"Kader bazen yönleri değiştiren bir kum fırtınası gibidir. Sen yön değiştirirsin fakat kum fırtınası peşinden gelir. Tekrar yön değiştirirsin, ama fırtına yine seni bulur. Tekrar ve tekrar böyle devam edersin, tıpkı şafaktan önce ölümle yapılan meymenetsiz bir dans gibi. Neden? Çünkü fırtına uzak bir yerden sana doğru esen herhangi bir şey değil. Fırtına sensin. Senin içindeki bir şey. Bu yüzden yapman gereken şey kendini vermek, fırtınanın tam içine girmek. Kum girmemesi için gözlerini yummalı, kulaklarını tıkamalısın. Ve adım adım içine doğru yürümelisin. Orada güneş yok, ay yok, yön yok, zaman algısı yok. Beyaz kum taneleri tıpkı unufak edilmiş kemikler gibi gökyüzüne yükseliyorlar, işte bu hayal etmen gereken şey. Ve sen gerçekten bu şiddetli, metafizik, sembolik fırtınanın içine yürümek zorunda kalacaksın. Ne kadar metafizik ya da ne kadar sembolik olduğunun bir önemi yok, buna aldanma, yine de binlerce tıraş bıçağı gibi etini parçalayacak. İnsanlar, orada kanarlar, sen de kanayacaksın. Sıcak, kırmızı kan. Bu kanı avuçlarına alacaksın, kendi kanını, ve diğerlerinin kanını. Ve fırtına dindiğinde bunu nasıl yaptığını hatırlamayacaksın, nasıl hayatta kaldığını. Emin olamayacaksın, aslında, fırtına gerçekten dinmemiş de olsa. Ama şu kesin. Fırtınadan çıktığında fırtınaya giren kişi olmayacaksın artık."

Haruki Murakami 






💧Suyun doğası bir felsefe anlatır..
🏔️Örneğin, dağdan akan suyu düşününüz.....
💧En az direnç gösteren yolu seçer akmak için.
💧Yani önüne bir kaya çıkacak olursa vazgeçmez yolundan ama onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya.....
💧Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der Sufiler:
“Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”
🏔️Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi.....
☝️O zaman ne yapar?
💦Birikip, çoğalıp üstünden aşar.
☝️Yok eğer bu da olmuyorsa,
❣️Sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.
🏔️ Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir, tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler.💧💧
😞“Sabretmek” hiçbir şey yapmadan oturmak değildir.....

💦Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.
💧Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder.

☝️ “ _Sen su gibi sürekli ak!_
_Her daim yenilen!_
_Her gün yenilen!_
_İki günün aynı olmasın hep ilerle!_
_Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren!_ ”
Örneğin, su değişimden hiç korkmaz.....
☝️Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar.....
*Su*; “değişimi” ne de güzel anlatır.
Bazen yağmur olur,
Bazen kar olur,
🧊Bazen buz olur,
Bazen buhar olur....
💨 Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup, yine iner yere.
💦 Ayrıca su uyumludur.
Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın.🥃
Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası da hiç değişmez....
Her yere her şeye uyum sağlar.....
☝️Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır.
☺️Uyum sağlayanlar esnektir çünkü.
Değişime direnenler ise katıdırlar...
🌊 Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz.
🌱 O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır.
☺️ Aynı zamanda akışa teslim olur.
Teslimiyet içindedir.
Bu teslimiyet boyun eğmek değildir.
Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar.
Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu. ☝️
💧Su berraktır,
🧊 Şeffaftır.
Olduğu gibidir yani.
Paylaşımcıdır.....
Hep besleyicidir.
İnsanları, hayvanları, doğayı besler. ..
Hayatı başlatandır ve sürekli üretendir....

.
💧Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır, hayat vardır.🦆


💧 *SU GİBİ AZİZ OL* ” derler.💦
_Su gibi Aziz olmak dileğiyle..
🙏




Ölümcül sıcak hava dalgasına dikkat! Prof. Kadıoğlu'ndan korkutan ...

Sıcak, 
Ara ara esiyor işte rüzgar
Savruluyor perdeler…
Hepsi o kadar.

Güneş, tepemizde
Güneş yakıyor buram buram hepimizi
Arada kaybolsan ya
Gizlensen şu bulutların ardına
Çıkmadan kalsan bir süre orada…

Sıcak, ara ara esiyor işte
Estikçe serin serin
İçimi dolduruyorum bir güzel
Sonra
Sonrası mı
Yine sıcak işte…

Parklara atsam kendimi diyorum
Dolmuş cümle insanla
Yollar kalabalık
Ortada hastalık varken
Cesaret ister diyorum dolaşmak
Bir ben miyim korkak
Olmasam muhtaç
İşe bile gitmem
Yatarım evimde

Mevsim Ağustos
Sıcak işte
Hem de çok sıcak
Tepeden tırnağa ıslak
Görmesem güneşi
Söylenmem böylesine sitemli…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
AĞUSTOS 2020



Sorumluluk Nedir?

Vaktiyle her türlü maddi imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısından, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan yakman bir prens vardı. Kardeşleri, arkadaşları gezer, ava gider, eğlenirken o odasına kapanır, sürekli düşünürdü. Oğlunun bu haline hükümdar babası çok üzülüyordu.    

Birgün hükümdar, ülkesinin en bilge kişisini sarayına çağırtıp ona oğlunun durumunu anlattı ve buna bir çözüm bulmasını istedi. Bunun için bilgeye bir hafta mühlet verdi. Bir hafta içinde bir formül bulamazsa bunun hayatına mal olabileceğini de hatırlattı.     

Yaşlı bilge üç beş gün düşünüp taşındı; aklına hiç bir çözüm gelmedi. Bu nedenle canını olsun kurtarmak için ülkeyi terk etmeye karar verdi. Üzgün, dalgın bir şekilde ülkeyi terk ederken, bir köyün yakınında koyunlarını, keçilerini otlatan küçük yaşta bir çobanla bir süre ahbaplık etti. Bundan cesaret alan küçük çoban yaşlı dostuna "Amca şu hayvanlarıma biraz göz kulak oluver de, ben de şu görünen köyden azık alıp geleyim, bugün azık almayı unutmuşum" dedi.      Bilge de zevkle kabul etti.

Bilge, kafası, karşılaştığı olaylarla meşgul bir halde hayvanlara göz kulak olurken,
bir keçi yavrusu kenarında oynamakta olduğu uçurumdan aşağı yuvarlanıverdi. Aşağı inip onu kurtarmadıkça kendi kendine kurtulması da mümkün değildi. Bilge küçük çobana verdiği sözü doğru dürüst tutabilmek için kuzuyu kendisi kurtarmaya karar verdi.
Bu amaçla uçurumun dibine indi. 

Önce kuzuyu sırtına bağladı, sonra tırmanmaya başladı. Birkaç tırmanma başarısızlıkla sonuçlandı. Ama bilge yılmadı. Uğraştı, didindi, zorlandı ama sonunda kuzuyu yukarı çıkarmayı başardı.     

Küçük dostuna verdiği sözü tutabilmek, bunun için de kuzuyu uçurumdan çıkarmak bir süre kafasını öyle meşgul etti ki, kendini bu işe o kadar verdi ki başından geçmekte olan olayı, canını kurtarabilmek için ülkeyi terk etmekte oluşunu unuttu. Fakat bu durum onun kafasında bir şimşek çakmasına sebep oldu. Şöyle düşündü:    

 "Bir kimse ciddi olarak bir işle meşgul olur, bir girişimde bulunup onu başarı ile sonuçlandırmak arzusu benliğini tam olarak kaplarsa, o kimse için can sıkıntısı, eften püften olayları kafasına takmak diye bir şey söz konusu olamaz"     

Bu gerçek herkes, dolayısıyla hükümdarın oğlu için de geçerlidir. Bilge artık kaçma fikrinden vazgeçip hemen
geri döndü ve hükümdarın huzuruna çıkarak şu çözümü sundu:     


- "Hükümdarım, eğer oğlunuzun can sıkıntısından kurtulmasını, hayata bağlanmasını istiyorsanız ona bir sorumluluk yükleyin, zamanını kaplayıcı bir meşguliyet verin. Can sıkıntısının, yaşamaktan şikayet etmenin ana sebebi başı boşluktur. Oğlunuza yükleyeceğiniz sorumluluk ne derece ciddi, sonucu ne derece ağır olursa, kendini o ölçüde can sıkıntısından kurtaracak, yaşama mücadele ve azmi o derece artacaktır."  





Çay var mı dedim?
Demli mi diye sordu?
Ahh, bu da soru mu tabi ki, demli idi
Çay açık yüreğim senliydi.
Bu yüzden hep demli idi..
Bakıyorum da ne ihtimaller denemişim
Sadece deminde bir sevda için
ÇAY demlemek gibiydi sevdaya başlamak
BİSMİLLAH, deyip ateşi yakmak
Sevda suyunu gönül çaydanlığında kaynatıp
Sonra aşkı bir güzel harmanlayıp
Sabırla duayla demine bırakmak
Dem dem koymaktı yüreğe sevgiyle
Sonra yudum yudum şükretmekti yüreğe değdirene,
Tek bir deme ram olmak duasıydı
Nasipse hep demli hep SENLİYDİ..

~Alıntı



Yalnızlığını da sevmelisin
Belki bir gün buna ihtiyacın olacak
Yalnızlık çoğunlukla kötü olsa da
Zaman zaman da iyi gelir insana.
Dinginlik verir
Düşüncelerin netleşir
Kararların kesinleşir
Kalbine huzur verir
Sessizlik iyi gelir
İlaç gibidir
Bir başına olunca
Kendi kendinle kalınca
Bir müzik aç
Balkona çık
Gün batımını seyret
Bir fincan kahveni yudumlarken
Sana verdiği hazzı hisset
Gözlerini kapa
Huzur nerede diye sorma
Huzur tam da burada işte
Senin içinde,
Yalnızlığında…

Yalnızlığını da sevmelisin
Yalnızlığını senden almayı hak eden kişiyi bulduğunda

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
Haziran 2020





Hayal deme
Hiçbir şey için
Görmezden gelme
Yaşananlar için
Dünya geçer gider
Ölüm haktır
Yaşarken bilmek gerekir
Zaman bir andır…

Mehpare ÖĞÜT ŞENGÜL
2020





Bu bir türkü:-

toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!

Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!

NAZIM HİKMET


Büyük şair Nazım Hikmet'in ölüm yıl dönümünde saygı ve sevgiyle anıyoruz.