Bütün planlarımızı gelecek üzerine kuruyoruz…Ama hiçbirimiz
ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz…Cahit Sıtkı’nın dediği gibi “Kim bilir nerde,
nasıl, kaç yaşında/ bir namazlık saltanatımız olacak o musalla taşında”…
Gerçekten bilseydik ölüm yaşımızı, acaba neler hissederdik?.. Hiç düşündünüz mü
bunu?..Varsayalım 72 yaşında öleceğiniz size bildirildi ve siz 30
yaşındasınız…Hesap ediyorsunuz…42 yıl daha var…Uzun gibi görülebilir size
biçilen bu ömür; ama yine de huzursuz olur kalan yıllarınızı mutlu bir şekilde
yaşayamazdınız…Ayrıca, bir trafik kazası da mı olmayacak, bir cinayete de mi
kurban gitmeyeceksiniz, bir savaşta da mı şehit düşmeyeceksiniz, bütün bunlar,
mümkün değil elbette!..Öyleyse ölüm yaşımızın bilinmemesi, çok daha iyi hepimiz
için…Hiç olmazsa, gelecekle ilgili planlarımızı böyle bir baskı olmadan, rahatça
yapabiliyoruz, bu sayede…
Dün, bugün, yarın gerçeğiyle karşı karşıyayız…Dünü, öyle ya
da böyle yaşadık, hatalar yaptık, dersler çıkardık…Bugünü yaşıyoruz
şimdi…İyisiyle, kötüsüyle…Dünün verdiği deneyimden de yararlanarak…Gelecekle
ilgili de planlarımız var…Bunlar yakın, orta ve uzak gelecekle ilgili
planlar…Bugün aklımızın, fikrimizin ne kadarını gelecek planları için
kullanıyoruz?..Değerlendirmekte yarar var…Elbette kişilere göre büyük bir
farklılık gösterir bu…Yarını için hiçbir plan yapmayan ve sadece bugününü
düşünen insanlar da gördüm, tanıdım ben…Bugününü ihmal edip sadece gelecek için
çırpınan, bugünkü birikimlerini gelecek kaygısıyla hiç harcamayan, sürekli
artırarak yarınlara aktaran, bir anlamda bugününü zehir eden insanlar da
gördüm, tanıdım ben…Her ikisi de yanlış bir tutum içinde olduğunun farkına
vardığında ne yazık ki iş işten geçmiş oluyor…Dün, bugün ve yarını iyi tahlil
edebilmek bu nedenle çok önemli…İşin püf noktası da burada gizli…
Yarın, bugünden kurulur…Dün bugünü oluşturur…Tüm planlar, bu
üç dönemin önemine uygun tasarlanmalıdır…Ekonomik gücünüzün ölçüsünde, akıllıca
planlar yapılabilir…Ben, yaşamım boyunca bu hassas dengeyi bozmamaya özen
gösterdim…Dünkü kazançlarımın tümünü harcamadım…Tümünü de tasarrufa
ayırmadım…%50 bugün için %50 yarın için formülünü uyguladım…Yaş ilerledikçe bu
oran %60 % 40 ya da %70 %30 arasında gidip geldi… Böylece hem bugünümü huzurlu
yaşadım hem de yarınımı garanti altına aldım…Benim dönemimde har vurup harman
savuranlar şimdi üç kuruşa muhtaç ya da hep tasarrufa ayıranlar, anti-sosyal
yaşantılarıyla eve mahkum; ama parası çok bir şekilde yaşamlarını
sürdürüyorlar…Her ikisi de yanlış tutum ve davranışlarının bugün cezasını
çekiyorlar…Kimseye muhtaç olmadan, onuruyla yaşamak, insan olmanın temel
niteliğidir bana göre…”Ayağını yorganına göre uzat!..” atasözünü bu nedenle çok
severim…Yorgan ne kadarsa harcama da ona göre olmalı…Hayat felsefemiz bu ilke
üzerine kurulmalı…Tasarrufta da harcamada da aşırıya kaçmamalı…Gerektiği kadar,
her ikisi de kullanılmalı…
Hepimizin bilmediği gibi ben de ne zaman öleceğimi
bilmiyorum…Merak da etmiyorum…Benim için önemli olan, nefes alıp verdiğim süre
içersinde, yaşamın, doğanın ve tüm güzelliklerin farkına varabilmek, bütün
bunlardan doyumsuzca haz alabilmek, ”Ağaçlar, ayakta ölür” düşüncesiyle dimdik
ayakta durabilmek…Onurlu, güçlü, özüne ve sözüne güvenilir bir kişi olarak da
bu hayata veda etmek…
Samuel Johnson: “Geleceği satın alabilecek tek şey,
bugündür…” diyor…Bu söze katılmamak mümkün mü?..
O halde, bugünümüzü iyi değerlendirip, yarınımızı sağlam
kuralım…
Unutmayalım her şey bizim elimizde…
Asım ERDOĞAN
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum