Bir zamanlar bu şehirde zalim bir hükümdar yaşarmış. Yaptığı
bu zalimliklerle kendinden geçen Nemrut gün gelmiş kendisini Tanrı zannetmeye
başlamış ve büyük tapınaklar yaptırıp içine de kendi heykellerini koydurmuş.
Halkına da baskı yaparak kendisine Tanrı diye tapmalarını istemiş.
Bir gece Zalim Nemrut uykusunda korkunç bir kabus görmüş.
Kan ter içinde fırlamış yatağından. Hemen sarayın bütün kahinlerini ve
büyücülerini çağırtmış ve rüyasını anlatmış onlara. Nemrut'un rüyasını dinleyen
kahinlerin ileri gelenleri şöyle yorumlamış Nemrut'un rüyasını: "Efendim,
krallığınızda dünyaya gelecek bir çocuk sizin tahtınızı ve saltanatınızı
yıkacak, ülkeniz üzerindeki hakimiyetinize son verecek."
Sarayındaki danışmanlarına çok güvenen Nemrut korku içinde
kaskatı kesilmiş. Panik halinde nasıl önlemler alabileceklerini sormuş onlara.
Sarayın baş kahini atılmış öne hemen; "Değerli efendim" demiş,
"Eğer bu sene krallığınızda doğacak bütün erkek çocuklarını öldürtürseniz
, erkekler ve kadınların da bu yıl boyunca birbirlerine yakınlaşmalarını
yasaklarsanız ve aksine yapan herkesi asarsanız bu sorunu da çözersiniz" .
Nemrut kahinlerin önerisiyle doğacak bütün erkek çocukların
öldürülmesi emrini vermiş. Ülkesinde yaşayan her on aileye bir gözlemci düşecek
şekilde kuralların uygulanıp uygulanmadığını izlemeye başlamış. Sadece
başdanışmanı Azer'e çok güvendiği için onun ve ailesinin başına gözlemci
koymaya gerek duymamış.
Böylece şehirde bir yıl sürecek dehşet ve zulüm dönemi
başlamış. Nemrut bu bir yıl süresince on binlerce çocuğu öldürtmüş, aileleri
darmadağın etmiş. Bütün ülke Nemrut'un bu büyük zulmü altında inim inim
inliyormuş. Bir yılın sonunda Nemrut yine bütün danışmanlarını etrafına
toplamış. Müneccimleri ona demişler ki "Hükümdarım maalesef aldığımız
tedbirler yeterli olmadı. Sizi ve tahtınızı yok edecek çocuk yarın gece ana rahmine
düşecek."
Nemrut kâhinlerinin bu sözleri üzerine daha da büyük bir
paniğe kapılmış. Ve hemen şehirdeki bütün erkeklerin toparlanıp şehir dışına
çıkarılmasını ve iki gün boyunca da şehre girmelerinin yasaklanmalarını
emretmiş. Nemrut şehri dolaşırken aniden krallık mührünü sarayında unuttuğunu
farketmiş. Hemen en güvenilir adamı Azer'i göndermiş saraya mührünü alıp
kendisine getirmesi için. Azer, saraya gidip mührü almış. Geri dönerken aklına
karısı gelmiş. Evine varınca nefsine hakim olamamış ve karısıyla birlikte
olmuş. Ve böylece Zalim Nemrut'u yok edecek olan Hz.İbrahim ana rahmine düşmüş.
Kahinler sabaha doğru Nemrut'a onu korkudan tir tir titreten
haberi vermişler. "Efendimiz maalesef aldığımız tüm önlemlere rağmen o
çocuk bu gece ana rahmine düştü" Nemrut sinirden küplere binmiş ve
ülkesinde bu yıl doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesin emretmiş. O gece
Azer'den hamile kalan karısı bu durumu kocasından saklıyor, kendisini
şişmanlamış gösteriyormuş. Doğum vakti yaklaşınca da bugünkü Urfa Kalesinin
kuzeyinde bulunan küçük bir mağaraya gitmiş ve tek başına doğurmuş çocuğunu.
Çocuğunun öldürüleceği korkusuyla onu iyice sarıp sarmalayıp
mağaranın en dibine gizlemiş. Her gün bir defa onu emzirmeye geliyormuş
mağaraya. Gelemediği günlerde açlıktan ve soğuktan oğlunun ölmüş olabileceğini
düşünüp ağlıyormuş ama her seferinde telaşla gittiği mağarada küçük çocuğu sağ
salim görünce mutluluktan uçuyormuş. Mağarayı kendilerine korunak olarak
kullanan ceylanlar bu küçük çocuğu kendi sütleriyle besliyorlarmış.
Aradan 15 ay geçmiş ama Hz.İbrahim 15 yaşında bir delikanlı
gibi görünüyormuş Günlerden bir gün kralın askerleri şehrin hemen yamacındaki
dağa avlanmaya çıkmışlar. Dağda dolaşırken ceylanların arasındaki İbrahim'i
görmüşler. Hemen yakalayıp saraya getirmişler. Nemrut, ceylan sütüyle beslenmiş
15 yaşındaki genç, gürbüz ve güzel bir delikanlı olan İbrahim'i hemen yanına
almaya karar vermiş. Böylece genç İbrahim sarayda yaşamaya başlamış ve burada
Nemrut'un bir diğer evlatlığı genç Zeliha ile tanışıp dost olmuş. İbrahim
sarayda geçirdiği günlerde kendisini evlatlık alan Nemrut'un halka yaptığı
zulümlerden ve putlara tapınmasından dolayı kızmaya başlamış. Bir gün bu
düşüncelerini arkadaşı Zeliha ile paylaşmış ve ona taştan yapılmış bu putlara
tapınmanın anlamsızlığını anlatmış.
İbrahim bir gün tapınağın boş olduğu bir saatte eline bir
balta almış ve tapınaktaki bütün putları tek tek kırmaya başlamış. Hepsini
kırdıktan sonra elindeki baltayı da tapınağın baş köşesine yerleştirmiş ve
Nemrut'a benzeyen en büyük heykelin omzuna asmış. Nemrut olanları duyunca
sinirden çılgına dönmüş ve derhal bunu yapanın bulunmasını emretmiş.
Kısa bir araştırmanın ardından İbrahim Nemrut'un huzuruna
çıkarılmış.Nemrut "Sen mi yaptın" diye sorunca, son derece sakin bir
şekilde cevap vermiş "Hepinizin gördüğü gibi balta en büyük heykelin
omzunda duruyor. Yapsa yapsa o yapmıştır." Demiş. Nemrut Hz.İbrahim'in bu
cevabı üzerine daha da sinirlenmiş, "Olur mu böyle saçmalık. O cansız bir
taş parçası. Nasıl eline bir balta alıp da böyle bir şey yapabilir ki?"
Hz. İbrahim de gülümseyerek cevap vermiş Nemrut'a ."İşte benim de anlatmak
istediğim buydu. Siz kendi elinizle yaptığınız bu taş parçalarına nasıl olur da
taparsınız ve onlardan adalet, huzur, bereket beklersiniz? Bu taşlar gerçekten
Tanrı olsalardı kendilerini koruyabilirlerdi"
Bu cevaba çok sinirlenen Nemrut hemen İbrahim'in yakalanıp
ateşe atılmasını emretmiş.
Nemrut, kalenin kuzeyinde kalan dağın tepesindeki iki büyük
sütunu mancınık olarak kullanıp, Hz.İbrahim'i buradan ateşe atmaya karar
vermiş. Tam bu esnada Allah : "Ey ateş, serinlik ve esenlik ol" diye
buyurmuş. Hz. İbrahim ateşin üzerine düşer düşmez ateşin yerinde berrak küçük
bir göl oluşuvermiş. Allah'ın emri ile hazırlanan o devasa ateş bir göle; ateş
için toplanan odunlar da balıklara dönüşmüşler. Odunlar biraz yanmış oldukları
için balıkların sırtında kara lekeler oluşmuş. Varlığına inandığı ve sürekli
onu aradığı için Allah, Hz.İbrahim'e "Halilim" yani dostum demiş. Bu
göle de bu yüzden "Halilurrahman Gölü" denmiş.
Zeliha'nın döktüğü gözyaşlarından oluşan göle ise
"Zeliha'nın gözyaşları" anlamına gelen "Ayn-ı Zeliha Gölü"
ismi verilmiş.
Nemrut bütün bu olanlar karışsında daha da sinirlenmiş. Ve
Allah'ı inkara devam etmiş. Allah da ona bir kanadı sakat sivrisinek göndermiş.
Bu sivrisinek bir gece Nemrut yatarken kulağından içeri girmiş ve beynine kadar
gitmiş. Günler geçmiş ve Nemrut bu sinekten dolayı kafasında büyük ağrılar
hissetmeye başlamış. Ülkesindeki bütün büyücüleri ve hekimleri derdine derman
bulsunlar diye çağırtmış. Ancak hiçbiri Nemrut'a yardım edememiş. Nemrut,
ağrıları biraz olsun azaltabilmek için kendi hazırlattığı özel tahta bir
tokmakla kafasına vuruyormuş her gün. Ağrı arttıkça tokmakla vuruşlarının
şiddetini de arttırmış. Sonunda tokmağın acısına dayanamamış ve kafası
parçalanarak can vermiş.
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum