TÜRK ŞAİRLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRK ŞAİRLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bugün taze bir kahve kokusunda, Andım seni huzûrla.. Sûretin düştü inci misali gönül deryama.. İçimden andım adını, Kimseler duymadı, Hissetmedi içimdeki seni.. Yüzüme düşen küçük bir tebessüm gibi, ısıttın kalbimi upuzaklardan.. Haberin olmadı, Belki de hiç olmayacak.. Sessiz, Sakin, Tanımsız, Keşifsiz, Seveceğim seni zarifçe... Özleyeceğim ama bilmeyeceksin... Hayâllerimin baş kahramanı olacaksın, Ama hissetmeyeceksin.. İçten içe, Gönlümde, Aklımda, Hayâllerimde olacaksın... Belki de duâ'larım ile geleceğime düşeceksin...
Mefkûre Malhun Keskin
Sana ayırdığım zamanların hesabını veremezsin asla…
Hiçbir bahane haklı çıkartmaz seni..
Ne sözler, ne şarkılar ve ne de yaşanmamış bir hayat bağışlayabilirsin bundan sonra bana..
Ben seni bir bilinmezlik deryasının içinde bulmuşken;
Belki de aynı yaralardan muzdaripken;
Belki de ilk defa böylesine hissetmişken;
Sen çekip gitmeyi seçtin hiç düşünmeden.
Ve artık ben de bırakıyorum seni unuttuğun yerde…
Bundan sonra kalbim nereye ben oraya…
Yolun sonu nereye varırsa…
ღღೋ
Mehpare ÖĞÜT
Uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan,
Titrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar.
Bırakıp her şeyi döner -
Aşk bir buluşmadır çünkü,
Her zaman gecikmiş bir buluşma.
Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk -
Araya her zaman bir şeyler girer:
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir -
Araya her zaman bir şeyler girer:
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
Nereden bilebilir insan
Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?
Çoğu kez aldatıcıdır da,
Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
Oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki.
Bu yüzden yanılır hep
Sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
Sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
Borulu bir fonoğraf kılığıyla da.
Bakarsın, ona da dadanmış
Gündelik hayatın sosyolojisi.
Yeniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık.
Çağıran o titrek yazı yeniden belirir -
Çünkü aşk en eski köprüsüdür Balkanların, en eski.
╚════════ Cevat ÇAPAN ════════╝
''Allah'a
dayandım! '' diye sen çıkma yataktan...
Ma'na-yı
tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını,
zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden
bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç
kıt'ada, yer yer, kanayan izleri şahid:
Dinlenmedi
bir gün o büyük nesl-i mücahid.
Alemde
''tevekkül'' demek olsaydı ''atalet''
Miras-ı
diyanetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan
kürenin meş'al-i tevhidi sönerdi;
Kur'an
duramaz, Nezd-i İlahi'ye dönerdi.
''Dünya
koşuyor'' söz mü? Beraber koşacaktın;
Heyhat,
bütün azmi sen arkanda bıraktın!
Madem
ki uyandın o medid uykulardan,
Bir
parçacık olsun, hadi, hiç yoksa, kımıldan.
Dünya
koşuyorken yolun üstünde yatılmaz;
Davranmayacak
kimse bu meydana atılmaz.
Müstakbeli
bul, sen de koşanlarla bir ol da;
Maziyi,
fakat, yıkmaya kalkışma bu yolda.
Ahlafa
döner, korkarım, eslafa hücumu:
Mazisi
yıkık milletin atisi olur mu?
Ey
yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabaha:
Bir
kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha!
Mehmet
Akif ERSOY
“Kimbilir hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara,
saçların balkonları terk edeli kimbilir
ne kadar olmuştur?
annene göstermeden aşağı akardı saçların
kaç kez eksilip çoğalırsın dişlerini fırçalamayı
ezbere bildiğin günlerde…
Mor bir kedi geceyi sıyırarak geçiyordur
kuyruğunda teneke yıldızlar
düşlerinle buluşurken lanetli aynalarda
söylesene hangi ürkek mevsimi alırsın
gizlice odalara…
Ne gece yer rüşveti ne ben
Söz! Annene söylemem…
Yüzüm
hangi dağa baksam
içinde öfkelerinden habersiz
korkunç atlar gezdiren
bu sessiz , yıldızsız.
Yüzüm
hangi yola çıksam
bu yetim avlusu , bu ateş
bu ağlamaklı şey…
Hiç gürbüz
hiç pembe yanaklı
sayfalarımız olmadı mı bizim?
Biz hiç mavi kalacak bir mevsime
çıkmamış mıydık yorgun yokuşlarından
kışın?
Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini
ne çok severdin,
Nasılsın…
Bugünlerde ben iyi gibiyim
yorgun gri kaideler arasında
hüzünlü bir yeşilim,
Ya sen…
Sen… Nasılsın?
Göğsündeki ağrılar nasıl?
İyi misin?
Ben hangi kelimeye açsam ağzımı
Ben hangi kelimeyi nereye koysam
Bir sonbahar konaklar sesimde.
Ben hangi kelimeyle girsem akşama
Ben hangi kelimeyle nereye gitsem
Yokluğunun renginde depremler düşer boynuma.
Ben hangi yaprağın ince hüznüyüm
Sen hangi sersem haydut…”
Birhan KESKİN
Çocukluğuma geri dönmek istiyorum Allah’ım !
Mümkünse, şu an, lütfen…
Kirlenmiş insanların sahte yüzlerine bakmaktan yoruldum.
Taş olmuş kalplere istemiyorum hiçbir yoluculuk…
Gönlümden vermek gönülden almak tek niyetim…
Ne yazık ki insanların hiçbirinde kalmamış o ruh.
Yalan olmuş sözlerde kaybolmak var
Girdiğin yollarda unutulmak
Çizilen kaderde sıkışmak…
Biliyorum Allah’ım yanmak da var yanılmak da
Ama ben kötü biri değilim bilinsin istiyorum…
Duy beni Allah'ım lütfen duy...!
Çocukluğuma dönmek istiyorum...
Mehpare ÖĞÜT
24 Ekim
Başka bir aşk istemez,
aşkınla çarpar kalbimiz,
Ey Vatan gözyaşların
dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş'enle
gülsün ay, toprak, deniz.
Ey Vatan gözyaşların
dinsin, yetiştik çünkü biz.
Bir güneştin bir
zamanlar, ay kadar kaldındı dün,
Dün bir ay'dın, sislenen
boşlukta yıldızsın bu gün;
Benzin uçmuş bak, ne
rüya'dır, bu akşam gördüğün?
Ey Vatan gözyaşların
dinsin, yetiştik çünkü biz.
Beklesin Türk Oğlu'nun
azminden kuvvet bulmayan,
Sel durur, yangın söner
elbette bir gün Ey Vatan
Süslenir, oynar yarın,
dün ağlayıp matem tutan
Ey Vatan gözyaşların
dinsin, yetiştik çünkü biz.
Cemal EDHEM YEŞİL
Beste: Musa SÜREYYA
Bana Küçükken anlatmadılar hayatı,
Söylemediler bana,
Yaşamak için,
Ayaklarım üzerinde durmak için,
Cambazlık yapmam gerektiğini…
Yaşamak için,
Ayaklarım üzerinde durmak için,
Cambazlık yapmam gerektiğini…
Ben küçücük yüreğimle,
Bir an önce büyümek isterken,
Bir an önce büyümek isterken,
Çıktığım şu hayat yolunda,
Her virajda bir durak,
Her durakta bir engel,
Ve her engelde,
Bir darbe olduğunu,
Ö ğ r e t m e d i l e r …
Ersin Kayışlı