“Bir Tümen Komutanı’nın üç ayrı
yerde tek başına giriştiği hareketlerle bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini
değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek nadirdir.”
İngiliz Generali Aspinal
I. Dünya Savaşı başladığında Bulgaristan
Sofya’da “ateşemiliter” olan Atatürk, oldukça rahat bir yaşam sürmesine karşın,
vatanına ve de milletine duyduğu sevgiden dolayı üstüne düşen bir borcu
olduğunu düşünüyordu ve bu borcu ödemenin de en güzel yolunun Çanakkale Savaşı’na
katılmak olduğunu biliyordu. Atatürk, 1914 Kasım’ında Başkomutanlık vekaletine
müracaat etmiş ve cephede aktif bir göreve getirilme isteğini bildirmiştir. Ancak
kendisine verilen yanıtta “Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak
Sofya Ateşemiliterliği’ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz” Bu
yanıt karşısında 1914 Aralık ayında Sofya’dan Başkomutan vekili Enver Paşa’ya
yazdığı mektupta ; “Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve
yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında
bulunurken ben Sofya’da ateşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak
liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.” Diyerek yenilemiştir.
(Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Ankara,
1999, s.33,34).
Atatürk kendi ısrarları üzerine
20 Ocak 1915’te Esat Paşa komutasındaki 3.Kolorduya bağlı, Tekirdağ’da
kurulacak 19.Tümen Komutanlığı’na atanmıştır (Kocatürk, age, s.34)
Atatürk, Çanakkale Savaşı’na
“yarbay” olarak başlamıştır, fakat beş hafta sonra 1 Haziran 1915’te “albay”
olmuştur (Kocatürk, age, s.50).
2 Şubat 1915’te Tekirdağ’a gelen Atatürk, 19. Tümeni kurma
çalışmalarına başlamış, 25 Şubat 1915’te, Tekirdağ’daki 19. Tümen Komutanlığı,
Maydos (Eceabat)’a nakledilmiş ve Atatürk, 19. Tümen ve Maydos Bölge
Komutanlığı’na getirilmiştir. (19. Tümene ek olarak, 9. Tümen’in 2 piyade alayı
bazı topçu birlikleri de Maydos Bölge Komutanlığı emrine verilmiştir).
23 Mart 1915’te Maydos Bölgesi Komutanlığı genişletilerek,
“Müstehkem Mevki Rumeli Bölgesi Komutanlığı” adını almış ve komutanlığına Albay
Halil Sami Bey getirilmiştir. Atatürk’ün komuta ettiği 19. Tümen, ordu yedeğine
alınarak 3. Kolordu Komutanlığı’nın emrinde yine Maydos’ta bırakılmıştır. 24
Mart 1915’te Atatürk, bir aydır devam ettirdiği Maydos Bölgesi Komutanlığı’nı
Albay Halil Sami Bey’e bırakarak 19. Tümen Komutanlığı’na dönmüştür.
18 Nisan 1915’te, Atatürk’ün komutasındaki 19. Tümen,
Çanakkale’ye yeni atanan Mareşal Liman von Sanders’in komutasındaki 5. Ordu’nun
“yedeğine” alınarak Bigalı köyüne gönderilmiştir. Böylece Atatürk, Maydos’tan
Bigalı’ya geçmiştir.
Çanakkale Savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun başındaki
Alman General Liman von Sanders, Çanakkale’ye İngiliz çıkarmasının, Saroz
Körfezi ve Anadolu kıyılarından, özellikle Bolayır’dan yapılacağını düşünürken,
Yedek Tümen Komutanı Yarbay Atatürk, Çanakkale’ye İngiliz çıkarmasının
Anafartalar bölgesinden; Alçıtepe ve Kocaçimen’den yapılacağını belirtmiştir.Gelişmeler,
Atatürk’ü haklı çıkarmıştır.
25 Nisan 1915’te İngiliz, Fransız ve Anzak birlikleri
Çanakkale’ye sabaha karşı Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale sahillerinden
çıkarma yapmaya başlamıştır. Seddülbahir’e çıkan düşman, kıyı topçusunun yoğun
ateşi ve kuvvetlerimizin karşı taarruzuyla durdurulmuş, Kumkale kıyılarından
yapılan çıkarma gelişememiş, Arıburnu’na çıkan düşman ise, Atatürk
komutasındaki birliklerce geri püskürtülmüş ve bozguna uğratılmıştır (Kocatürk,
age, s.38,39). Çanakkale’ye 25 Nisan 1915’te, saat 05:30 civarında ayak basan
düşman çıkarma birlikleri, 09:45’te karşılarında Atatürk’ü ve 57. Alayı
bulmuşlardır. 25 Nisan 1915’teki ilk çıkarma başladığında Çanakkale Bigalı Köyü
doğusunda Değirmenlik mevkiindeki karargahında bulunan 19. Tümen Komutanı
Yarbay Atatürk, çıkarmayı haber alıp, (Maltepe’deki 77. Alay ve 9. Tümenden
aldığı raporlarla), harekete geçmeden önce, Gelibolu’daki 3. Kolordu
Komutanlığı’na saat 07:00’da şu raporu yazmıştır: “Kabatepe ile Arıburnu
arasında karaya çıktığı öğrenilen düşman kuvveti, henüz anlaşılamadı. Düşmanın Kocadere
batısındaki sırtları işgal etmesine meydan vermemek için 57. Alay ve bir dağ
bataryasını şimdi o tarafa hareket ettiriyorum. Düşmanın kuvvet ve durumunu
anlamak, ona göre gerekli tedbirleri almak üzere Tümen Kurmay Başkanını
karargaha bırakarak bizzat oraya gidiyorum. Büyük kısmını kullanılmasını
gerektirecek bir hal olunca tümenin başına geleceğimi arz ederim”. Bu raporu
yazdıktan sonra, inisiyatif kullanarak, 07:45’de karargahından hareket etmiş ve
57. Alayla birlikte saat 09:40’da Kocaçimen’e varmıştır (Erol Mütercimler,
Fikrimizin Rehberi, İstanbul, 2008, s.272-275; İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin
Kadrosu, (1912-1922), Ankara, 1993, s.83). “Bu güzergahta yol yoktu. Arazi sarp
ve derin derelerle kesilmişti. Her tarafı yüksek ve çok sık fundalıklar
sarmıştı. Tüm çabalara karşın yaklaşma yürüyüşü biraz gecikti. Saat 09:40
sularında Kocaçimen tepesine ulaşıldı. Asker bir hayli yorulmuş ve yürüyüş
kolunun derinliği de uzamıştı.” (Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, s. 276). Atatürk
Kocaçimen tepesinde yaklaşık 10 dakika 57. Alayı dinlenmeye bırakarak kendisi
atına atlayıp sarp araziden Conkbayırı’na gitmiştir. Buraya geldiğinde, 27.
Alay 2. Taburun “Balıkçı Damlarındaki”savunma müfrezinden arta kalan erlerin,
261 rakımlı tepeye (Conkbayırı’nın güneyindeki platonun üzerinden kuzeye) doğu
geri çekildiklerini görmüştür. İşte tam o an atından inen Atatürk, düşmandan
kaçan Türk erlerinin tam önünde durarak o ünlü “düşmandan kaçılmaz” konuşmasını
yapmış; kaçan erlere süngü taktırıp yere yatırarak, bozguna uğramış bir
birlikten arta kalanlardan bir savunma hattı kurmuştur. Ve habercileri
aracılığıyla 57. Alay komutanına hızla bölgeye intikal etmesi emrini ermiştir.
Bu emri alan 57. Alay’ın öncüleri saat 10:00 sularında Conkbayırına
varmışlardır. Balıkçı Damlarından kaçan Türk ordusunun yeniden savaş durumuna
geçtiğini gören düşman kuvveti neye uğradığının şaşkınlığını yaşarken yetişen
57. Alay ve 8. Tabur düşmana saldırmıştır. Atatürk komutanlara verdiği emirde:
“Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi
emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka
kuvvetler ve komutanlar geçebilir” demiştir. Karaya çıkan Anzaklar sekiz
taburdan fazladır Hemen süngü taktırarak düşmana saldırı emri veren Atatürk
kendisi Conkbayırı’ndan hareketi yönetmiş; sağdaki ve soldaki birliklerle
bağlantı kurmaya çalışmıştır. Atatürk anılarında Conkbayırı’ndaki o mücadeleyi
“Herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı.” sözleriyle anlatmıştır.
Conkbayırı sırtlarında yaşanan boğaz boğaza çatışma sonunda 57. Alay’ın
neredeyse tamamı şehit olmuş, ama düşman çıkarması da sonuçsuz kalmıştır.
Atatürk’ün ifadesiyle “kazandığımız an bu andır.” (Mütercimler, Gelibolu, s.
288-306). Yarbay Atatürk, tümeninin diğer alaylarını da bölgeye getirip
27.Alay’ı da emrine aldıktan sonra saat 16:00’da yeniden karşı taarruza
geçmiştir. Atatürk, 15.000 kişilik düşman kuvvetine 5.000 kişilik bir kuvvetle
direnmiş ve düşmanı geri çekilmek zorunda bırakmıştır. Atatürk, taarruzlara
gece de devam etmiştir. Atatürk, yönettiği, 25 Nisan 1915 taarruzunu, gece saat
10:00’da 3. Kolordu Komutanlığı’na çektiği telgrafta şöyle anlatmıştır: “Sağ
kanatta Alay 57, sol kanatta Alay 77, Alay 27, Arıburnu istikametinde taarruz
etmektedir. Düşman mavnalara binip kaçmaya başladı. Umum cephede düşmana
taarruz ve (düşmanı) takip ediyorum. Sağ kanatta taarruz eden Alay 57’yi Alay
72’den bir taburla takviye ederek hücuma sevk ediyorum.” (Kocatürk, age, s.39,
40).
25/26 Nisan 1915’te düşman Arıburnu ve Conkbayırı’ndan yeni
çıkarmalar yapmış ve her seferinde karşısında Atatürk’ün komutasındaki
Mehmetçiği bulmuştur. Örneğin, 26 Nisan tarihinde Conkbayır’na yapılan taarruzu
Atatürk, daha sonra Kemalyeri diye adlandırılacak yerden yönetmiş,
Kanlısırt-Kırmızısırt hattında düşmana ağır kayıplar verdirerek, düşmanı kıyıya
çekilmeye zorlamıştır (Kocatürk, age, s.40). Atatürk anılarında, “Diyebilirim
ki benim için en kritik durum 26 Nisan günü idi” demiştir. Şüphesiz bunun bir
anlamı vardır. Tümen cephesinin asıl yükünü çeken 57. ve 27. Alaylar ,
kendilerinden sayıca ve silahça çok üstün durumdaki düşmanla savaşmaktan
yorgun, aç ve uykusuz düşmüşlerdi. Birkaç gece üst üste hücum üstüne hücum
etmişlerdi. Atatürk, “En kritik dönem 26 Nisandı” derken birliklerinin çok
hırpalanmış ve güçsüz duruma düşmüş olduklarını ifade etmek istemiştir.
Müttefik güçlerin 26 Nisan sabahı yaptıkları saldırıda 57. Alay’ın geri kalan
askerleri de ya “şehit” ya da “sağır” olmuşlardı. 19. Tümen Komutanı Atatürk,
26 Nisan akşamı verdiği emirde, “Bütün birliklerin bulundukları kıtaları tahkim
etmelerini, muharebe hazırlıklarını tamamlamalarını, Kocadere köyünden tümen
cephane dağıtım yerinden gerekli ikmalin erkenden yapılmasını, erlerin sıcak ve
kuvvetli yemekle doyurulmasını…” istemiştir (Mütercimler, Fikrimizin Rehberi,
s. 286,287).
1 Mayıs 1915’te, Atatürk’ün komutasındaki 19. Tümen,
Arıburnu cephesinde düşmana taarruz etmiş, istenen sonuç alınamayınca, Atatürk,
2 Mayıs’ta taarruzu durdurmuştur. Atatürk, muharebe sonunda, yayınladığı
emirde: “Bizimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesinlikle
bilmelidirler ki bize verilen namus görevini tam olarak yerine getirmek için
bir adım geri gitmek yoktur. Düşmanı denize dökmedikçe yorgunluk belirtisi
göstermeyeceklerine şüphem yoktur.” demiştir.
9/10 Mayıs 1915’te
Arıburnu cephesinin sağ yanından taarruza geçen düşman, Atatürk’ün 19.
Tümeni’ne bağlı birliklerce durdurulmuş ve geri püskürtülmüştür.
14 Mayıs 1915’te Bombasırtı’nı ele geçirmek isteyen
İngilizler, gece saat 01:30’da çok şiddetli bir şekilde,
Bobasırtı-Cesarettepesi kuzeyindeki Türk mevzilerine saldırmışlardır. Kanlı
süngü çatışmalarından galip çıkan Mehmetçik siperlerini korumayı başarmıştır.
Atatürk, Çanakkale Savaşlarına ait anılarını anlatırken Bombasırtı’na ayrı bir
önem vermiş, Mehmetçiğin oradaki kahramanlığını ve inancını şöyle ifade
etmiştir: “Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size, Bombasırtı
olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz,
on metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbirisi
kurtulamamacasına düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine geliyor, fakat ne
kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?.. Öleni
görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile
göstermiyor. Sarsılmak yok… Okuma bilenler Kuran’ı Kerim okuyor ve Cennet’e
gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. İşte
bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir
örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
19 Mayıs 1919 taarruzunda Türk ordusu çok büyük bir bozgun
yaşamıştır. Enver Paşa, 11 Mayıs 1915’te yaptığı gizli görüşmede verdiği bir
direktifle, Alma Liman von Sanders önderliğinde Türk savaş tarihindeki en en ağır
yenilgilerden biri olan “19 Mayıs taarruzu” planlanmıştır. Türk tarafı, birkaç
saat içinde, 3000’i şehit olmak üzere 9000 kayıp vermiştir (Mütercimler, age,
s.293,294).
30 Mayıs 1915’te, Çanakkale Ağıldere’de İngilizlerle
şiddetli çarpışmalar yaşanmış, Atatürk’ün komuta ettiği ordular Ağıldere
muharebesini kazanmıştır.
4/5 Haziran 1915’te İngilizlerin gece Arıburnu cephesindeki
siperlere saldırmaları üzerine başlayan mücadeleyi, sabaha karşı Düztepe’deki
karargahından Tümen cephesine gelen Atatürk yönetmiştir. 19.Tümen birlikleri,
işgal edilen siperleri düşmandan geri almıştır.
7 Haziran 1915’te Atatürk, Kemalyeri’ne giderek 3. Kolordu
Komutanı Esat Paşa’yla görüşmüş ve tümeni için yeterli miktarda el bombası
istemiştir.
6 Ağustos 1915’te Yeni Zelandalıların Sazlıdere ile Ağıldere arasından
Conkbayırı’na doğru ilerlemeye başladıkları anlaşılmıştır. Bu bölgeden gelen
silah sesleri üzerine 19. Tümen Komutanı Atatürk, emrindeki 18.27.57. ve 72.
Alay komutanlıklarına gece saat 01:10 itibariyle şu uyarı emrini yayınlamıştır:
“Genel durum pek önemlidir. Komutanlar ve subaylardan her zamankinden çok
olağanüstü uyanık fedakarca çalışma isterim” Atatürk, Enver Paşa, Liman Paşa ve
Esat Paşa ile görüş ayrılığı içindedir. Atatürk’ün Esat Paşa ile olan görüş
ayrılığının nedenlerini, Hamilton’un, Suvla limanına yaptığı çıkarmanın hemen
öncesinde Atatürk ile Esat Paşa arasındaki konuşmalardan anlamak mümkündür. Atatürk
bunu “Anafartalar Hatıraları”nda anlatmıştır. Atatürk, düşman kuvvetlerinin
Arıburnu’nun kuzeyinden çıkacaklarını üst makamlara üç kez söylemiştir: Kendi
komuta yerine ziyarete geldiğinde 1 Haziran’da Ordu Kurmay Başkanı Yarbay
Kazım’a söylemiş; 3 Haziran’da Kuzey Grubu Komutanlığı’na yazmış; 9 Haziran’da
da telefonla Grubun Kurmay Başkanı’nı (Kazım Bey’i) arayarak konuyu komutanına
(Liman Paşa’ya) anlatmasını istemiştir. Ancak Atatürk’ün bu istekleri, bu
bölgeye bir tabur verilmesiyle sonuçlanmıştır. Oysa ki Atatürk işi çok daha
geniş çapta düşünmektedir: Arıburnu cephesinin bir komuta altında, bunun
kuzeyinin (Arıburnu ve Anafartalar arası) başka bir komuta altında, Kabatepe
bölgesinin de başka bir komuta altında bulundurulmasını istemiştir. Bunu 1 Haziran’da
Ordu Kurmay Başkanı’na anlattıktan sona, sorun, 9-12 Haziran arasında
yazışmalara konu olmuş ve sonunda Kuzey Grubu Komutanı ile Kurmay Başkanı,
Yarbay Fahrettin, Atatürk’ün Düztepe’deki komuta yerine gelerek arazi üzerinde
tartışmışlar ve kendilerine göre Atatürk’ü içine düştüğü saplantıdan çıkarmak
istemişlerdir!Atatürk’ün yazışmalarında ısrarla önemini vurguladığı
Sazlıdere’nin yatağı tam ayaklarının dibinden başlamaktadır. Hemen sağ
taraflarında ise Sarıbayır silsilesinin üç önemli tepesi yükselmektedir. Bir
süre Düztepe’den altlarındaki manzarayı seyreden Kolordu Kurmay Başkanı
düşüncelerini şöyle açıklamıştır: “Bu arazide ancak çeteler yürüyebilir” Esat
Paşa Atatürk’e dönerek, “Düşman nereden gelecek?” diye sormuştur. Atatürk,
eliyle Arıburnu bölgesini göstererek “Buradan!” yanıtını vermiştir ve eliyle
Arıburnun’dan başlayarak Kocaçimen tepeye kadar olan alanı göstererek “Düşman
buradan hareket edecek” demiştir. Kolordu komutanı gülüp omzunu okşayarak,
“Merak etme beyefendi, gelemez!” diyerek karşılık vermiştir. Artık daha fazla
konuyu uzatmanın bir işe yaramayacağını anlayan Atatürk, “İnşallah sizin
dediğiniz gibi olur” demekle yetinmiştir. Atatürk, Hamilton’un hareket planını
doğru tahmin etmiştir. Çanakkale Savaşlarında onun sezgi gücü birkaç kez ortaya
çıkmıştır ama buradaki durum farklıdır. Çünkü, sezginin dışında askeri bilgi ve
yorum gücü devreye girmiştir. Fakat, sezgileriyle yoğrulmuş askeri
bilgilerinden çıkan sonuçların uygulanması için “daha yüksek bir rütbe”
gerekiyordu; ama rütbesi buna yeterli değildi. Anzaklar, Suvla’ya bir çıkarma
yapıp Sazlıdere yatağından Sarıbayır tepelerine tırmandığında defterine şunları
yazmıştır: “6 Ağustos’tan itibaren düşman taarruzları, iki ay önce sorumluluk
sahiplerine boşu boşuna açıklamaya çalıştığım şekilde gelişmeye başladığı zaman
onların neler hissettiğini bilmeyi çok isterdim
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum