YENİ SABAHLARIN ÇAN SESİ


Güneş ülkesi ütopyası ölmedi yüzyıllardır... ve ölmeyecek bu gidişle...
İnsanlığın gelecek tasavvuru antik çağdan 20. yüzyıla kadar edebiyatta iyimser ütopyalar yaratmıştı. 20. yüzyılın başından itiba­ren ise ütopya karşıtı eserler
(distopyalar) çıktı ortaya...

O güne dek ufkunda yeryüzü cen­netleri hayal eden insanoğlu ilk kez is­tikbalde karanlık bulutlar görmeye başlamıştı.

* * *Tommaso Campanella, ütopyala­rın en ünlüsü sayılan eseri "Güneş Ül­kesi"ni geçen binyılın ortalarında yazdı.

Aydınlık beyinli bu filozofu tarih, in­sanlığın en karanlık çağına elçi tayin etmişti adeta... "Ben doğacak yeni sabahların çan sesiyim" di­yordu.

Avrupa engizisyon ve sefaletin pençesinde kıvranırken, yoksullukla bağnazlığın her buluşmasında olduğu gibi yine ilk hedef "düşünce" olmuştu.

Akademinin ve kitabın lanetlendiği o çağda özgürlük meşalesiyle ayağa kalktı Campanella... Kör inançlara, yerleşik düşüncelere kafa tuttu. Felsefenin din baskısından kurtulma­sı gerektiğini savundu.

Çünkü felsefe aklın ürünüydü, din ise imanın peşindeydi. Bu görüşleri nedeniyle Cizvitlerce sapkın­lık ve büyücülükle suçlandı. O da yoksulları ezen krallara ve işkenceci yobazlara karşı ahaliyi ayaklanmaya çağırdı. Ne var ki ayaklanma başlamadan bastırıldı. Campanella ise kaçmak üzere anlaştığı Türk gemisine binmek üzereyken yakalandı.

Atıldığı hapishanede günlerce korkunç işkenceler gördü, iş­kencecileri onu öldü sanarak bir çukura attılar. Nice sonra dirilip mahkeme huzuruna çıkarıldı. Yargıçlar, savunduğu fi­kirleri nereden öğrendiğini sordular:

"Bunları öğrenmek için sizin içtiğiniz şarapların 10 misli kandil yağı harcadım" diye cevap verdi.

Kiliseye meydan okumak ve halkı ayaklanmaya kışkırtmak suçlarından hapse mahkûm edildi. Ne af istedi, ne insaf... Sadece kâğıt ve kalem...

İnsanlığı yüzyıllar boyu aydınlata­cak "Güneş Ülkesi"ni, karanlığın en koyu zindanlarında yazdı.

"Güneş Ülkesi"ni Türkçe'ye çevi­ren Vedat Günyol'a göre bu ki­tap, "insanoğlunun mutlu bir yaşama kavuşma isteklerinin en temiziyle yazılmış eserle­rin başında gelir."

Burada, günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğü toplum modelini ortaya ko­yar Campanella... Ona göre bütün kötülüklerin ve hak­sızlıkların kaynağı, insanla­rın bencilliği ve mülkiyet hırsıdır. İsa, bütün insanla­rın yeryüzünden ortaklaşa yararlanmalarını istediği hal­de, mal mülk tutkusu töreyi paramparça etmiştir. Oysa "Gü­neş Ülkesi"nde kimse kimsenin hakkını yemez, çünkü herkes havari­ler gibi yiyeceğini ortak sofradan yer... Kita­bın son sözü şudur: "Bizim düzenimiz, havarice bir düzendir, ortak yaşamı zevke değil, karşılıklı saygıya da­yanmaktadır."

"Mutlu bir çağ olduysa eskiden / Niçin olmasın yeni­den..."

* * *

Campanella'nın hapis hayatı 27 yıl sürdü. 1626'da İspanya kralı ölünce serbest kaldı. Üç yıl sonra da "çanın çaldığı yeni sabahları" göremeden öldü.

"Güneş Ülkesi" ölümünden 14 yıl sonra, 1643'te yayım­landı.

İnsanlık, Campanella'nın müjdelediği "eşit, adil ve özgür" bir toplum idealinin çan sesleriyle yüzyıllar boyu koştu durdu düşe kalka...

Bugün çağlar ötesinden kafamızı kaldırıp insanlığın o bü­yük koşusuna baktığımızda kimimiz barışa açılan dev bir kapı görüyoruz, kimimiz ise şiddetin kör kuyusunu... Teleskopları­mız gezegenimizin istikbalinde, kimimize puslu bir gökkube gösteriyor, kimimize rengarenk bir gökkuşağı...

Lakin ışık şurada:

Bunca yüzyılda ne yaparlarsa yapsınlar, bir "güneş ülkesi" tahayyülünü silemediler hafızalarımızdan...

Ebedi barış düşümüzü öldüremediler.

"Altın çağ"da özgür ve adil bir hayat ideali, bütün kıya­met tellalarına rağmen hâlâ yaşıyor... yaşayacak.

insanlık için hiç de az umut değildir bu...

CAN DUNDAR

1 yorum:

  1. Can Dündar ın bu yazısı kadar blog header ın çok güzel...Çok başarılı ve sayfa konseptine çok uygun olmuş arkadaşım.

    YanıtlaSil

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum