“Annemi ve babamı tanımanızı istemiyorum Asım
Hocam!..Onlardan utanıyorum…” Bir öğrencimin sözleriydi bunlar…Beni çok
üzdüğünün farkında bile değildi…Onu yetiştirmek için pek çok zorluğa göğüs
germiş, çile çekmiş, tarlada, bahçede çalışarak, alın teri dökerek emek sarf
etmiş anne ve babasından utanıyordu öğrencim…Onların öpülesi nasırlı ellerini
görmemi istemiyordu…”Nasıl olur?..İnsan anne ve babasından utanır mı?..Yüz
kızartıcı bir suç işlemediği sürece her anne baba değerlidir, kutsaldır…Utanmak
ne demek?...Duymamış olayım…” dedim…Öğrencim boynunu büktü…”Ama onlar köylü ve
kaba…” dedi…”Hayır, köylü olmak kusur değil…Onlar bizim baş tacımız…Büyük
Atatürk’ün, ‘Köylü bu milletin efendisidir…’ sözünü derslerimizde söylemedik
mi?..Çok ayıp bu yaptığın…Anneni ve babanı mutlaka bekliyorum…” dedim…
Israrımın ciddiyetini anlayarak “Peki öğretmenim…” dedi ve yanımdan
ayrıldı…Gerçekten çok üzülmüştüm…Bir evladın anne ve babasından utanması, affedilir
bir kusur değildi…En azından insafsızlıktı…
Üç gün sonra odamın kapısında, öğrencimin tanımlamasına
uygun, köylü karı kocanın beklediğini gördüm…Dersten yeni çıkmıştım…Anlaşılan
dersim bitinceye kadar beni odanın kapısında beklemişlerdi…Tahmin ettim onlar
olduğunu…Hemen buyur ettim içeri…Çekinerek girdiler…Oturun dediğim halde
oturmadılar…Lütfen oturun diye ikinci kez söylediğimde oturmak zorunda
kaldılar…Anne çok yıpranmıştı…Baba da nasırlı ellerini dizlerinin üzerine
koymuş, masamın arkasındaki duvarda yer alan Atatürk tablosuna bakıyordu…Alışık
olmadıkları makama girmiş insanların tedirginliğini yaşıyorlardı…Önce
öğrencimden söz ettik, sonra da kendilerinden…Yozgatlı olduklarını, köydeki
tarlalarında ürettiklerini satarak geçimlerini sağladıklarını söylediler…Her
ikisinin de yorgundu gözleri…Babanın yüzündeki çizgiler çok belirgindi, zayıf
yüzünün tamamını işgal etmişti adeta…Anne tam 9 doğum yapmış 7 si yaşamıştı…Hem
çocuklarının bakımı hem de ev işlerinin yükü omuzlarında kalmış, tarlada çalışma
da üzerine eklenince erkenden kocamıştı…Baba 55, anne ise 43 yaşındaydı…Büyük
şehirdeki yaşıtlarına göre çok yaşlı görünüyorlardı…Sohbet uzadıkça
rahatladılar…Ben de maddi durumlarıyla ilgili bilgiyi de aldım bu
arada…Öğrencimle birlikte 4 çocuk okuyordu…Onların masraflarını karşılayabilmek
için baba bir başka tarlada da geçici işçi olarak çalışıyordu…Öğrencim,
Ankara’da amcasının gecekondusunda kalıyor, onun masrafları için de amcaya bir
miktar para gönderiliyordu…
Anne baba ayrıldıktan sonra, öğrencimi odama çağırdım…Bir
gerçek olayı anlattım ona…”Uşak’ta iken ortaokulda sıra arkadaşım Bozkuş
köyünden gelmiş ve şehrin havasına kendini kaptırarak geldiği köyü ve annesini
beğenmez olmuştu…Baba zaten yıllar önce vefat etmişti…Yalnız kalan anne iki
kardeşiyle birlikte Bozkuş köyünde yaşamını sürdürüyordu…Okulda dersten yeni
çıkmıştık…Teneffüs anında koridorda yüksek sesle konuşan birilerinin olduğunu
anlayınca oraya yöneldim… Sıra arkadaşımın annesi okulda onu ziyarete gelmiş;
ancak bundan hoşnut olmayan arkadaşım, bu duruma çok sinirlenmişti…Bağırıyordu
annesine…”Defol!..Niye geldin?..Sana okula gelmeyeceksin demedim mi?..Laftan
anlamıyor musun?..” Öğretmenlerimiz, araya girip arkadaşımızı olayın dışına
iterken anne suskun, üzgün ve perişan bir halde donup kalmıştı…
Sessizce terk etti okulu…Arkasından bakakaldım…Sınıfa dönüp
arkadaşıma yaptığının çok ayıp olduğunu, kendisini anlayamadığımı söyledim…Omuz
silkerek beni de eliyle iteledi…İnanamıyordum yaptıklarına…Gel zaman git
zaman…Anne yaşamını yitirdi…Haber ulaştığında hiç üzülmedi arkadaşım…Evde
yalnız kalan iki kardeşini görmeye gittiğinde bir banka cüzdanı uzatmışlar
ona…Anne, eşinden kalan tarlalarını satmış ve kardeşler arasında
paylaştırmıştı…Sıra arkadaşıma düşen pay da küçümsenmeyecek bir miktardı…Mahcup
olmuş, annesine yaptıklarından dolayı da pişmanlık duymuştu…Evladının sevgisine
hasret bu dünyadan göçüp gitmişti anne!..Son pişmanlık hiçbir işe yaramamıştı…”
Öğrencim, elimi öptü…İlk iş olarak anne ve babasına
sarılacağını, onları bundan böyle üzmemek için elinden geleni yapacağını
söyledi…Alnından öptüm onun…Sevgiyle uğurladım…
Anne ve babamız bizim her şeyimizdir!.. Yaşadıkları yer ya
da kılık kıyafetleri utanma nedenimiz olamaz…Olmamalıdır…Bu yanlışa asla
düşülmemelidir…Unutmayalım!..Onlar bizim sevgimize ihtiyaç duyuyorlar, sadece
sevgimize…
Asım ERDOĞAN
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum