Bahçe kapısından çıkarken ona alaycı bir bakış fırlatmıştı ki, tanımayanlar sanki aralarında yıllardır devam ede gelen bir nefret olduğunu düşünürdü. Halbuki, daha iki gün öncesine kadar sarmaş dolaş, el ele kol kola dolaşanlar onlar değildi. Bir insan bu kadar kısa sürede değişip, böylesine nefret dolabilir miydi acaba ? Sanırım bu sorunun cevabını hiçbir zaman bilemeyecekti. Onunla olabilmek için neleri feda etmemişti ki. Her şeyden ve herkesden önce ailesini terk etmişti. Sonra da en sevdiği arkadaşlarını. Bir zamanlar çevresinde ne kadar çok seveni, arayıp soranı vardı. Oysa şimdi bir telefon sesine bile hasret kalmıştı. Kim için…Günlerce düşünüp durmuştu ama terk edilmesine bir neden bulamamıştı bir türlü. Aldatmış mıydı hayır, yalan mı söylemişti hayır, o zaman neydi. Acaba onu ihmal mi ettim diye düşündüğü bir sırada, günlerdir çalmasını beklediği telefonunun sesi evin içinde yankılanır olmuştu. Biraz endişe, biraz korku ve en çok da meraklanarak açtı telefonunu. Karşıda ki ses ağlıyordu.
-“Alo” dedi.
-“Kimsiniz” ?
-Benim aşkım, ben Derya. Seni çok özledim. Ne olur beni affet. Seni görmek istiyorum…
Donup kalmıştı öylece. Günlerdir onu düşünerekten kahrolmuştu. Ancak içinde bir şeylerin öldüğünü, ona karşı eski duygularının yok olduğunu anlamıştı. Artık onun için sıradan bir insandan farksızdı. Gurur mu yapıyordu terk edildiği için, hayır bu gurur değildi. Eğer bir insan gerçekten seviyorsa ve onun için her şeyi ve herkesi terk edebiliyorsa eğer, gururdan bahsetmek yersizdi. Sadece içinde ona karşı beslediği tüm duygular yerini başka duygulara terk etmişti. Günlerdir onsuz yaşamaya alışmıştı, bundan sonra da yaşayabilirdi. Eskiden hep sevdiğimden ayrılsam yaşayamam asla diyen o değilmiş gibi, yaşıyordu işte. Yaşanıyormuş demek.
Tüm düşüncelerinden sıyrılarak, telefonda ki sese geri döndü. Ağlıyordu, yalvarıyordu. Eğer yanı başında olsa ayaklarına bile kapanabilirdi.
Artık ona karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Bir zamanlar deli gibi sevdiğinden şimdi ölesiye nefret ediyordu. Gözünde bir pul kadar bile değeri kalmamıştı. Dönüşü olmayan bir yoldaydı ikisi de ve o yol sadece tek kişilikti.
Söyleyeceği kelimeleri kafasında kurarak, yan yana düzgün cümleler kurmaya çalışarak yüreğindeki nefretle onu en derinden vurmak istiyordu. Günlerce çektiği acı onun sevgisini yok etmişti. Telefonun ahizesini daha sıkı kavrayarak;
-Derya’mı, ben böyle birini tanımıyorum. Kimsiniz, neden beni rahatsız ediyorsunuz.
Kadın ağlayan sesiyle, “Ben Derya, nasıl olur da tanımıyorum diyebilirsin !”
-Bayan canımı sıkıyorsunuz, insan tanımadığı birini tanıyormuş gibi davranabilir mi ?
-“Hafızanımı kaybettin aşkım. Daha düne kadar biz seninle birbirine aşık iki deli sevgiliydik. Sen bensiz, ben sensiz yapamazdık, nasıl unutursun”.
-Bakın bayan ben hayatımda bir tane Derya tanıdım O’da beni hiçbir şey söylemeden terk edip gitti. Onu bu kadar sevmeme rağmen beni yalnız bıraktı, O güzel biriydi, akıllıydı, bana tapardı, beni severdi yani en azından ben sevdiğini düşünmüştüm. Ama tüm bunlara rağmen O yalancı biriydi, yalancı bir dilberdi, bir yılan gibi beni sokan. Zehirini yüreğime akıtıp giden. Şimdi lütfen beni daha fazla rahatsız edip de, acımı deşmeyin. Ve bir daha beni aramayın, yolda görseniz dahi yabancı biri gibi davranın. Çünkü ben öyle yapacağım.
Umarım ki bir gün siz de, terk edilmek acısını tatmak zorunda kalmazsınız. Eğer kalırsanız beni hatırlayın ve şunu asla unutmayın. Zaman her şeyi unutturur, bir tek terk edenleri unutturmaz. O kalbinizin bir yerinde derinliklerinde mutlaka ama mutlaka yaşayacaktır…
Mehpare ÖĞÜT
2007
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum