AY KISKANIRDI GÜLÜŞLERİNİ


Sürdükçe kendi izimizi, dökülürüz bizler yaşamın çamurlu denizine
Yürek bohçamızdaki iksirli bir yaşamın tuzlarını sileriz mendilimize
Çıkarırız ömrümüzün yaşanmamış karelerinden sevisiz günlerce
Katık ederiz gümüşleri silinmiş an’ları bir gün, yangın gülüşlerimize

Ne zaman yokluğunun sancılarına yüz sürsem, ne zaman gidişinin ardından kendi imparatorluğumdaki bahçelere dalsam, hep aynı düşünüşün, kendime iç döküşün mahzenlerine kilitliyorum bedenimi. Üzerime çöreklenen yedi başlı bir ejderhanın kollarına atlıyor, üzünçlü müziklerin, hüzünlü şarkıların yollarına vuruyorum kendimi.

Evet bebeğim, yine gidişinin ardından akrep ve yelkovan turunu tamamlamakta şimdi. Hayal tarlalarında bir başıma, yalnız kendi gölgemi peşime takarak yürüyorum ardından. Gülen gözlerinin zemheri iklimlerine yürüdükçe ay çıkıyor karşıma, ışıltılı bir gecenin tam orta yerinde yüzüme çarpacak denizler arıyorum. Zaman kayıyor avuçlarımdan, tükenen bir mumcasına ışığım olan gözlerini adımlıyorum.

Az önce yanımdayken, az önce mutluluğun en deli adamıyken ben, ne çabuk gittin, bilmiyorum. Bizi bizden her an uzak tutmaya çalışan an’ları hapsedemediğimiz zaman kapsülünde, güzelliğinin düş labirentlerinde sensizliğimle bir başınayım şimdi. Kulağımda dans eden eski medeniyet çalgılarıyla avuçluyorum gölgeni, sarılıyorum hayaline ve özlüyorum her zamankinden daha fazla seni.

Seni özlemenin, yüreğimdeki sıkıntıları kendime yöneltmenin zamanı şimdi. Çalan bir kapı ziline çağırıp beni, düşünüşlere atıyorsun seven yüreğimi. Az sonra bir başka sevdiğin tutacak terli avuçlarını ve belki de öpecek gül dudaklarından sevdiğimi. Az sonra hak edilmiş bir sevginin suları basacak ülkelerimi. Ben seni özlemekten, ben seni delicesine sevmekten ve ben senli düşlerimin sızılı kıyılarında yürüyerek yine seni arayacak, gülen gözlerine vurgun olduğum şiir gözlümü bekleyeceğim.

Yeni bir dünyanın en uzak ucunda berelenmiş yüreklerimizle çoğalabilir miyiz seninle? Kayıp kentlerimizi ararken, içimizdeki deli sevdaların büyük dalgalarıyla boğuşabilecek miyiz seninle? Sancıları kıyılarımıza taşıyan yıldız düşünüşlerimizin sorgularını çözmeden, yaşama ne pahasına olursa olsun gecikmeden, bütün gam sızılarıyla yüreğimizi delmeden yaşayabilir miyiz gülüm?

Yaşamdır özlemin saçaklarından dökülen zamansız yağmur. Ruhumuzun yolculukları mola verdiğinde kendi özümüze döner, kendi parklarımızda kahkahalara durarız bir başka anda. Kendimize dönüştür aslında eylemimiz, sonsuz bir ateşte böylesine terlememiz geçicidir, gülümüz solgun, özlemimiz delicidir. Susar sözcükler, biter öpücükler, titrek bir yürekte saatler gerçekçidir. Beklenen gelmez, aşk dövmeli bir kalp süzgecidir.

Gecenin perdesini çek karanlığıma, gözlerime vursun slüetin. Işıklarını kapat yorgun bir günün, ruhuma dolsun mırıltın. Sür ihtiras kremlerini bedenine uzaktaki sevdalın huzur bulsun. Kokla düşlerimi sonra, perde düşsün, ışık yansın, bedenim alev alsın. Bir inleyiş ol avuçlarımda sarılışlarınla gülüm, gece içime, sen şiirime, özlemin türküme sokulsun. Seni seviyorum, bu gece her zamankinden farklı sabahı sarsın.

Ay bölünmüş özlemin sancısından gülüm, gördün mü? Çoban yıldızı sevdalı türküler söylüyor geceye, duydun mu? Çek perdeni, üfle dumanını gökyüzüne, arala göz kapaklarını, yoksa uyudun mu? Bir şiir oldum bu gece de sana bir tanem, içinde aşkın var, söyle mutlu oldun mu?

Su dökülüşleriyle dolup içine yemyeşil baharlarım oldun benim, varlığın yadsınamaz tek gerçeğim. Seninle bütün, seninle güçlü bir mevsimin içinde ölmeyeceğim. Gülen gözlerinin ve seven yüreğinin imparatorluklarında tüm yaşayanlara bu kutsal sevdayı ayet gibi ezberleteceğim. En güzel yeşil biçsem gözlerine, dumana sarılır tüm ormanlar. En ulu dağlar yıkılır üzerime. En ölümsüz sevdasın bende, ölüm ne ki gülüm, yaşamak varken senin yüreğinde.

Dağılmış bir ruha saraylar yapsan, evrenin en sessiz müziklerini sunsan da, gönül bildiğini okur. Çıra yanar, isi kalır, söz tüter acısı kalır, aşk yakar, yaktıkça içimizde sancısı kalır. Gül sürüp ruhuna mis gibi bir gecede alsan beni koynuna. Ölüm gelse ne çıkar, sana ibadetim varken, ellerine kapandım işte, güzelliğinin şanına layık saraylarında beni istersen kölen et.

Unutma ki, her insan kendi yoluna gider bir gün. Her insan sonu görünmeyen bir korkaklığın bağışlanmaz suretlerine bakarak gülümser deklanşöre. Her gece uykulara sarıldığımız bu gelgitli denizlerde ayrılık sürdüğümüz mendillere gözyaşlarımızı silerken, her şafakta kaybolmuş dünlerin sarhoşluğuyla yazıtlar ararız kendi gömütlüklerimizde. Zemherilerle donatılı bir ovadır yine de aşk, dermansız dertlerimizin kucağında hoyratça sallar bizi.

Zamanla tükenecek bizim de direncimiz. Cesarete kapalı tutukevlerimizde çorak sevgilerin tabutlarını saracağız seven yüreklerimizle. Anılar kıvranacak avuçlarımızda, içimize sızı oturacak ve çocuk yalnızlığımızın dalları arasından bakacağız güneşe. Yüzümüzün birbirinden ayrıldığı yerde sevdanın en eski şarkılarını dinleyerek çoğalacak, gülüşlerimizin karşı çıkılmaz büyüsüyle birbirimizi anlayacağız. Çünkü ben, yüreğindeki bütün güzelliklere, gönlündeki en bilinmez gizlere sevgimi borçluyum hala.

Selahattin YETGİN


0 Comments:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum