İNSAN OLABİLMEK!..


Ali Fuat Başgil: ”Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir, onu söz ve yazı, açığa vurur…” diyor…Doğrudur…Bugüne kadar benim yazılarımı okuyanlar, nasıl bir kişilik yapısına sahip olduğumu anlamışlardır…Çünkü kalemin ucundan çıkanlar, kalpten gelenlerdir…Orada ne varsa, kalem vasıtasıyla kağıda ya da bilgisayar ekranına aktarılır!.. Uslûp, yazana özgüdür, öyle olmalıdır…Okunduğu anda, bu filancanın yazısı, aktarımı, yorumu diyebilmelidir, okurlar…Yaşadığım ya da tanık olduğum her olay, derin izler bırakır belleğimde…Bu yeni olayı daha önceki olaylarla karşılaştırır, değerlendirir, deneyim süzgecinden geçirerek, çoğunlukla yeni çıkarımlar elde ederim…Yazılarımda, tahlil edilen her yeni olay, bambaşka bir süzgece tabi tutulmuş olur ve mevcut tortularından arındırılarak okurlara yansıtılır…Bir sevdadır yazmak…Vazgeçilmez bir alışkanlıktır…

Oldukça soğuk bir Ankara sabahında, evden çıktım bir iş için….Güneş yeni doğmuş; ama etkisizdi o saatlerde…Atkıma sıkı sıkıya sarınıp ilerlerken, yan apartmanın bahçesinde, yiyecek arayan bir kedi gördüm…Titriyordu…Koklayarak sağı solu yokluyor, yiyebileceği ne varsa bulmaya çalışıyordu…Gidemedim daha fazla ileri…Eve döndüm…Eşim kapıdan çıkmak üzereydi…Hemen durumu aktardım ona…Yiyecek bir şeyler hazırladık birlikte…Aşağıya indik…Bizi görür görmez koşturdu yanımıza…Öyle acıkmıştı ki…Adeta boğulurcasına yedi tabak içindekileri…Su da getirdik yanına…O yerken, birbirimize baktık eşimle…Mutlu olduk karnı doydukça kedinin… Bir can taşıyordu o da…Şefkati de yalnızlığı da açlığı da tanıyordu…El salladık giderken…Huzur kapladı yüreğimizi…

O anda bir piton yılanının önüne yem olarak atılan bir yavru kedinin hazin sonunu videolaştıran, kara kalpli kişi geldi aklıma…Nasıl yapılabilirdi bu?..İnsan olarak doğmuş bir kişi, böyle bir vahşet karşısında nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdi?..Onun ruh hali ile bizim yaklaşımımız arasındaki fark, insanlık anlayışının ne müthiş tezatları içinde barındırdığının da bir deliliydi…İnsan doğmak ne yazık ki insan olmak için yeterli olmuyor…Vicdanı kararmış, öldürmekten zevk alan ve bunu paylaşabilen canilerin, aramızda dolaşabiliyor olması beni çok rahatsız ediyor…Üzülüyorum…

Her okuduğum kitap, törpüledi yanlışlarımı…Bakış açım değişti insan ilişkilerine…Yanan, acı çeken her yürek, benim de yüreğimi paraladı…Ancak, ahlâksız, hırsız, dolandırıcı, sevgi yoksunu bir kişi olmadığım halde; herkes beni seviyor diyemiyorum ne yazık ki…İncir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerle bana kızanları da doğrusu anlayabilmiş değilim…Biz sevgi dağıtmaya, sevgimizi çoğaltmaya gelmedik mi bu dünyaya?..İştahla tekme tokat kavga edenleri, kadına, çocuğuna şiddet uygulayanları, zalimleri, hırsızları, soysuzları, sapıkları azaltmanın tek yolu eğitim ve sevgi değil mi?..İyi niyetli tüm insanların birbirlerini anlamaları ve dayanışma içinde olmaları gerekmez mi?..Hemen kızıp sinirlenip sevgi dolu yürekleri hırpalamak ne kadar yanlış bir davranış…Günler hızla akıp gidiyor…Her geçen gün bir daha geri gelmemek üzere yerini yeni bir güne bırakıyor…Yaşlanıyoruz hep birlikte…Geçmiş günleri yad ederken gülümsemek, sevgi ile coşmak hakkımız elbette!...Bunu çok görmemeliyiz birbirimize…Hem de hiç gecikmeden hemen şimdi başlayarak…

Ne diyor Mevlâna: “Sevgiden, acılar tatlılaşır: sevgi yüzünden bakırlar, altın olur; sevgi yüzünden tortular durulur, arınır; sevgiden dertler şifa bulur; sevgi yüzünden padişah kul kesilir…” Ne kadar doğru…Yüreklerimizdeki kin ve nefreti def edip bu iki duygunun sevgiyi duraksatmalarına engel olalım!..Sular, seller gibi aksın sevgi…Doldursun tıka basa yürekleri…Gülsün yüzümüz…Şu yalan dünyada başka ne isteriz ki?..

Anatole France’nin bir sözü var çok sevdiğim…Diyor ki: “İnsan, yalnızca sevdiği zaman kötülük etmez…”

Sevgiyle kalın!..

Asım ERDOĞAN

0 Comments: