Maksim
Gorki, fırıncı çıraklığı yıllarında, Tolstoy'un bir
hikayesini okurken, öylesine kendinden geçer ki, acaba kağıdın
içinde büyülü bir şey mi var diye havaya kaldırır bakar. Tabii
beyaz sahife üzerinde siyah harflerden başka bir şey
görmez.
Fakat saf fırıncı çırağını ve bütün saf
okuyucuları büyüleyen şey, o ak sahife üzerinde yazılı kara
harflerden başka bir şey değildir.
Harfler, seslerin
işaretleridir. Kelimeler ise seslerden mürekkeptir. Yazılı veya
sözlü işaretlerle, göz önünde bulunmayan her şeyi göz önüne
getirebilir, ölüleri diriltebilir, ağaçları konuşturabilirsiniz.
Bu büyü değil de nedir?
Güzel bir romanı okurken, Maksim
Gorki'de olduğu gibi, kitap, kağıt, harf ortadan kalkar,
gitmediğimiz şehirlerde dolaşır, tanımadığımız insanlarla
tanışır, onların yatak odalarına hatta ruhlarının içine
gireriz.
Dile bu büyük gücü veren nedir? Kendiliğinden
çalışan bir şartlı refleks mekanizması dolayısıyla, dilin
varlığın yerine geçişi! Ünlü Rus alimi Pavlov, yaptığı
denemelerle köpeklerde sun'i olarak çeşitli şartlı refleksler
yaratmaya muvaffak olmuştu. Köpeğe acıktığı zaman et
verilirken bir de zil çalınır. Bu hareket tekrarlanınca, köpeğin
ağzından, sadece zil sesi ile de salyalar akmaya başlar. Tabii zil
sesi karın doyurmaz ama etin hayalini uyandırır.
İnsanoğlunun
hayatında kelimeler de aynı rolü oynarlar: Gösterildikleri
eşyanın hayalini göz önünde canlandırırlar.
Hayat
boyunca öğrenilen kelimeler, bizim hafızamızda, onların hayali
ile beraber, gözle görünmez bir dünya yaratırlar. Bir hikayeyi
dinler veya okurken, ses ve yazı, hafızamızdaki hayalleri
canlandırır. İyi bir edebiyatçı, dilin bu canlandırma gücünden
faydalanarak, asıl dünyaya benzer veya ondan daha zengin veya
değişik bir hayal dünyası yaratır.
Herkesin bildiği,
günlük hayatta kullandığı kelimelerin hayal mekanizmasını daha
çabuk harekete getireceği gayet tabiidir. Bundan dolayı büyük
yazarlar, yeni kelimeler icat etmekten çok, herkesin bildiği
kelimelerle yeni dünyalar yaratırlar.
(...)
Bir
yazar, kullandığı her kelimenin dış alemde veya insan hayatında
neye tekabül ettiğini bilmelidir. Bülbül ile karga ayrı kuş
çeşitlerini gösterir. Şefkat, merhamet ve sevgi kelimeleri
arasında öyle ince farklar vardır ki, sevdiklerimizin bize karşı
besledikleri duyguyu tavsif ederken bu kelimelerden birini veya
ötekini kullanmak, bazen hayati bir önem kazanır.
...İyi
yazar, dile hakim olduktan sonra, onu unutur, bizzat varlık, hayat
ve insan ile uğraşır. Daha doğrusu o dili kullanırken dürbünle
dünyayı seyreden biri gibi dikkatini kelimelere değil, varlığa
çevirir. Dünyayı seyredecek yerde dürbünün kendisine bakan
biri, dünyayı değil, dürbünü görür.
Mehmet Kaplan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum