Sevdanla göz yaşımı sildin, hüzünlerimin selleri bitti
Çılgın bir mevsim geçti içimden, seninle bahar geldi
Fallar açtım yaşanmamışlıklara, gözlerim seni sevdi
Tenin düşecek sularıma, seninle bütün renklerim mavi
Sevdanın molalarından toparlanınca anıların kilimini silkeleyerek katlarız gönül dertlerimizi. Yine aynı yöne, aynı uzaklara mahmuzlarız aşkın kervanlarını. Günleri yudumladığımız mataralara kurumuş dudaklarımızı sürerken sevginin türküleriyle yankımızı dinleriz dağlarda. Adımlarımız yorgun düşer, gün geceye geçer, yaşamak gül dudaklım, işte böylesine coşkulu, böylesine isimlendirilememiş tortulu bir keder.
Sığ sulara kırılı yaşam rotasıyla hüzünlü gecelerin gelgitleriyle kabarır yürek. Sevdanın enlem boylarında bir kız denizi izlerken avuçlarından şiirler döker köpüklü sulara. Denizin öfkesine göz kırpar bulutların ardına saklanan güneş. Kurumuş kayalar ıslanır o an, kızın yüreğine değer dalga, savrulur rüzgârla saçları ve o güneş düşer saçlarına, dudaklarına yayılırken mutlu bir gülüş.
O uzak şehirde, sevdanın oturduğu sedirde ben adımlarımı sürüdüm, günün birinde. Gecenin ağlayış karelerine şiir sürdüm. Bildik bir türküde ağıtlara yaslanıp seninle katladım gönül mendilimi. Yasla göğsüme başını, izdüşümü düşünce baharların yüreğimize uykulardan uyanalım birlikte. Çiçeklerin ve böceklerin ilkyaz defilelerini izleyelim seninle. Yıkılsın içimizdeki utanç kaleleri. Şarkılarla, şiirlerle geçelim yıllar sürse de seninle aşk şehirlerini.
Titreyen bedenine evrenin bütün bahar dallarını sererek güneş gözlerine yorgun umutlarımı sunayım, sen şarkılardan fallar açarken. Zemherileri kovayım keşfedilmemiş ülkenden. Yıldız düşünüşlerini, ay gülüşlerini adres gibi aşkın sokağına asayım. Kıvrıla kıvrıla sokul sevmekten sanık yüreğimin hücrelerine. Eteklerinin yeliyle sürükle beni sevişmelerimizle çoğalan gece yarılarına.
Yüreğinin zarflarına koyduğun unutulmuş ve firari yaşanmışlıklarını ışığıma sür, sırtıma yapışan terli gömleğim ol. Bir gün gelecek silinecek içindeki korku ve yüzün olacak yurdum. Tenin düşecek sularıma, acılarla olgunlaşan ruhuma yağmurların yağacak, toprağına çiyler gibi düşecek ve tükenmiş yarınlarına bugünler ekeceğim. Sokulup akşamların koynuna muştulu baharlara koşacağız seninle.
Yangın mevsimidir sevda, ne bahar tanır, ne de kış. Şakaklarındaki gümbürtülerle göklere tırmanan, yıldızları avuçlayan deli bir sarmaşıktır. Gözlerindeki ışıkla mevsimler indi toprağıma. Günlerdir en deli mavilerde özlemler ekiyordum evrene ben. Gül bakışlarındaki sorguları aşıp ruhuma sığınıyorum, saçlarının tellerine şiir asıyor, yokluğunun gelgitlerini yine özleminle aşıyorum.
Günü çekerken balıkçılar ağlardan, ben aydınlık gülüşlerine gözlerimi aralardım. İki yabancı gözdük birbirimize, ama sözlerimiz tanıdıktı yaralı yüreklerimizce. Bütün perdelerini çekerdik sonra kocamış kentlerin birbirimizi anlamak isterdik. Denizlere atardık sevginin ağlarını geceye birlikte. Kahkahalar atarak geri dönerdik, en çok hoşçakalı sevmezdi, denizle birlikte köpürür, yemin gibi imkânsızlığa söverdik.
Bir gün, eksik yaşadığım ne varsa, ne varsa sensiz sokaklarda rastlanmamış seninle tamlanacak. Kapalı avuçlarımdan yalnızlığımı alacak, aşkın tuzlu gömleğini üzerimden çıkaracaksın. Sesinin kalbime dokunduğu her yerde molalara duracak, ateşi öpen dudaklarımla seni kazıyacağım içime. Yaşanmamış, yaşamamış taraflarımdan sana ait sözcüklerimi çağlayan ırmaklarına dökecek, atlas yüreğindeki gamzeleri sevdamla okşayacağım.
Dağ sularıyla yıkanmış gövdemin çelik kanatlarına tutunarak okşa yıllara meydan okuyan saçlarımı. Şiirlerimden sevdalarımı sıyır, avuçla en kızgın sancılarımı. Gecemin kandillerini üfle, ayır düş yorgunu ağrılarımı. Tüm bunlardan sonra ver bana öfkeli arzularını, yaza çevir kışlarımı, sonra istersen zapt et en anlamsız başkaldırılarımı. Biz çözüldükçe yeşil denizler aksın içimizden. Kızılcık şerbetleri iç kana kana ozan yüreğimden. Sebepsiz ayrılıkların kentlerini yakalım, sevda limanlarındaki bütün gemilerin demirlerini sulardan aşkımızla çekelim.
Selahattin YETGİN
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum