BİR HAYALİN PEŞİNDEN...2.BÖLÜM - Ş A İ R A N E
“Biliyorsun ben hangi şehirdeysem Yalnızlığın başkenti orası.” – Cemal Süreya “Yaşamak değil, Beni bu telaş öldürecek…” – Özdemir Asaf “Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya.” – Gülten Akın “Cıvıl cıvıldı gözleri Yeni dağılmış bir ilkokul gibi.” – Can Yücel “Duyguluysan işin zor, Yaşamda yeniksindir.” – Özdemir Asaf “İçim hem kimsesizdi hem kalabalık.” – Edip Cansever “Hüznümle vedalaşmayı bana öğretmediler.” – Gülten Akın “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, Başka türlüsü güç.” – Turgut Uyar “Vasiyetimdir: Dalgınlığınıza gelmek istiyorum Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” – Didem Madak “İçime gene Yolculuk mu düştü, nedir?” – Orhan Veli “uçurumlar var uçurumlar diyorum ben insanla insan arasında kendiyle kendi arasında.” – Nilgün Marmara “Sen ki saçından tırnağına kadar Bir hürriyete bedelsin.” – Turgut Uyar “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz.” – Edip Cansever “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu, Birinciliği beyaza verdiler.” – Özdemir Asaf

Bu Blogda Ara

22 Ocak 2009

BİR HAYALİN PEŞİNDEN...2.BÖLÜM

En son merdivenlere oturmuştu ve sonra üstüne düşen ağırlıkla birlikte uykuya teslim olmuştu. Bu neydi, bir rüyamı yoksa başka bir şey miydi ! Yattığı yer o kadar rahattı ki, bu kadar uzun süre uyumasına şaşmamak gerekirdi. Belli ki, burası evin salonuydu. Çok fazla büyük değildi ama, özenle döşendiği her halinden belliydi. Duvardaki tablolar ve yerdeki kırmızı halı, evin sahibinin zevk sahibi olduğunun en büyük kanıtıydı. Buna rağmen evin içine inceden inceye sızan ışığın dışında bir tek yan odadaki pencereden gelen aydınlık vuruyordu. Biraz daha yürüyerek ışığın geldiği odaya yöneldi. Burası da diğer oda gibi çok sade ama bir o kadar da güzel döşenmiş bir odaydı ve belli ki oturma odası olarak kullanılıyordu. Camın önünde ise maun renkte küçük bir yemek masası ve sandalyeleri yer alıyordu. Odanın hemen solunda ise bir kapı daha vardı. Keşfe çıkmış kaşifler gibi hissediyordu kendini ve her gördüğü yeni şey onda merak uyandırıyordu. Kapının koluna dokundu fakat kapı açılmıyordu. İkinci bir defa ve bu sefer daha güçlü bir şekilde bastırarak kapıyı açmaya çalıştı ama boşunaydı. Kapı kilitliydi. Peki ama neden bir tek bu kapı kilitliydi. Belki de eski eşyaların koyulduğu ve depo olarak kullanılan küçük bir odaydı sadece. Üstünde durulacak bir konu değildi ve evin diğer bölümlerini görmek istiyordu. Odadan çıktı ve tam karşıda ki kapıya yöneldi. Burası evin mutfağıydı. Çok büyük olmasa da oldukça şirin bir yere benziyordu. Genelde pembe rengin hakim olduğu mutfakta eksik bir şey yok gibiydi. Tertemizdi. Bu arada karnının acıktığını hissetmiş olmalı ki, etrafta yiyecek bir şeyler aradı. Buzdolabını açtı, çok fazla bir şey olmasa da kaşar peyniri ona göz kırpıyordu.

“Sanırım bekar birisi olmalı evin sahibi, yoksa dolap ağzına kadar dolu olurdu” diye düşündü.

Kaşar peynirinden büyükçe bir parça kesti ve yemeğe başladı. Eski olduğu tadından belliydi. Mutfaktan çıktı tekrar salona döndü. Koltuğa oturdu. Ne yapması gerekiyordu, gitmeli miydi yoksa kalmalıydı. Bir teşekkür etmesi gerekirdi sanırım ev sahibine. En azından onu merdivende uyumaktan kurtarmış ve rahat etmesi için de dışarı çıkmıştı. İnsanlara güveniyordu ki, onu evinde bırakmayı göze almıştı.
Aslında eve dönmesi gerekiyordu Vakit çok geç olmuştu. Ve o bu saatte asla dışarıda olmaktan hoşlanmayan biriydi. Biraz daha beklemekten bir şey çıkmazdı ve taksiye atlayıp evine gidebilirdi.
Başını koltuğa dayadı ve onu düşünerek yeniden uykuya daldı.
Yazan : Mehpare ÖĞÜT
2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum