ŞEHİR - Ş A İ R A N E

01 Eylül 2010

ŞEHİR



Bu büyük şehirde, şimdiye kadar dünyada gezindiğim pek çok büyük şehirde olduğu gibi gezindim ve yine aynı sahneleri gördüm:


Bir adam cep telefonuyla konuşarak yürüyor, bir çocuk otobüsü yakalamak için koşuyor, bir anne bebek arabasını sürüyor, parkta genç bir çift öpüşüyor, boş bir arsada çocuklar futbol oynuyor, kiliseler, trafik ışıkları, billboardlar...


Bir grup insanla birlikte karşıdan karşıya geçmek için beklerken çevrede göze çarpan ve her daim tüm dünyanın yükünü sırtında taşıyormuş gibi derin düşüncelere dalmış halde resmedilen büyük adamların heykellerine göz atıyorum.

Dilini konuşamadığım bir büyük şehirde geziniyorum, ama bunun bir önemi yok.


Büyük şehirlerde kimse diğeriyle konuşmaz -herkes kendi dertleriyle meşguldür ve hep aceleleri vardır.


Eğer bir meydanda oturuyor ya da bir otobüs durağında bekliyorlarsa, yanlarına her kim yaklaşırsa yaklaşsın onu bir tehdit olarak görürler. Yabancılar şüphelidir, bu bize çocukluğumuzdan beri öğretilen bir şeydir ve bütün hayatımız boyunca da bunu hep hatırlarız.


Ne kadar mutsuz ya da yalnız olurlarsa olsunlar, zaferlerini, sevinçlerini ya da bunaltıcı üzüntülerini paylaşmaya ne kadar ihtiyaç duysalar da, sessiz kalmak her zaman daha iyi, daha güvenlidir.

Durum böyle olduğu halde birinin yanına yaklaşıyorum:


Ortak bir dil olmadığından konuşamıyoruz. İkinci bir kişide şansımı deniyorum, sonra üçüncüde -ve sonunda tıpkı diğerleri gibi acele içinde olan bir adam cevabını merak ettiğim soruya, her zaman tahmin ettiğim şekilde cevap veriyor:

''Bu sokağa ismini veren kişi kimdir?''

''Hiçbir fikrim yok. Kayıp mı oldunuz yoksa?''

Ona otelimin nerede olduğunu bildiğimi söyleyip teşekkür ediyorum. Benim yaşadığım yerde olsa ben de aynı cevabı verirdim: Sokağa ismi verilerek ihya edilen kişinin kim olduğunu bilmiyorum.


Tıpkı Aziz Paul''un mektubunda söylediği gibi, dünyanın sunduğu şeref geçicidir.



PAULO COELHO

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler Ediyorum