Ressam :William BOUGUEREAU
Aşka çok derin anlamlar yüklüyoruz hepimiz; olduğundan daha
fazla, olabileceğinden daha yoğun…Beyaz atlı prens ya da olağanüstü güzellikte
bir prenses gelecek ve bizi alıp uzak diyarlara götürecek ya da onu alıp uzak
diyarlara gideceğiz sanıyoruz… Öyle inanıyoruz ki buna…Yaşadığımız ilişkinin
tasarladığımız aşka hiç de benzemediğini gördüğümüzde afallıyoruz, tökezliyoruz
hatta yıkılıyoruz…Dizilerdeki senaryo ile oluşturulmuş aşklara benzesin
istiyoruz aşkımız…Deli divane olmayı, aşk sarhoşluğu yaşamayı, birlikte şarkı
söylemeyi, el ele, gönül gönüle olmayı hayal ediyoruz…Bizim için şiirler
yazılsın, şiirler okunsun, sevgimiz haykırılsın istiyoruz yürekten…Cümle alem
duysun istiyoruz aşkımızı!..İsteklerimizin sonu yok, aşk söz konusu olduğunda…Bayılıyoruz,
aşk öyküleri, aşk şiirleri okumaya, dinlemeye…Aldığımız her darbe, hem kendi
içimizi yakıyor hem de aşk ile ilgili kurguladığımız düş dünyamızı
karartıyor…Kelimenin tam anlamıyla düş kırıklığı yaşıyoruz…
Bailey: "Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin
acısından yaratılmıştır…" der…Öyle değil mi gerçekten?..Kuşlar gibi uçan
birinin aniden yere çakılması her zaman mümkündür…Sevinçle üzüntünün iç içe
olduğu sürekli gel-gitlerin yaşandığı çok karmaşık bir değişkendir aşk!..Neden
olmadı sorusunu kendi kendimize sorarız, acı da olsa!.. Yanıtların çok farklı
olduğu; ama sonuçların çoğunlukla birbirine benzediği bir durumla
karşılaşırız…Aşktan aradığını bulamayan kalbi kırık bizler, enkazın altında
sağlam kalabilen duygularımızı ararız…Yıkık dökük aşkımızın olanaksız tamirini
üstleniriz ya da enkazı olduğu gibi bırakıp yalnızlığına çekiliriz…Yalnızlık,
daha da acıtır yüreğimizi…Anılar canlanır, birlikteliğin tatlı anları
anımsanır, gök kuşağı gibi hayran bırakan renkler içinde…Terk eden ya da terk
edilen sonucu yaşanmaz her zaman…Anlaşmalı ayrılıklar da bitirir ilişkiyi…Aşk,
yaşanmış ya da yaşanmamış olabilir…Her iki halde de sonuç üzüntü
vericidir…Teselli ararız, dostlarımız arasında…Yıkık dökük duygularla
dolaşırız, derbeder bir halde…Akşamlar, sabahlara karışır, gecenin sessizliğini
yırtar naralarımız…Biz, artık asla önceki gibi olamayız…Değişiriz,
başkalaşırız…Yeni yaşantımızın başladığını hissederiz, aşkın yaşamımızı
insafsızca kesip attığı yerden…
Kaç kişi aşkı doyasıya yaşayabilmiştir, bilmiyoruz…Bir elin
parmakları kadar az olduğu kuşku götürmeyen bir gerçektir…O nedenle aradığını
bulamayanların geniş bir koro halinde hüsran şarkılarını söylemeleri çok
doğaldır…Aşık olmaya kodladığımız için kendimizi, çoğu zaman düzeyli her
birlikteliği aşk çemberi içine alıveririz…Oysa, her sevgi aşk değildir…Yıllarca
süren evliliklerin sadece sevgi ile yürüdüğü, birlikte aşkı hiç tatmadıkları
düşünüldüğünde, aşkın büyülü bir yönünün olduğunu söylememiz ve kabul etmemiz
gerekir…
“Aşkı anlatabilmek için, yeryüzünde var olan dillerden
bambaşka bir dil ister…” der Eugene Delacroix…O bambaşka dili kaç kişi biliyor
dersiniz?..
Asım ERDOĞAN
Şair,aşkını anlatabilmek için"Ey dünyanın bütün dilleri, toplanın, gönlüm dile gelecek" Demiş...
YanıtlaSilwww.celaliboylu1.blogspot.com