SERÇE


Serçe çok küçük bir kuştur bildiğiniz gibi…Ürkektir, sürekli etrafını gözetlemek, kollamak zorundadır…Çelimsiz vücudunun, her canlıya anında yem olabileceğinin farkındadır…Buna rağmen yine de öter cik cik diye…Sevgi nağmeleri sunar tutunduğu incecik dal üzerinde…Diğer serçeler de eşlik ederler bu nağmelere…Hep birlikte, bir o ağacın dalına, bir bu ağacın dalına konarlar…

İçi su dolu küçük iki testi, bahçemizde onlar için bekletiliyor…Gelsinler sularını içsinler diye…Öyle güzel bir manzara oluşturuyor ki onların su içerken çıkardıkları seslere, eşlik amaçlı kanat çırpmaları…Ben izlerken, onlar su içerken aramızda oluşan manevi bağ, sevgiden başka ne olabilir?..

Geçen gün, o serçelerden birini bir kedinin ağzında gördüm…Hareketsiz duruyordu…Kedi mutlu, yuvasındaki yavrularına taşıyordu onu…Acıdım serçeye…Yavrularına yiyecek olarak serçeyi götüren kediye de kızamadım…Ne yapsın o da bir anne idi!..Yavrularını beslemek zorunda olan bir anne!..İşte o andan itibaren kedi ile benim aramda oluşan manevi bağın adı da sevgidir öyle değil mi?..

Sevgi çok yüce ve aynı zamanda çok karmaşık bir duygu…Çeşit çeşit aynı zamanda…Anne sevgisi, kardeş sevgisi, arkadaş sevgisi, evlat sevgisi, dede ve büyük anne sevgisi, torun sevgisi, vatan sevgisi, bayrak sevgisi, hayvan sevgisi, doğa sevgisi vb. sevgiler, birbirlerinden elma, armut gibi farklıdırlar…Birinin diğerine benzer yönleri vardır; ama asla onun aynısı değildir…”Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?..” sorusu hep sorulur çocuklara nedense…Sanki iki sevgi benzer de birini tercih etmesi gerekir gibi…Oysa anne sevgisi ve baba sevgisi farklı iki sevgidir, karşılaştırılamaz…

Bir sokak köpeğini tekmeleyen bir kişi ile onu seven, gerekirse besleyen arasında ne büyük bir bakış açısı farkı vardır…Sevgi, yüreğinizde yuvalanmışsa, doğa da tüm canlılar da muhteşem görülür size…Şurası bir gerçek ki sevgi, yüreğinizi ne oranda işgal ediyorsa, siz de o oranda insan oluyorsunuz…Gerçek insani özelliklere ancak o sayede ulaşıyorsunuz…Sevgi, yaşama sevincinizin harcıdır…Sevgi, paylaştıkça çoğalan bir özelliktedir…

Güneşin batışı ve doğuşu sevgi dolu yürekleri titretir adeta…Kızıllığın mavi ile yer değiştirmesi ve bunu yaparken güneşin raksederek dağların arasından süzülüşü ve kayboluşu, ne kadar güzeldir…Mardin’de Mezopotamya manzaralı güneşin doğuşu, Ayvalık Şeytan Sofrası’nda güneşin batışı doğa harikasıdır…Bu manevi hazzın adı sevgiden başka ne olabilir?.. Manavgat Şelalesi’nin gürül gürül akışına, denizin orta yerinde karadan uzak lacivert denize ve Karadeniz’de Kaçkar dağlarının yamaçlarında açan renk renk kır çiçeklerine duyulan duygunun adı da sevgidir…Üzerlerine düşen çiğler ise sevginin birer busesidir adeta…

Kan akıtan caniler ne kadar zavallıdır…Kin, nefret, intikam, hırs ile yüreklerini doldurup sevgiye yer bırakmayanlar, şeklen insandır…Ruh inceliği olmayan, kabadayılık, maçoluk davranış biçimini benimseyen, acımasız, gaddar, kendinden başkasını düşünmeyen, bencil insanların sevgisiz yürekleri birer kan pompalayıcıdır sadece…Evet! Sadece birer kan pompalayıcı…

Sevgi çiçekleri, rengarenk açmaya devam edelim…Bu sayfa hepimizin…Yüreklerimizdeki sevgileri kar topu gibi büyütelim…Tomurcuklarımız olan arkadaşlarımızı grubumuza ekleyelim…Çiçek tarlasına dönsün sayfamız!..

Budha diyor ki: “İçinde sevgi barındıran için, bütün dünya tek bir ailedir…”


Asım ERDOĞAN

0 Comments: