Olaylar, onların kendilerini bekleyen şeylere karşı zihnen
hazırlıksız olmak suretiyle, milleti çok büyük tehlikelerle karşı karşıya
bıraktığını göstermişti”.Atatürk’ün uyarıları Esat Paşa tarafından dikkate
alınmamış bunun sonucunda hem Sazlıdere’den kuzeydoğuya uzanan engebeli arazi
savunmasız kalmıştı, hem de Kemikli burnuna doğru uzayan ova, eksik kadrolu üç
taburun savunmasına bırakılmıştı. Esat Paşa, Atatürk’ün, Sazlıdere’nin önemi
nedeniyle ayrı bir kuvvet tarafından korunması konusundaki ısrarlarına verdiği
yanıtta, Arıburnu cephesinin kuzeyinden Tuzla’ya kadar uzanan bölgeyi, yeni
oluşturacağı bağımsız bir müfrezenin sorumluluğuna vereceğini bildirmiştir.
Ancak bu taburları Alman Bibaşı Willmer komuta edecekti. Atatürk, buna da
itiraz etmiştir. Ona göre, Sazlıdere’nin önemi dikkate alınarak buraya kuvvetli
birlikler ayrılmalıdır. Atatürk’ün, Tümgeneral Esat Paşa ile yaptığı tartışmada
söyledikleri bir bir gerçekleşmiştir: Atatürk, Anzakların geleceği yönü bilmiş,
bu hattı tutamayan Türk ordusu onun öngördüğü gibi gerileyip Şahinsırt’a kadar
çekilmiş ve Anzak kuvvetleri Türk hatlarının gerilerine sarkmıştır (Mütercimler,
age, s.299-301)
6/7/8 Ağustos 1915’te İngilizlerin Arıburnu cephesine ve
Conkbayırı’na saldırmaları üzerine çok kanlı çarpışmalar olmuştur. Atatürk, 7
Ağustos 1915’te saat 05:05’te, Kuzey Gurubu Komutanlığı’na yazdığı raporda:
“Düşman gece yarısından başlayarak topçusuyla şiddetli ateş altına aldığı 18.
ve 27. Alay cephelerine, saat 04:30’da hücum etmişse de Tanrı’nın yardımıyla
ağır kayıplar verdirilerek hücum sonuçsuz bırakılmıştır.” Demiştir (Kocatürk,
age, s.55).
8 Ağustos 1915’te, Conkbayırı İngilizlerin eline geçmiştir.
8 Ağustos sabahı saat 04:00’te solda bulunan Avustralya piyadesi Azmakdere’den
Abdurrahmanbayırı’na doğru sağa çark ederek Kocaçimentepesi’ne saldırmıştır.
Saldırı sırasında 14. 64 ve 25. Türk Alaylarının askerleri birbirine karışmış,
9. Tümen Komutanı yaralanmış ve 16. Kolordu Komutanı da cepheye gelip düzenleme
yapmamıştır. Bu karışıklık içinde Atatürk, emrindeki 10. Alayı Conkbayırı’na
koşturmuştur. Bu sırada telefonla orduların içinde bulunduğu karışıklığı Kuzey
Grubu Komutanlığı’na bildirmiştir. Conkbayırı’ndaki durum o kadar kritik bir
hal almıştır ki, Fahrettin Altay Paşa, Conkbayırı bölgesine “kudretli” bir
komutanın tayin edilmesi gerektiğini anılarında şöyle ifade etmiştir: “8
Ağustos öğle vaki durum son derece tehlikeli hale geldi. Derhal Esat Paşa’yı
görerek durumun şiddetle kötüye gitmekte olduğunu ve Conkbayırı bölgesine
kudretli bir komutanın tayini lazım geleceğini, onun için de Mustafa Kemal
Bey’in Kolordu Kumandanı olarak bu bölgeye verilmesini söyledim. Teklifimi
uygun buldu, yalnız bilmem neden kendisinin bu teklif ordu komutanıa yapması
lazım gelirken bana, ‘Siz bunu ordu kurmay başkanına teklif ediniz..’ dedi.
Telefonla Kazım (İnanç) Bey’i buldum. Conkbayırı’ndaki tehlikenin büyümekte
olduğunu izah ederek oraya Mustafa Kemal’in Kolordu Kumandanı olarak tayinini
teklif ettim. Bu teklifi Esat Paşa’nın yanından yaptığımı da bildirdim. (...)
Conkabayırı’ndaki tehlike gittikçe büyüyor ve önüne geçilmez bir hal almaya
başlıyordu. Saat 20:00’da tekrar telefonla Kazım Bey’i aramıştım ki, hat
kesilmiş, Kazım Bey, Mustafa Kemal’le konuşurken araya girdim…” (Mütercimler,
age, s.302,33). Atatürk, saat 19:00’da Kuzey
Grubu Komutanı Esat Paşa’ya, Conkbayırı bölgesindeki kritik durumu
anlatarak 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’i ikaz etmesini istemiştir.
Conkbayırı’ndaki durumun iyice kötüleşmesi üzerine, 5. Ordu Komutanı Liman von
Sanders adına Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç), Atatürk’ü telefon başına
çağırarak “Durumu nasıl gördüğünü?” sormuştur. Atatürk, bu soruya: “Bütün
mevcut kuvvetlerin, komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır!” diye
cevap verince, şaşıran Kurmay Başkanı, “Çok gelmez mi?” diye sorunca, Atatürk,
“Az gelir!” yanıtını vermiştir. İşte o kritik aşamada Atatürk gece saat
21:45’te Mareşal Liman von Sanders’in emriyle Anafartalar Grubu Komutanlığı’na
getirilmiştir. Atatürk, o gece saat 01:30’da Anafartalar Grubu Komutanlığı
karargahı’nın bulunduğu Çamlıtekke’ye giderek grubun komutasını eline almış ve
9 Ağustos günü sabahın ilk ışıklarıyla taarruz emri vermiştir (Kocatürk, age,
s.56). Burada üzerinde durulması gereken
çok önemli bir nokta vardır: 8 Ağustos sabahı saat 09:00’da Anafartalar Grup
Komutanlığı’na Saros Grubu Komutanı olan Beylerbeyli Ahmet Fevzi getirilmişti.
Peki ne oldu da on üç saat sonra komutan değişti? 8 Ağustos’ta, Liman von
Sanders, Kolordu Kumandanı Fevzi, 12. Tümen’in hemen Mestantepe’ye hücum
etmesini istemiştir. Bu isteğe Fevzi, “Asker cebri yürüyüşten ve uykusuzluktan
halsiz düşmüştür. Bu halde güpegündüz yapılacak bir taarruzdan başarı
beklenemez. Yarın dinlenmiş askerlerle ve şafakla birlikte yapılacak bir
hücumun başarı şansı çok daha fazladır.” diyerek geri çevirmiştir. Albay Fevzi,
daha sonra Liman von Sanders’in bu yöndeki sözlü ve yazılı emirlerini de
uygulamayınca Liman Paşa, onu görevden alarak yerine Atatürk’ü getirmiştir.
Liman von Sanders anılarında bu görev değişikliğinin nedenini şöyle
açıklamıştır:“Albay Fevzi’ye taarruzun akşam güneş battıktan sonra yapılmasını
emrettim… Kolordu Komtanı’na gecikme sebebini sordum. Aldığım cevapta çok yorun
olan birliklerin halen bir taarruz yapacak durumda bulunmadığını bildiriyordu.
Bu nedenle daha o akşam Anafarta civarında toplanan bütün birliklerin
komutasını Arıburnu cephesinin kuzey kanadında bulunan 19. Tümen Komutanı Albay
Mustafa Bey’e verdim.” (Mütercimler, age, s.304,305).
9 Ağustos 1915’te Atatürk’ün komutasındaki kuvvetler
Anafartalar bölgesinde düşmana saldırmıştır. 9 Ağustos günü hem Conkbayırı
Muharebeleri devam etmiş hem de Birinci Anafartalar Muharebesi yapılmıştır.
Atatürk, 7. ve 12. Tümenlerin sabaha karşı başlayan taarruzunu,
Anafartalar bölgesindeki bir tepeden
başından sonuna kadar yönetmiştir. Düşman bozguna uğrayarak kaçmıştır. Taarruz
sonrasında Atatürk akşamüzeri Anafartalar’dan ayrılıp Conkbayırı’na hareket
etmiştir. Yol üzerinde Çamlıtekke’de, Liman von Sanders ile görüşerek akşam,
Conkbayırı ile Suyatağı arasındaki 8. Tümen Karargahı’na gelmiştir. Burada son
durumu inceleyerek, 10 Ağustos şafağında yapılacak taarruzun son hazırlıklarını
tamamlamıştır (Kocatürk, age, s.57). Atatürk, 9 Ağustos Muharebelerini şöyle
yorumlamıştır: “Elde edilen esirlerin ifadesinden, yalnız Suvla limanına
çıkarılmış, 10. ve 11. Tümenlerden oluşan bir kolordu olduğu ve 7. Tümen ile
Kocaçimen mıntıkasındaki diğer tümenlerimizin karşısındaki kuvvetin başlıca
Avustralya ve Yeni Zelanda kıtaları bulunduğu anlaşıldı. Düşmanın fevkalade
sayı üstünlüğü ve muharebe araçlarının bizimkilerle kıyaslanamayacak derecede
çokluğu ve mükemmelliği karşısında bugün kazandığım başarı, amacımı tamamen
gerçekleştirmişti. Hakikaten düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle,
Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş ve Tuzla gölüne kadar takip edip orada
durdurmuştum. 7.Tümen de Damakçılı istikametindeki düşmanın ilerlemiş bazı
kısımlarını geriye attıktan başka, Conkbayırı ve Kocaçimen sırtlarına yönelen
düşman kuvvetlerini üzerine çekerek orada durdurmuş bulunuyordu. Bu şekilde
düşmanın asıl hedefi olduğuna şüphe kalmayan Conkbayırı ve Kocaçimen
silsilesine sahip olması ertelenmiş oldu. Conkbayırı elinde bulunan düşman
bugün orada faaliyetine devam edebilseydi şüphesiz bizim için vaziyetin
düzeltilmesi zor bir şekil alırdı. Fakat bugünkü başarıyla, Conkbayırı düşman
elinde kaldıkça bu tehlike bertaraf edilmiş sayılamazdı. Dolyaısıyla 12. ve 7.
Tümenlerle başladığım taarruzu durdurmaya ve Conkabayırı tarafında ciddi tedbir
almaya karar verdim.” (Mütercimler, age, s.310).
10 Ağustos 1915’te, Atatürk, İngilizlerin 8 Ağustos’ta ele
geçirdiği Conkbayırı’na taarruz etmiştir. Atatürk, “Taarruzun Conkbayırı’ndan
yapılmasını gerekli buluyordum. Bu taarruza çok fazla önem verdiğim için ve
benden önce çeşitli kumandanların burada yaptıkları tearuzlarla sonuç
alamadıklarını bildiğim için iş bu yeni taarruzu bizzat başında bulunarak
kendim idare etmeye karar verdim” demiştir. Bu karar doğrultusunda, Atatürk ve
tüm kurmayları, Çamlıtekke’den Conkbayırı’na doğru atlı olarak hareket
etmiştir. Büyük Anafarta kasabasının doğu hizasında tam tepelerinde bir İngiliz
uçağı belirmiştir. Yanında bulunanlar hedef oluşturmamak için hemen ağaçların
arasına dağılmalarına karşın Atatürk ve yanında bulunan bir asteğmen, hiçbir
şey olmamış gibi yola devam etmiştir. Uçağın takibinde Kurtgeçidi’ne
yaklaştıkları zaman Conkbayırı tepesinden ve onun daha kuzeyindeki boyun
civarından Anzakların piyade ateşi altında 8. Tümen karargahına ulaşmışlardır.
Buraya ulaştığında Atatürk’ün yanında bir tek Süvari Asteğmen Zeki (Doğan)
vardır. Kurmaylarından ve yaverlerinden hiçbiri daha gelmemiştir. Yolların
olmayışı, arazinin engebeli oluşu, İngilizlerin topçu ateşi ve uçak takibi
nedeniyle ancak bir kısmı gece yarısına doğru bir kısmı da ertesi gün karargaha
gelebilmişlerdir. Atatürk, sabah saat 04:30’da baskın şeklinde bir taarruza
karar vermiştir. Taarruzda kullanacağı kuvvet, 8. Tümene bağlı 23, 24. ve 47.
Alaylardır. Atatürk, anılarında Conkbayırı taarruzu’nun başlamasını şöyle
anlatmıştır: “Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum edecek askeri
görüyordum. Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim. Gecenin karanlık perdesi
tamamen kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa geliyordu.
Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi
görebilecekti. Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz
toplarının mermileri bu sıkı düzende du8ran askerlerimiz üzerinde bir defa
patlarsa hücumun imkansızlığından şüphe etmiyordum.Hemen ileri koştum. Tümen
kumandanına rastladım. O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber
olduğu halde hücum safının önüne geçtik. Gayet kısa ve seri bir teftiş yaptım.
Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki: ‘Askerler!
Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele
etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işret verdiğim zaman hep
birden atılırsınız.’ Kumandan ve subaylara da işaretimle askerlerin dikkatini
çekmelerini emrettim Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve
oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretini verdim. Bütün askerler,
subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete
yöneltmiş bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış
askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız
kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla
ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen
bir sesten başka bir şey işitilmiyordu. Allah, Allah, Allah…Düşman silah
kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele sonunda ilk hatta
bulunan düşman tümüyle imha edildi”. 8.Tümen alaylarınca sadece süngü hücumuyla
gerçekleşen bu taarruzda, 4 saat süren kanlı süngü muharebeleri sonunda
Conkbayırı’nıın tamamı ele geçirilmiştir. “10 Ağustos’ta saat 04:30’daki, Türk
tarafının yalnızca süngüsünü kullanarak yaptığı kanlı taarruz sonucu Kocaçimentepe-Conkbayırı
hattı güven altına alınmış, tüm İngiliz ve Anzak birlikleri taarruz gücünü
yitirmiştir.”Düşmana çok büyük kayıplar verdirilen bu savaş sırasında General
Boldwin ve Kurmay Başkanı’nın öldüğü çarpışmada Atatürk de göğsündeki saate
isabet eden bir şarapnel parçasıyla yaralanmıştır. Atatürk, Conkbayırı’nı geri
aldıktan sonra öğleden sonra 8. Tümen’e veda ederek Anafartalar Grubu
Karargahı’na dönmüştür (Kocatürk, age, s. 58). Resmi kayıtlara göre 5 gün süren
Conkbayırı taarruzunda; Türk tarafı 20 bin (Kanlısırt’ta 2 bin, Conkbayırı’nda
12 bin, Anafartalar’da 8 bin 400, 19 Tümen cephesinde 2 bin 600), düşman tarafı
ise 25 bin kayıp vermiştir. Yani toplam kayıp 45 bin civarındadır (Mütercimler,
age, s.317). 10 Ağustos 1915 tarihindeki Conkbayırı taarruzu hakkında,
Fahrettin Altay Paşa’nın şu yorumu, Cumhuriyet tarihi yalancılarına kapak
olacak niteliktedir: “Mustafa Kemal, 10 Ağustos’ta yalnız İstanbul’un değil,
bütün bir memleketin işgalini önlemişti. Artık ümitleri kalmayan İngilizler,
iki ay sonra Gelibolu Yarımadasını boşaltıp çekilip gitmeye mecbur
kalıyorlardı.”
15 Ağustos 1915’te, İngilizler, Kireçtepe yükseklerini
denizden ve karadan her türlü silahla dövdükten sonra 54. Tümenlerinden dört
taburla saat 15:30’da Aslantepe’ye karşı saldırıya geçmişlerdir. Burada
Gelibolu Jandarma Taburu ile 127. Alay’dan küçük bir Türk kuvveti vardır. Tümen
komutanın da çok geride olması nedeniyle geç haber alındığından Aslantepe’ye
zamanında kuvvet gönderilememiştir ve Kanlıtepe düşmüştür. Bu durumda yerinde
duramayan Atatürk, Turşun köyüne, 5. Tümen komuta yerine gitmiştir. Buradan 5.
ve 9. Tümenlerden kuvvet göndererek Kanlıtepe’yi geri aldırtmış ve büyük bir
tehlikeyi önlemiştir. Burada 17 taburluk İngiliz gücü etkisiz bırakılmıştır.
Atatürk, bu günkü savaşta birliklerin en ön çizgilerine gitmek istemiştir.
İleriye sürdüğü birliklerden bazılarının bir sırtın başındaki yolu, iki düşman
torpidosunun yaptığı ateşler yüzünden geçemeyerek orada tıkanıp kaldıklarını
görünce, “Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal” adlı kitabında yazdığı, “Savaşta yağan
mermi yağmuru o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha az ıslatır” sözüne
uyarak, kendisi, bu ölüm kusan yolu sıçrayıp geçmiştir. Arkasından da kurmay
başkanıyla emir subayları ve sonra da onları gören askerler geçmiştir (Celal
Erikan, Komutan Atatürk, İstanbul, 2001, s.140).
16 Ağustos’ta İngilizler, Anafartalar cephesindeki
Kireçtepe’ye taarruz etmiş, Atatürk, ateş hattında 5. Tümen Karargahı’nın
bulunduğu 161 rakımlı tepeden savaşı yönetmiştir (Kocatürk, age, s.58,59).
7 Kasım 1915’te, İngiliz Savaş Kabinesi Çanakkale’yi
boşaltma kararı almıştır.
11 Aralık 1915’te Atatürk, İstanbul’a gelirken, onun
yerine Anafartalar Grubu Karargahı’na Fevzi (Çakmak) Paşa atanmıştır.
19/20 Aralık 1915’te İngilizler, Çanakkale’deki siperleri
boşaltarak çekilmeye başlamışlardır.
Çanakkale Zaferi’nin 98. yıldönümünde, 19. Tümen Komutanı
Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte, bu zaferde emeği geçen Mehmet Çavuş’ları,
Seyit Onbaşı’yı ve isimsiz kahramanlarımız Mehmetçiklerimizi saygıyla anıyor,
hepsine Allah’tan rahmet diliyorum…
Ve tarihe altın harflerle isimlerini yazdıran tüm
Mehmetçiklerimizle birlikte hayatlarını kaybederek şehit düşen Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün 1934
senesinde kaleme aldığı ve dönemin İçişleri bakanı Şükrü Kaya tarafından
Çanakkale’de hayatlarını kaybeden yabancı şehitlere okunan nutukla Avustralya
ve Yeni Zelanda’da ki şehit yakınlarının hislerine tercüman olmak adına bir kez daha tüm şehitlerimize şükranlarımızı sunuyor; saygı ve sevgiyle anıyoruz...
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken
kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde
uyuyunuz. Sizler, Mehmetçikle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını
harbe gönderen Analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim
bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız
olmuşlardır. “
(Uluğ İğdemir, Atatürk ve Anzaklar, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1985, s. 6)
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum