GUİDO CAVALCANTİ



Guido Cavalcanti (d. 1255, Floransa - ö. 29 Ağustos 1300, Floransa), İtalyan şair. Dolce Stil Nuovo (Tatlı Yeni Üslup) akımının önde gelen şairlerindendir.
Günümüze 52 şiiri ulaşmıştır. 13. yüzyıl İtalyan Edebiyatının Dante'den sonra en önemli şairi kabul edilir.








YAŞAMI

Cavalcanti'nin doğduğu Floransa şehrini gösteren bir 15. yüzyıl tahta kalıp baskısı


Guido Cavalcanti (y. 1255-1300), Floransalı varlıklı, seçkin ve siyasal açıdan etkili bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi; Ortaçağ İtalyan siyasetindeki katı Guelfo-Ghibellino kutuplaşması, yaşamını belirleyen en önemli etmenlerden biri oldu. 1260 yılındaki Montaperti yenilgisi üzerine, önde gelen Guelfolar (bu arada Guido’nun babası Cavalcante de' Cavalcanti) Floransa’dan sürüldü; 1266’da imparatorluk güçleri Benevento’da bozguna uğrayınca, bu kez Ghibellinolar Floransa’dan sürüldü. Yeni bir hükümet kuran Guelfolar, kısmen evlilikler aracılığıyla, karşıt grupları uzlaştırma işini üstlendiler; Cavalcanti'nin 1267’de, ünlü Ghibellino önderi Farinata degli Uberti’nin (ö. 1264) kızı Beatrice'yle evlenmesi bu çabanın bir sonucudur. Nüfus kayıtlarından, Beatrice’nin Tancia ve Andrea adlarında iki çocuk dünyaya getirdiği biliniyor. Cavalcanti, 1284 yılında, tarihçi Dino Compagni ve Brunetto Latini’nin de yer aldığı Floransa Komünü Genel Meclisi üyeliğine atandı.
13. yüzyılın sonunda Guelfolar da iki karşıt gruba ayrıldılar: Ghibellinolarla ittifaka giden Beyaz Guelfolar ile yayılmacı papalık politikasını destekleyen Siyah Guelfolar. Compagni’nin anlattığı bir olay, bu karşıtlığın ilginç bir örneğini oluşturur:
Guido Cavalcanti, Ortaçağ’ın ünlü hac merkezlerinden İspanya’daki Santiago de Compostela’ya giderken, karşıt gruptan Donati onu öldürtmeye kalkışır, ama başarılı olamaz. Floransa’ya dönüşünde olayı öğrenen Cavalcanti, yolda karşılaştığı Donati’ye elindeki kargıyı fırlatır, ancak isabet ettiremez; bunun üzerine çıkan kavgada elinden yaralanır.

Fortezza_di_Sarzana.
Cavalcanti'nin sürgüne gönderildiği Liguria bölgesindeki Sarzana kasabasının kalesi

Guido’nun hac yolculuğunu yarıda bırakarak Nîmes’de noktaladığı ve Toulouse’da bir süre geçirdiği (29 ve 30 nolu şiirler) hemen hemen kesindir; şiirlerinden Toulouse’da La Daurade kilisesine gittiği ve Mandetta adını verdiği soylu bir kadınla ilişki kurduğu sonucu çıkar. 1300 yılında Siyahlar ile Beyazlar arasındaki bir çatışma, iki grubun önde gelenlerinin sürülmesiyle sonuçlanır, Guido Cavalcanti’nin de aralarında bulunduğu bir grup Floransalı, Sarzana’ya sürülür; sürgüne gönderilenler, kısa bir süre sonra, bulundukları yerin sağlıksız olması nedeniyle geri çağrılırlar. Guido, Sarzana’dan hasta döner; olasılıkla orada yakalandığı bir hastalıktan ötürü bir süre sonra (29 Ağustos 1300) yaşamını yitirir. Gerek çağdaşları, gerek sonraki kuşaklar, Cavalcanti’den hırslı, ancak büyük entelektüel yetenekleri olan bir insan olarak söz ederler.
Dino Compagni’ye göre:
“Nazik ve cesur, ancak başkalarını hor gören, yalnız ve kendini çalışmaya vermiş” bir kişidir. Giovanni Villani’ye göre:
“Aşırı duyarlı ve kolay öfkelenen birisi olmakla birlikte, bir filozof olarak birçok konuda başarılı bir insan”dır. Boccaccio'ya göre (Decameron’da):
“Dünyadaki en iyi mantıkçılardan biri, en iyi doğa filozofu, . . . seçkin, saygılı, güzel konuşan bir insan”dır.




ŞİİRİNİN KÖKLERİ



Cavalcanti şiirinin üç ana kaynağı olduğu söylenebilir:

Ortaçağ Provans Şiiri
Sicilya Okulu
Dolce Stil Nuovo
Şiirinin Özellikleri

AŞK
Cavalcanti’nin şiirlerinin önemli bir bölümü aşk hakkındadır: Aşkın gizemli başlayışı, yüceltilişi, yarattığı çeşitli ruh halleri ve yol açtığı acı çekiş ile yakınma. Bu niteliğiyle Cavalcanti’nin şiirleri, Ortaçağ Provans Şiiri'ne özgü büyük konu çeşitliliğinin kapsamının daraltılmasını gösterir; bu, öteki Tatlı Yeni Üslup şairleri üzerinde etkisini göstermiş, daha sonra Petrarca ve onun izinden giden sayısız şair, şiirlerinde aşk konusunu işlemeye devam etmiştir. Cavalcanti’nin günümüze ulaşan şiirlerinde de farklı temaları içerenleri olmakla birlikte, yapıtın temelini aşk hakkındaki şiirler oluşturur. İlk dört şiirine bakacak olursak, Cavalcanti'nin aşka yaklaşımını açıkça görebiliriz: Güzel bir kadın belirir; şair bunun yarattığı hayranlık, şaşkınlık ve coşkuyu dile getirir. Ne var ki, bu hayranlık yerini derin düşünmeye (contemplatio) bırakır; deneyimin yerini düşünme, kuşku, yeni bir niteliğe bürünen duygu-heyecanlar alır. Cavalcanti’yi asıl ilgilendiren, aşkın neden olduğu çeşitli ruh halleridir: Karşılık görme umudu, yakarma, değersizlik duygusu (acı çekme, umutsuzluk), kuşkucu bir yaklaşım ve neredeyse bilimsel bir gözlemcinin incelediği nesneye olan uzaklığı.

DÜŞÜNSEL ARKA PLAN






Cavalcanti şiirinin düşünsel kaynakları arasında, büyük bir olasılıkla Galenos’un tıp konusundaki görüşleri, Arap kültürü, klasik mitlerle karakterler ve Andreas Capellanus’un saraylı aşkı kavramının manifestosu kabul edilen De Amore'si (Aşk Üzerine) vardır. Keza, şiirlerinde sıkça rastladığımız tin (spirito) ya da küçük tin / tincik (spiritello) kavramı, Aristoteles’ten ve zihin-beden etkileşimini, dışsal dünyaya ilişkin algılamaların nasıl içselleştirildiğini açıklamaya çalışan Ortaçağ tıp fizyolojisinden alınmıştır.

KALP İLE GÖZ
Cavalcanti şiirinde aşkla ilgili iki temel organın, kalp ile gözün merkezi bir yeri vardır:

İlk olarak, imgenin göze doğrudan çarpması gelir.
Sonra, imgeyi algılama ve üzerinde düşünme şeklindeki psikolojik-fizyolojik süreç.
Cavalcanti, aşkın özünü keşfetmek amacıyla, aşk deneyimini, âşık olma adını verdiğimiz o gizemli anda askıda tutuyor gibidir. Araştırdığı gizemlerden biri, bu sürecin nasıl kaçınılmaz olarak beden ile ruhu işin içine kattığı, görülen fiziksel imgenin nasıl zihinsel bir imgeye dönüştüğü, bir varlığın nasıl bir arzu nesnesi haline geldiğidir. Daha sonraki Petrarca tarzında, güzel imgenin doğrudan gözlerden geçip, kalpteki yerini bulmasıyla, süreç hızlandırılıp basitleştirilmiş olacaktır. Buna karşılık, Cavalcanti âşık olma sürecindeki her evreyi tek tek ele alır, inceden inceye işler.

"Donna me prega" Şiiri
Cavalcanti şiirlerinin modern basımlarındaki 27 nolu şiir, genellikle Donna me prega ("Kadınım emrettiği için bana") olarak bilinen canzone'dir. Şiir şu dizelerle başlar:
Kadınım emrettiği için bana, bir ârazdan
söz edeceğim, çoğu zaman dizginlenemez o,
ve öyle yücedir ki aşk derler adına:
inkâr eden, hakikatini hissedebilse!

Bu dizeler, bir bakıma, şiirin konusunu da açıklar: Aşkın ne olduğu. Cavalcanti'nin şiirinde bu temayı şu sekiz soru çerçevesinde irdelediği söylenebilir:

Aşkın nerede bulunduğu
Aşkı kimin var ettiği
Aşkın “erdeminin” ne olduğu
Aşkın “gücünün” ne olduğu
Aşkın “özünün” ne olduğu
Aşkın “etkilerinin” veya “hareketlerinin” ne olduğu
Aşkın verdiği zevkin ne olduğu
Aşkın görünüp görünemeyeceği

Decameron'un Bir Öyküsünde Cavalcanti
Boccaccio'nun Decameron'undaki öykülerden birinde (6. Gün, 9. Öykü) Cavalcanti’den söz edilir. Calvino'nun Amerika Dersleri'nde belirttiği gibi, Boccaccio şairi bize, "bir kilisenin önündeki mermer mezarlar arasında dolaşan, derin düşüncelere dalmış, ağırbaşlı bir filozof olarak sunar. Floransa’nın zengin ve şık gençleri atlarıyla şehirde dolaşıyor, kendilerine hep yeni davet imkânları yaratma peşinde, toplu halde bir eğlenceden ötekine gidiyorlardı. Bu gençler, Cavalcanti’den pek hoşlanmıyorlardı; çünkü zengin ve zarif bir kişi olmasına karşın, onlarla yiyip içip eğlenmeyi asla kabul etmiyordu. Ondan hoşlanmamalarının ikinci bir nedeni de, gizemli felsefesinin tanrıtanımaz olduğu yolundaki kuşkulardı":


Cavalcanti ile neşeli ya da savurgan çete olarak bilinen soylu, varlıklı, "şamatacı" gençler (Decameron'un Cavalcanti'den söz eden öyküsünü gösteren 15. yüzyıl minyatürü)

Şimdi, bir gün Guido, Orto San Michele’den yola çıkıp, Corso degli Adimari’den geçerek San Giovanni’ye kadar geldi; bugün Santa Reparata’da bulunan büyük mermer lahitlerin ve San Giovanni civarındaki başka birçok mezarın arasından geçtiği için, sık sık bu yoldan yürürdü. Guido, orada dikili duran porfir sütunlar, lahitler ve San Giovanni’nin kilitli kapısı arasında dolaşırken, Messer Betto ve arkadaşları atlarına binmiş, Santa Reparata Meydanı’ndan geçiyorlardı. Guido’yu o mezarların arasında görünce: “Gidip şuna haddini bildirelim,” dediler. Ve atlarını mahmuzlayıp, daha Guido ne olup bittiğini anlamadan, şaka yollu bir saldırıyla yanında bitiverdiler. “Guido, grubumuza katılmayı reddediyorsun; iyi güzel de, Tanrı’nın var olmadığını kanıtladığında, eline ne geçecek?” dediler. Guido çevresinin sarıldığını görünce, hemen karşılık verdi: “Beyler, kendi evinizde istediğinizi söyleyebilirsiniz bana.” Sonra elini o yüksek mezar taşlarından birine dayadı, çok hafif olduğu için, bir sıçrayışta kendini öteki tarafa attı, ellerinden kurtulup kendi yoluna gitti.
Gene Calvino yukarıda sözünü ettiğimiz yapıtında, buradaki jesti Cavalcanti'nin İbn Rüştçü felsefesine bağlar; Cavalcanti, gençlere şöyle demek istiyor gibidir:
Bireysel ruh, evrensel anlığın bir parçasıdır: Mezarlar sizin evinizdir, benim değil, çünkü zihnin düşünme yetisiyle evrensel düşünceye ulaşan kişi, bedensel ölümü aşmış demektir.




Wikipedia'ya sonsuz teşekkürlerimle...


1 yorum:

  1. Blogcular olarak el ele vererek bir ziyaret kanpanyası başlattık.GÖZDE BİRSÖZ ÇOCUK YUVASI organizasyonunu başlatmış bulunuyoruz. GÖZDE BİRSÖZ ÇOCUK YUVASI ziyaretimizde sizleride aramızda görmekten mutluluk duyarız.İlgili bloga www.bireluzat.com adresinden ulaşabilirsiniz. İlgilerinize Tsk ederim. www.bireluzat.com

    YanıtlaSil

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum