Hiç kimseyle görüşmek istemediğiniz özel
dönemleriniz olmuştur…Öyle bir dönemdir ki o…Telefona bile yanıt vermek
istemezsiniz…Canınız istemez, sohbet etmeyi…İçiniz buruktur çünkü…Boş boş
bakarsınız etrafa…Gönül yorgunluğu diyoruz biz buna…Vücut yorgunluğundan daha yıpratıcı,
daha etkileyici bir sıkıntı…İyi niyetli uyarıların bile acıttığı, tahammül
gösterilmediği hatta zaman zaman hırçın davranıldığı anlardır o özel
dönemler…Anlayışlı olursa dostlarınız, sorun geçicidir, bir süre sonra kendiliğinden
sona erer…Tersi durum söz konusuysa, kırılanlar, alınanlar ve küsenlerle
uğraşmak zorunda kalırsınız daha sonraki günlerde…
Geçen hafta benim de öyle özel bir dönemim
oldu…Kimseyle görüşmek istemedim, telefonlara yanıt vermedim, inzivaya çekildim
bir anlamda…Koca Tevfik Fikret’in Aşiyan’ı geldi aklıma…Keşke benim de bir
Aşiyanım olsa…Kimselerin rahatsız edemeyeceği, o özel dönemde yalnız
kalabileceğim bir mekan…Ne iyi olurdu; ama yok ne yazık ki!..Neden inzivaya
çekilmek istediğimi hiç sormayın…Gönül yorgunluğu deyip geçelim…Her sorunun
çözümü için adres sizseniz eğer, bunalıyorsunuz…Haydi koştur oraya, haydi
koştur buraya…”Aaa bak!..O işi de bu arada görüversen!..” “Aman gitmişken,
Filana da uğra…” sözleri gönül yorgunluğunun fitilini ateşliyor
hemen…Beklediğiniz sevgiyi, ilgiyi, teşekkürü göremediğiniz anda, manen
yıkılıyorsunuz…Sizi hiç aramayanlar, beni niçin aramıyorsun, diyebiliyor, size
hiç yardım etmeyenler, bana neden yardımcı olmuyorsun diyebiliyor, sizden
uzaklaşanlar, benden niye uzaklaştın diyebiliyor…Akıl sır erdiremiyorsunuz olan
bitene…Ben, bu tabloda gösterilen gibi değilim, fedakârca koşturduğum halde
neden taktir edilmiyorum, diyor, üzülüyorsunuz… Siyasetin çirkin yüzünü
görüyorsunuz…Dış güçlerin emelleri rahatsız ediyor sizi…Yorgun gönlünüz esir
alıyor bedeninizi…
Gönül yorgunluğuna depresyon diyor doktorlar…Bence
Anadolu tabiri gönül yorgunluğu her zaman depresyonla açıklanamaz…Gelip geçici,
sadece kısa bir dönem süren gönül yorgunlukları da var…Hepimizde ara sıra
görülen…Düşünebiliyor musunuz?..Art arda dördüncü ilişkisi de hayal
kırıklığıyla sonuçlanan bir kişinin gönül yorgunluğu normal değil mi sizce
de?.. Kuşkusuz bu durum, beşinci ilişkiyi aramasına engel değildir; ama yorgun
düşen gönlün, bedeni sarsması kaçınılmazdır…Bilgi arttıkça gönül yorgunluğu da
artıyor ona paralel…Siyasetteki çalkantılar, ülkenin içine düştüğü ekonomik
sıkıntılar, cinayetler, trafik kazaları, vurdum duymaz siyasetçiler vb… gönül
yorgunluğunun yükünü artırıyor…Bilgeye sormuşlar en mutlu insan kimdir,
diye…Dağdaki çobanı işaret etmiş Bilge... Neden diye sormuşlar, hemen… Çünkü
demiş insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve çevresiyle
sınırlı... Kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye
sahip değil…Doğrudur…Bakıyorum da liseli gençlere, çok rahatlar…Bilmedikleri
için rahatlar…Ergenlik sorunları ile boğuşuyorlar, okul, dershane, flört
ekseninde yaşam çizgileri…Öğrendikçe görüyorlar, ülkenin durumunu,
adaletsizliği, yozlaşmayı, yalanı dolanı, rantı, rüşveti, soygunculuğu…Başlıyor
gönül yorgunluğu…
Sizler de gönül yorgunluğu yaşıyor musunuz?..Evet
yaşıyoruz, dediğinizi duyar gibiyim…
Duygusal insanların her an yaşayabileceği bir durum
gönül yorgunluğu…Bir ömür sürmemesi dileğiyle…
Özdemir Asaf’ın şiiriyle tamamlayayım yazımı…Şiirin
adı: Çağrışımlar…
Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi?
Çok büyük bir yalanı
Çok yalın bir doğrultuda
Söylediniz mi?
Gecikmiş bir gizlemi,
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı?
Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi?
Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı?
Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı?
Yalanı sürmeye sürmeye,
Yanlışı görmeye görmeye
Saklandınız mı?
Doğruluğun yönünde,
Doğruların önünde
Aklandınız mı?
Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı?
Asım ERDOĞAN
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum