"TÜRK YURDU ECNEBİ ELİNDE KALAMAZ...!" - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

27 Ağustos 2014

"TÜRK YURDU ECNEBİ ELİNDE KALAMAZ...!"


1923 Mart'ının 15. günü,

Gazi'nin mahşeri bir kalabalık içinde ve Adana İstasyonu'ndan kente doğru iki taraflı uzanan yoğun insan seddi arasından, yaya olarak, alkışlar ve coşkun sevinç gösterileriyle ilerleyişi ardından, o olağan üstü anlatımıyla sözü İsmail Habib Sevük'e bırakalım:

"...Yolun ortalarına geldiğimiz zaman, birdenbire sahne değişti. Matem simgesi gibi baştan aşağı siyahlara bürünmüş bir küme kadın içinden, iki levha taşıyan ikişerden dört kız, birdenbire yolun ortasına dikildi. Bu iki levhada Antakya ile İskenderun'un isimleri vardı ve levhalar Büyük Kurtarıcı'ya kendilerinin de kurtarılmasını söylüyordu.

...İki levha taşıyan dört kızın önüne başka bir kız geldi. 18 yaşlarında sevimli bir kız, söylev veriyor. Elinde kağıt yok, dilinde sürçme yok, tavrında yapmacık yok, ruhtan gelen ve ruhlara giden nutku dinliyoruz.
Beş dakikalık bir söylev; fakat bu bir söylev değil, söz şekline girmiş bir hıçkırıktı. Söylemiyor, inliyor. Bu Antakyalı çocuk bir kız değil, vatandan ayrı kalan o beldelerin dile gelmiş bir ruhu, o beldelerin ağlayan ve ağlatan maneviyatıydı.
Büyük Kurtarıcı'ya "kurtar" diye yalvaran kız susmuştu. Şimdi bütün gözler Kurtarıcı'ya dikildi. Ne diyecek diye bekliyoruz. Onun gözleri de nemli miydi, bize mi öyle geldi, bilmiyorum; yağmurla yıkanmış güneşli birer gök parçası maviliğiyle ışıldayan gözlerini bir an göğe dikti; söyleyeceği sözü gözleriyle gökten avlamış gibiydi. İnsana o an gökten iniyor hissini veren bir tonla tane tane şunları söyledi:

"Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz." 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum