“Bir ömrü bir yastıkta paylaşabilirim
İyi ve kötü günde yanında durabilirim
Bu hayatın sonunu senle bitirebilirim
Nedenim çok, çünkü seni çok, çok seviyorum”
SONER ARICA…
Peki ya siz bir ömrünüzü bir yastıkta paylaşabilir misiniz. Acaba mümkün müdür. Niye olmasın diyorsunuz sanki ama benim pek umudum kalmadı böyle bir şeye. Aşkların ve sevginin eskisi gibi yaşanmadığı şu günlerde, sevgiler çabuk tüketilir oldu günümüzde. Gömlek değiştirir gibi yaşanan ilişkilerin olduğu bu devirde, kimin eli kimin cebinde bilinmez oldu. Oysa öylemiymiş eskiden. Sevilince tam sevilir, bir ömür adanırmış sevilene..Şimdi kaçımız adıyoruz değil ömrümüzü, bir günümüzü bile. Arada elbet vardır bir elin parmaklarını geçmeyecek olanlarımız ancak, artık aşk da, sevgide yaşanmıyor eskisi gibi. Her şey yalan dolan, her şey göz boyamaca. Birlikte çıkılan bir yolda, her şeyin toz pembe olduğu, canım, hayatım, aşkım kelimelerinin havada uçuştuğu günler, bir gün gelip de yerini Allah canını alsın, Allah seni kahretsin gibi kelimelere bıraktığında değişecektir aşkın yüzü.. Oysa, sevgi emek ister, sevgi yürek ister. Herkesi ve her şeyi sevemez insan. Ancak gönlü isterse kabul ederse sevebilir ki o yüzden sevilir mi ve geçer mi bir ömür belki otuz, belki elli yıl aynı yastıkta.. Eskileri gözümüzün önüne getirdiğimizde, aralarında anne ve babalarımızın olduğu çiftler, ne mutludur ki, acı tatlı, iyi kötü, yokluk ve varlığın yaşandığı nice günleri atlatıp bugünlere gelmişlerdir. Ve hala birbirlerine karşı bitmeyen bir sevgiyle ama her şeyden önce de saygıyla hala el ele, hala diz dizedirler. Bunca yaşanmışlıklara rağmen, hala aynı yastığa baş koyabilmektedirler. Elbetteki kolay olmamıştır bugünlere gelebilmek ama dedik ya, karşılıklı anlayış ve yanında sevgiyle halledilemeyecek şey yoktur şu dünyada. O yüzdendir ki iyi düşünmek gerekir yastığımızı paylaşacak insanı. Bir sabah kalktığımızda senin ne işin var demek yerine, iyi ki varsın, iyi ki birlikteyiz demek en güzeli olsa gerek..
Bir ömrü bir yastıkta paylaşabileceğimiz insanları hep birlikte bulmak dileklerimle…
Mehpare ÖĞÜT
2007
aminnnn sana da bana da canım
YanıtlaSilNe kadar güzel olur sevdiğimiz kişi ile bir ömrü paylaşmak.Mutluluk ve huzur içinde geçen bir zaman.Çocuklar,torunlar etrafımızda.
YanıtlaSilAllah herkese bir yastıkta kocamak nasip etsin.
Hoşcakalın.
Efendim yazınız oldukça güzel.Ben kendimi şanslı insanlardan addedeyim o zaman.Çünkü öyle güzel ve anlayışlı bir eşim var ki...
YanıtlaSilHer sabah onun sesiyle uyanmak,her sabah onun gözlerinin içindeki ışığı farketmek çok güzel."Allah her geçen gün aramızdaki sevgiyi,saygıyı,sadakati attırsın!" diye dua ediyorum.
Allah herkese böyle bir aşk ve eş nasip eylesin!!!
Bu yazınıza hitaben benim için çok özel olan eşimin bana yazdığı mektubu paylaşmak istedim:) Bence gerçek aşk var bulunması zor olsa da var...
YanıtlaSilTARİF
Konu başlığını garipsiyebilirsin sevgilim. Sana karşı hissettiklerimi ifade edemeyeceğim bir konu. Alışagelmişin ötesinde bir şey. Hani dünyaya ilk gözlerini açtığında, etrafındakiler nasılda sevinir, gülümser, birbirlerine sarılır... Kimileri sevinçten göz yaşlarını tutamaz. Ve bütün bunlar olurken sen etrafına gülücükler atıp, insanların tepkilerine hayretler içinde bakarsın. Alışagelmiş bir durum değildir senin için. Ama insanlar için mutluluğun ta kendisisindir. Agular yapmaya başlarsın, emeklemeler, ilk anne-baba demelerin, ilk taytayların, ilk adımların. Ve bunlar olurken hiç bir şeyin farkında değilsindir. Yavaş yavaş cümleler kurmaya başlarsın. Artık taytay zamanların bitmiş yürüme zamanın gelmiştir. Kısa cümleler içinde hep bir isteklerin olmuştur. Ya karnın acıkmıstır, ya bir yerin ağrıyordur, yada altını pisletmişsindir Ama hep isteklerin olmuştur. Bu böyle uzar gider. Okul hayatı, iş hayatı, arkadaşlıklar, dostluklar...
Kısacası yeni doğan bir bebeğin, doğuşu, büyümesi etrafında ki insanlar için alışagelmiş bir durum, ancak bebek için alışagelmemiş bir durumdur. Benim seni tanımam, seni sevmem, sana aşık olmam, seninle hayatımı paylaşıyor olmam herkese göre alışagelmiş bir durum olabilir. Ancak benim için hiçte öyle değil. Bu durumda anlatacaklarım, rollerin tamamen değiştiğini gösteriyor. Karşılaştığımız ilk gün/günler ! O zamanlar etrafımda ki insanlar alışagelmiş bir çift, alışagelmiş bir birliktelik görüyorlardı. Benim için hiçte öyle değildi. Vermiş olduğum yeni doğmuş bebek tanımlaması gibi. Ben başka dünyadaydım. Ve bir bebeğin cümle kurmaya calısmasının, emeklemesinin, yürümesinin ötesinde AŞKI öğreniyordum. Aşkı öğrendikçe kelime dağarcığımda olmayan, çoğu insanın literatürlerden öğrendiği, oysa ben aşkı öğrendiğimde kalbime vahiy gibi inen o en kısa cümlemi içimden kuruyordum. "seni seviyorum" iki kelime, altı hece. Ve o kısa cümlelerim içinde tek istediğim, senin kısa cümlelerindi.
Görüyorsun değil mi ? Anlattıklarım o kadar karmaşık ki. Konuyla uzaktan yakından alakası yok. Konu tarifsiz mi olmalıydı?
Hayatıma girişin, birlikteliğimiz, nişanımız, düğünümüz, her şeyimiz. Hala ilk günü yaşar gibiyim ve hala ilk gün gibi uzun cümleler kuruyorum. Kısa cümleler tarifsiz.
Bitanecik eşim benim. Bu evren Leyla ile Mecnunu gördü, Ferhat ile Şirini gördü. Ve dilden dile aşkları anlatıldı. Onların anlatılabilecek kadar aşkları var, ömrümün sebebi bizim anlatabilecek kadar küçük değil aşkımız.
"iki kelime, altı hece"
Kocan
--------------------------------
Umarım herkes bir gün diğer yarısını bulur...
sevgiyle kalın