Yokluklarına alıştığımız insanların aslında hiç yanımızda olmadıklarını anladığımızda iş işten geçmiş oluyor !
Çünkü, her zaman için birilerinin yanında olmak ya da yanımızda olmalarını istemek kendimizle olan yalnızlığımızı paylaşmak adına istediğimiz bir durum... Yalnızlığı sevmeyen insanların dört duvar arasında yaşamalarını istemek ise oksijen olmadan da yaşayabilirsin demekle aynı şey bence...
Kendimden biliyorum... Her ne kadar yalnızlığı sevsem de bir süre sonra iç dünyamı karartan, boğuluyormuş hissine kapılmama neden olan psikolojik bir durumun içinde buluveriyorum kendimi. O an için hiçbir şeyin avutmadığını söylemekse yerinde olur. Ve öyle anlarda bir şeye, birilerine, bir sese ihtiyaç duyarsınız. Dört duvar üstünüze geliyor gibi olur ve gelir de.. Gözlerinizi kapatıp kaçmak istersiniz bu durumdan. Belki bir şarkı mırıldanmak iyi gelir dersiniz ama sesiniz bile duvarlara çarpıp döner gerisin geriye.. İşte o zaman anlarsınız ki yalnızlık size göre, insanlara göre bir şey değildir. Çoğu insan yalnızlığını sevdiğini bu durumu kabul ettiğini söyler ama bence bu doğru değildir. Çünkü yalnızlık çok da sevilecek bir şey değildir. Bir şeyleri paylaşmadan hayatı geçirmek insanlar için uygun bir davranış şekli değildir. İlla ki bir paylaşım, bir iletişim olmak zorundadır. Bu karşı dairedeki bir komşunuz, markette ki bir çalışan, iş yerindeki bir arkadaşınız ya da çok uzaklarda bile olsa telefonun öbür ucundaki ses. Yani yaşayabilmemiz adına mutlaka birilerine ihtiyaç duyarız. Tıpkı yemek-içmek gibi... Ama öyle durumlar daha doğrusu öyle insanlar da vardır ki etrafımızda aslında yalnızlığımızı, hayatımızı paylaştığımızı düşünürken bir de bakmışız ki o bize ait olanları paylaşır başka birileri ile. İşte o zaman da kendi yalnızlığımızın iyi olduğuna hükmeder, geride bırakıp her şeyi kendi kabuğumuza çekiliriz sessizce. Bir daha kimsenin duymayacağından emin olana dek. Bu durum ne kadar sağlıklı olabilir ki ! Düşününce dünya üzerinde tüm canlılar birbiri ile iletişim halinde iken bizim kendimizi yalnızlığa makhum etmemiz ne kadar doğru ! Sırtımızdan vuranlar oldu diye kendimizi kapalı kapılar ardına kilitlemek de neyin nesi ! Dışarıda akıp giden bir hayat varken kendimizi soyutlamak da ne demek ! Doğru değil elbette. Biz bir bireyiz. Hatalarımızla sevaplarımızla. Bu dünyada nefes alan, yaşamaya çalışan ve iletişim halinde olmak zorunda olan. Kendimizi cezalandırmak, kendimizi bir şeylerden sırf bizi dışlayanlar yüzünden mahrum bırakmak. Öyleyse önce kendimizi hapsettiğimiz odanın kilidini açıp kapıdan dışarı çıkıyor, doğan güne merhaba deyip yürümeye başlıyoruz. Aldığımız her nefes için Yaradana şükredip yeni gelişime kollarımızı açıyoruz. İsteyen bizi sırtımızdan vursun kime ne !... Biz her defasında düşüp yeniden kalkmasını biliriz elbette. O güce sahibiz. Önemli olan kendimize olan inancımızı yitirmeden, hayatın güzelliklerini hissedebilmekte. Gelene gidene eyvallah deyip yürümeye devam edebilmekte... Hayırlısı diyelim öyleyse ve yeni oluşumlara açalım kendimizi tüm güzelliklerle birlikte...
Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2024 Mayıs
0 Comments:
Yorum Gönder
Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum