, taze taze soframıza getirirdik…

Bugün hamburgerle beslenen çocuklarımız, bilemez bu yaşadıklarımızı…Hep annemiz karşılardı bizi evde…Şimdiki çocuklar ve gençler gibi kreş, yuva, servis arabası, dershane, özel ders, anne yolu gözleme, babaya hasret kalma, huzursuzluk, rejim korkusu, bomba paniği, silahlı tarama, taciz, yalnızlık korkusu görmedik, yaşamadık biz…Elimizde çanta, yürüyerek giderdik okula…Herkes tanırdı birbirini…Selamlaşırdı, hal hatır sorardı…Yardımlaşılır, zor günlerde bir araya gelinir ihtiyaç duyana destek olunurdu…Yetmeyene yetirilirdi…Mahallenin bütün kadınları teyzemizdi bizim…Rahatça onlardan su ister içerdik…Kavgalarımız olurdu; ama bıçak, kasatura bilmezdik…Yumruklaşırdık birbirimizle…Hemen ayırırlardı arkadaşlarımız…Büyüklerimiz öğüt verirlerdi, her kavgadan sonra…Sarılır, barışırdık işi uzatmadan…

Televizyon yoktu…Komşular sık gelir giderlerdi birbirlerine…Sohbet koyulaşır, mangalın üzerine sürülen cezvelerden kahveler içilir, kahve falından anlayanlara rica minnet fal baktırılırdı…Cafeler yoktu…Büyük alışveriş merkezleri hak getire…Evler çok katlı değildi, yaşlılar evin dışında iyi havalarda tahta sandalyede otururdu…Mahallenin çocukları sırayla onların ellerini öperdi…Huzur evi bilinmezdi…Mutluydu yaşlılar…Onlar, bugünkü gibi televizyon programlarına çıkıp eş arayan yaşlıların çaresizliğine hiç düşmezlerdi…Çünkü çocukları hep yanında olurdu onların…

Gramofonlardan yükselen taş plak nağmeleri, mest ederdi bizleri…Şarkılar gibi sevdalarımız da farklıydı…Sevenler, birbirlerine mesaj çekme şansına sahip değildi…Gizlice gönderilen aşk mektupları ile bağlantılar kurulurdu…Saygılı, düzeyli bir ilişki söz konusuydu…Sadece kadın namusu değil, erkek namusu da geçerliydi… Zarar vermek erkeğin akıldan bile geçmezdi…Tuzaklar yoktu…İnternette yayınlarım tehditlerine benzer izansızlık yoktu…Anlayış gösterme, nazik ve kibar davranma geçer akçeydi o günlerde…

Geçmişe takılıp kalmanın normal olmadığını, bunun bir hastalık olduğunu söyleyenler de var…Doğrudur…Bugünün güzelliklerini yaşamıyor, hep geçmişe takılı kalıyorsa kişi, bu davranışın normal olduğu söylenemez…Ancak, komşuluk ilişkilerinin olmadığı bu günlerde, eski komşuluk ilişkilerini nasıl anımsamazsınız?..Çocuklarımızın yarış atına döndürüldüğü sınav maratonunu görüp geçmişteki huzurlu çocukluğumuzu nasıl özlemezsiniz?..Nostalji böyle durumlarda ortaya çıkıyor ve geçmiş elde olmadan özleniyor…

Gençliğimiz oldukça zorlu geçti…Sağ sol çatışmaları hat safhadaydı…Faşist, komünist suçlamaları ile yaftalandı çok kişi…Bizi 12 Eylül’e götüren bir süreçti bu…Acılarla, ıstıraplarla dolu yıllar ve 12 Eylül…Hiç anımsamak istemediğim can pazarı günler…Şimdi bir film şeridi gibi gözümün önünde…Yitirilen umutlar ve gelecek kaygısı…Can güvenliği olmadığı için duyulan tedirginlik…Geçmişin angaryalarıydı bu yaşadıklarımız…

Şimdi lüks binalarla çevrili etrafımız…Sokaklar ve caddeler ruhsuz…Yenilenen kaldırımlar, üst ve alt geçitler, rezidanslar var…İnsanlar bencil ve acımasız…Güven sorunu yaşıyoruz hepimiz…

Biz, gerçekten biz miyiz bugün?..


Asım ERDOĞAN
08.01.2012-

0 Comments: