Dünyanın içinde, insan sayısı kadar dünya daha var. Bu
dünyaların her biri soru işareti olarak karşımızda duruyor. Sözgelimi ağaçları
tanırsınız; çiçek açar, meyve verir, yaprak dökerler. Peki, bir insanı tam
manasıyla tanımak mümkün müdür? Yıllarca beraber olursunuz da, sonra öyle bir
şey yapar ki, şaşırır kalırsınız. Yazık dersiniz, tanıyamamışım.
Biliyoruz ki, hiç kimse kendisini sonuna kadar saklayamaz.
Bir gün, gerçek mizacını mutlaka ele verir. Sarımsağı gelin etmişler de, kırk
gün kokusu çıkmamış. Devamı yok.
Bir insanla tanışmak, tanış olmak, hatta onu anlamak; o
insanı tanımak anlamına gelir mi? Elbette gelmez. Sufiler, “ilk hatır
önemlidir” der. Şimdilerde buna, “izlenim” diyoruz. Dünyanın hatır üzerine
kurulu olduğunu düşünürsek, izlenim, bir anda anlamını yitiriyor.
İnsanları yakından tanıdıkça, kiminin altını, kiminin üstünü
çizmek zorunda kalıyoruz. Aslına bakarsanız, ‘yakından tanımak’ da meseleyi çözmüyor.
Birlikte olduklarımızla ilgili bunca şaşkınlığı, bunca üzüntüyü, onları
yakından tanıdığımızı sandığımız için yaşıyoruz.
İbrahim TENEKECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum