ŞARKILARLA YAŞAMDA BİR GEZİ

Bir şarkı kitabım var benim, içinde şarkı sözlerinin olduğu…Çok severim, zaman zaman şarkılarla haşır neşir olurum…Doyumsuz aşklar, karşılıksız sevgiler, övgüler, yergiler, özlemler, sitemler, kızgınlıklar, mutluluklar, ayrılıklar, vedalar vb. serenad eder o şarkı sözlerinde…Gözyaşı ile kahkaha iç içedir…Yaşamın her damlası ılık ılık akmıştır şarkı sözlerine…Zaman içinde değişen, başkalaşan, hatta basitleşen şarkı sözlerine inat, bir abide gibi durur onlar…Hüznü de neşeyi de öyle bir aktarırlar ki yüreklere, etkilenir göz yaşı döker ya da pür neşe oluruz…Bestelenmiş halleri, daha bir yürek yakıcıdır…Mırıldandıkça şarkıları, rahatlarız…Huzur doldurur yorgun yüreklerimizi…Fasıllı bir akşam yemeğinde kim mutlu olmaz ki?..Müzik eşliğinde hep beraber söylediğimiz şarkılar, bizim yaşamımızın bir özeti değil midir?...Evet yaşamımızın bir özetidir fasıl geceleri…Çocukluğumuzun, gençliğimizin, aşklarımızın, yalnızlıklarımızın, ayrılıklarımızın, acılarımızın, sevinçlerimizin bir film şeriti gibi akıp gittiğini fark ederiz hepimiz…Onun için çok mutlu oluruz…Onun için özleriz fasıl gecelerini…

“Bir bahar akşamı rastladım size/Sevinçli bir telaş içindeydiniz…/Derinden bakınca gözlerinize/Neden başınızı öne eğdiniz!..”şarkısı, ne kadar incedir, naiftir…Derinden bakış ve utanış ancak bu kadar güzel anlatılabilir…Suat Yener’in anlatımıyla bu şarkının öyküsü şöyledir:” Fuat Edip, 19-20 yaşlarında iken rüyasında çok güzel bir kız görür… O gördüğü kıza gönlünü kaptırır… Yıllarca o kızı bulma hayaliyle yanıp tutuşur; fakat bulamaz… Ailesi ona baskı kurar ve zorla evlendirilir…Bir bahar akşamı Fuat Edip'in yolu, Acıbadem'deki Çamlıca Kız Lisesi'nin önünden geçer… Okul zili çalmış ve öğrenciler evlerine gitmek üzere dağılmaktadır... Tam bu sırada Fuat Edip'in gözüne bir kız ilişir… Bu kız, yıllar önce rüyasında gördüğü kızdır… Şair, adeta donakalır, kendinden geçer… Onun bu halini fark eden öğrenci de mahcubiyetten boynunu eğer… Fuat Edip, artık yaşlanmış haliyle kıza bakar kalır… Artık her şey için çok geçtir… Adeta beyninden vurulmuş bir halde yoluna devam ederken o bilinen mısraları mırıldar:"İçimde uyanan eski bir arzu/Dedi ki yıllarca aradığın bu/Şimdi soruyorum büküp boynumu/Daha önceleri neredeydiniz?..” Etkileyici bir öykü…Aslında hepimizin yaşamından bir kesit!...Şarkıların diline ilgi duymamızın önemli bir nedeni de bu değil mi?..

“Ada sahillerinde bekliyorum/Her zaman yollarını gözlüyorum/Yarim seni seviyor, istiyorum/Beni Şâd et Şadiye’m başın için…” diye başlayan hareketli şarkıyı da bilirsiniz!..Fasıllarda hep söylenir…Kimdir bu bekleyen?..Şadiye kim?..Onun da öyküsünü aktaralım, izin verirseniz…Bengü Dağlı bu konuda iki öykü olduğunu söylüyor…Öykülerden ilki şöyle:” Şadiye zengin bir konağın kızıdır… Suat ise fakir bir gençtir… Kader ikisini bir yaz Ada'da buluşturur ve birbirlerine âşık olurlar... Fakat babası, kızını Suat Bey'e vermek istemez… Kış geldiğinde ise Şadiye ve ailesi Ada'dan ayrılır... Suat ise yaşadığı adada kalır… Ve Ada’nın sahilinde hep Şadiye’nin ona geleceği günü bekler…Bu arada mektuplarla haberleşmeye devam ederler… Fırtınalı bir akşam Suat Bey bu aşkın ızdırabına dayanamaz ve kendini denizin azgın sularına bırakır… Ertesi sabah, dün fırtına nedeni ile gelemeyen tekneden Suat'a bir mektup gelmiştir… Bu Şadiye’nin mektubudur… Mektupta Şadiye "Suat, babamı nihayet izdivacımıza ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz.." yazıyordur…

İkincisi de şöyle:” İstanbul’a ve denize âşık sevgililerden hanım kişi bir şekilde bir gün denizde kaybolur… Hikâyenin erkek kahramanı ise kendisini sahillere vurur... Şile’den Prens Adaları’na kadar bütün sahillerde biçare dolanır ve sevdiceğini bekler… Bir ümit bir gün denizden çıkar gelir diye, fakat sevdiği gelmez… Kahrına dayanamayacak hale gelince bu sözleri yazar… O meçhul insanın kaybı ne kadar derinse, Türk sanat müziğinin kazancı da o kadar büyük olur…Hangi öykü geçerli olursa olsun, bunlar aslında hepimizin öyküsüdür…

“Ölürsem yazıktır sana kanmadan/Kolların boynumda halkalanmadan/Bir günüm geçmiyor seni anmadan/Derdine katlandım hiç usanmadan/Diyorlar kül olmaz ateş yanmadan/Denizler durulmaz dalgalanmadan…”şarkısının bir öyküsü var mıdır bilmiyorum…Ancak, bu şarkı sözlerine biz, yaşadıklarımızdan bir öykü çıkaramaz mıyız?..Elbette çıkarırız…Kim sevdiğine kanmadan ölmek ister?..Bununla ilgili pek çok öykü yazabiliriz…Çünkü biz bu şarkı sözlerinin içindeyiz zaten…Yaşıyoruz bire bir…Şairler, güfteciler, besteciler bizim insanımız değil mi?..Sadece yaşadıklarımızı onlar daha iyi aktarabiliyorlar bizim adımıza…Onun için değerliler zaten…Onun için baş tacımızlar…

Her şarkı sözünde bir yaşam öyküsü vardır…”Şarkı Sözleri” kitabının kapağını açtığımda başlar öyküler dizi dizi…İzlerim onları, mutlu olurum…Kitabın kapağını kapattığımda bir süre gözlerimi kapar, düşünürüm…Sonra öyküler kurgularım şarkı sözlerinden…Bizim öykülerimizi…Oluşturduğum her öykü huzur verir bana…

Asım ERDOĞAN


0 Comments: